Artık zamanı gelmişti, Adolph'un geleceği bugün belli olacaktı. İki yıldır annesiyle ve babasıyla, enerjiyi tanımak ve onu vücuduna alıştırmak için uğraşıyordu.
Nitekim başarılı olmuştu da, şimdi her uyandığında daha da enerjik hissediyordu, daha zor yorulmaya başlamıştı, daha hızlı koşabiliyordu. Geride bıraktığı her geçen gün, ailesinin gurur kaynağı olmayı başarmıştı. Parlak zekası ve kendine özgü olgunluğu, insanlarla iyi iletişimi, güzel düşünceleri onu öne çıkaran bir birey yapmayı başarmıştı.
Gün yavaş yavaş doğarken, küçük ve heyecanlı bir çocuk yerinde durmakta zorlanıyordu. Tüm gece sadece iki saat uyuyabilmişti, artık ailesinin gurur duyduğu o çocuk sıfatını gerçeğe döndürecekti, buna emindi, o kadar uğraşan hiçbir kimse boşa uğraşmamıştı.
"Biraz daha meditasyon, evet biraz daha Nefes Düzeni Tekniği'ne çalışayım, her türlü kazancın karı var nasıl olsa."
****
Güneş, en tepedeki yerini alırken, Adolph heyecanlı gözlerini açtı, sade döşenmiş, bordo renkli odasında, beyaz renkli yatağının üzerinde tekniğe çalışırken annesinin sesini duymuş, büyük anın geldiğini anlamıştı.
"Adolph, hadi, gidiyoruz !"
Hemen ayaklandı, kırışan elbiselerini düzeltti, odası gibi bordo renkte olan tişört ve pantolonu, saçlarıyla büyük bir uyum sağlıyordu.
Koşa koşa odasından çıktı ve alt kata indi, annesiyle babası onu orada bekliyordu.
"Ne zaman gidiyoruz ? Hadi hemen çıkalım, ben çok sabırsızlandım, ne olur hadi."
"Sakin ol ufaklık, şimdi çıkacağız zaten, biraz sonra orada oluruz. Gideceğimiz yerde birden çok kişi olacak."
"O-Oh, tamam o zaman. Bu kişiler kim baba ?"
"Oraya gidince görürsün, hadi bakalım dışarıda araba bizi bekliyor."
Hloggar, bugün çoğu zamanki gibi siyah cübbeye bürünmüştü, onun da saçları kıyafetiyle büyük bir uyum içerisindeydi, her zamankinden biraz farklı olarak saçları daha dağınıktı, annesi Vinicia ise bembeyaz bir elbise giymişti, yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı, şefkat ve sevgi dolu gözleriyle oğluna bakıyordu.
Küçük aile evden çıktı, daha sonra arabaya yerleşip, şehrin en kuzeyinde bulunan bir mekana doğru ilerledi.
****
"Vaay, baba burası bayağı büyükmüş, ancak burası kime ait, ne kadar emek harcandığı düşünülünce, büyük bir kimse tarafından yapılmış olmalı."
"Evet, evlat. Büyük bir kimse, burayı yapan kişi bizzat bizim kurucu büyükbabamızdı. O bu tarz mekanların çoğunu her şehire yaptırmaya çalışmıştı, genç potansiyelleri her zaman krallığımıza katmak için uğraşırdı ve buradaki kayıtlar direkt olarak kraliyete giderdi, ancak şimdi böyle bir sistem yok, buradaki kayıtların hepsi çocuğun ailesine bildiriliyor, başka bir kimsenin alması yasaktır. Büyükbabamız burayı kurduğunda, ilk olarak kendi oğlunu tam burada teste tutmuştu, ve o zaman oğlu Bembeyaz bir ışık çıkarmıştı, ancak henüz yirmi beş yaşındayken, bir katliama kurban gitmişti. Düşman ülkelerin bazıları, bir araya gelerek onu katletmiş, bizim için büyük bir geleceği elimizden almıştı. Ben de burada teste tutuldum, hani sana anlattığım hikayedeki olay."
Üçlü yürürken muhabbete dalmışlardı, büyük bir mağara olan bu mekanın her tarafında aydınlatma eşyaları bulunuyordu, birden çok tablo duvarlara asılmıştı, her bir tablodaki kişi, burada yeteneği ölçülmüş büyük kimselerdi.
"Hey, baba, bu tablodaki kişi birisine çok benziyor !"
"Huh, hangisi ?"
Adolph eliyle bir tabloyu işaret etmişti, tablonun tam ortasında bembeyaz cübbeler içindeki birisi vardı, etrafına ışıklar saçıyordu, etrafında çökmüş ve merhamet dileyen insanlar vardı, adamın yüzü ise onlara değil, direkt olarak dışarıya doğru bakıyordu.
"Oradaki mi, aslında tahmin etmen çok zor olmayacaktır. Çok yakınındaki birisi çünkü o."
"Baba, b-bu adam Büyükbaba Darvan !"
"Evet,evlat. Bu adam büyükbaban, Işığın Hükmü Darvan'ın tam kendisi, ışık büyüsünü katliamda kullanmış nadir kişilerden ve onu geliştirenlerden birisi, onun burada tablosu olmaması tam bir rezalet olurdu. Ve biliyor musun ? Bu tablo gerçek bir sahneden alındı, bundan yetmiş beş yıl önce, Deksergon Savaşı'nda, büyükbaban her yaşayan canlıyı katletmeye başladığında, düşman generalleri bu şekilde ondan merhamet dilenmişti."
"Yetmiş beş yıl önce mi ?! Baba, zaten sen otuz üç yaşında değil misin ? O zaman, büyükbabam evlenmemiş miydi ?"
"Aslında, o zaman büyükbaban evlenmişti tabii ki. Ben dünyada olmasam da, benden büyükleri tabii ki vardı."
"Senden büyükleri mi ? Baba, sen büyükbabamın tek çocuğu değil misin ?"
"Sana bu konuyu hiç açmadım ama, değilim evlat, benden büyük iki tane abim ve bir tane de ablam var. Henüz bu tablo olduğunda, sadece en büyük abim doğmuştu."
"Vay canına ! Kesinlikle bana amcalarım ve halam olduğunu söylemeliydin baba ! Sen çok kötüsün ! Peki, onlar neredeler ?!"
"Halan, başkentin en büyük klanlarından birisi olan, Venale Klanı'nın ikinci efendisi, Huan Venale ile evli, orada yaşıyorlar ve bizim şehrimize uzun zamandır gelmiyor. Birinci Büyük Abim, o doğu sınırının büyük generallerinden birisi, kitaplarda okuduğun Pexer Quintilius ! "
"P-Pexer, Kanlı Kılıç Pexer mi ? Yüz yetmiş kişiyle, bin beş yüz kişilik bir ekibe kafa atan Kanlı Kılıç Pexer mi ? Baba, bu kadar harika bir amcam olduğunu neden söylemedin ?! Peki, diğer amcam, o da böyle harika birisi mi ?"
*****
Arkadaşlar, öncelikle kusura bakmayın birkaç gündür bölüm atamıyordum, telafisini bu gece yapmaya çalışacağım. Bir kamptaydım ve dün dönebildim, bugün ise işteydim ve yeni yeni kendime geliyorum. Her şey için özür dilerim, iyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göklerin Ötesindeki Tanrı
FantasyGöklerin şenliği kutsarken etrafı,kanın deli kokusu sarmıştı dört yanı. Kızıl şelalenin içindeki kesilmiş kafalar,kollar bacaklar toplamıştı akbabaları. Tek bir kızıl vardı ayakta kalan,yorgun gümüş gözleri zaferle dolu,hırpalanmış vücuduysa kanla k...