1-2

251 30 28
                                    

  Saatler, günler, aylar geçiyor, ilk adımlar ilk kelimeler süslüyordu hayatı. Quintilius Hanesi mutluluk doluydu, Adolph herkesin mutluluk kaynağı olmuştu.  Şimdi ilk yaşına girecekti. 

"Günler ne çabuk geçiyor hayatım, daha ilk mırıldanmalarını, ağlamalarını yeni duymuşum gibi geliyor. Hloggar, şu kızıl saçlarına baksana. Ne kadar da güzel parlıyorlar."

"Vinicia, onun sana benzeyen gümüş gözleri benim en mutlu anım. Seninle ve onunla birlikteyken cennette bir tur atmış gibiyim. Oğlum, bizim gururumuz olacak. Sadece zaman, onu benden iyi hale getirene kadar durmayacağım, sadece zaman."

***

Üç yıl geçti, Quintilius Hanesi eski gücünü toparlamak adına hala çalışmalarına devam ediyor, devlet politikalarındaki rolünden taviz vermeyerek en zirveye ulaşmaya çalışıyordu.

"Artık o bölgeyi terk etmeliyiz Hloggar ! Anlamıyor musun ? Askeri varlığımız orada yeterince zayıfladı, halk isyan ediyor, bizi sevmiyorlar !"

"Senden bu sözleri beklemiyordum Milos. Oradaki idarecimiz yeterince zayıfladı ve o herifin umursamaz ve kibirli tavırlarını hepimiz biliyoruz. Nerede kaldı bizim hoşgörümüz, nerede kaldı bizim yardımseverliğimiz ? Oradaki insanlar açlıktan isyan ediyor Milos, onlara yemek vermeyen bizlere isyan ediyor. Bunu kendi krallığımıza yakıştıramıyorum. Orayı ele geçirdiğimiz on yıl boyunca orada ne gibi işler yaptık ? Bir taş bile dikmedik, halk isyan etmekle doğruyu yapıyor, Eniel Krallığı'nın temeli bu şekilde oluşmadı, biz her garibe yardım ettik, onlara bir el uzattık. Ailen Milos, bu kadar insan için ne yaptı sen de biliyorsun. Şimdi o bölgeyi adam akıllı idare edememişken bırakacak mıyız ? Majestelerinden istekte bulunalım Milos, bizi, özellikle de seni dinler. O yaşlı bunağı oradan alalım ve önerdiğimiz birisini oraya atayalım. Elbet bir şekilde hallolacaktır. O bölge ileride bize çok yardım edecek dostum. Düşmanlarımıza açılan bir kapı gibi orası. Sen de biliyorsun. Lütfen dostum, krallığımızın iyiliği için bunu senden istiyorum."

"Anlamıyorum Hloggar, o bölge er ya da geç elimizden çıkacak. Bunun için uğraşmanın anlamı ne anlamıyorum."

"Beni dinle dostum, sadece beni."

Büyük bir köşkün en özel odasında, büyük bir masanın ortasında harita olan bir yerde ikili masaya eğilmiş konuşmaya devam ediyordu. Saat öğlelerdeydi, planlamalar akşama kadar sürdü. Daha sonra da Hloggar oradan ayrıldı.

Quintilius Hanesi'nin konağı şehrin kuzeyinde kalıyor. Büyük bir alanı kapsıyordu. İçinde malzeme ve bitki depoları, seralar,  tarlalar antrenman sahaları, küçük ve büyük evler vardı. Bölgede her zaman devriye geziyor, çevreyi kolluyorlardı.

"Ben geldim !"

"Hloggar, hoşgeldin evlat."

"Huh, baba, asıl sen hoşgeldin. Bir şey mi oldu ? Neden buradasın ?"

"Bir şey olduğu yok canım, sadece torunumu görmeye geldim."

"Büyükbaba, baba !"

Küçük bir afacan kapının orada belirmiş, daha sonra ise babasına doğru koşmaya başlamıştı. Küçük gülümsemesi tatlı yüzüne eşlik ediyor, koşarken kıpkırmızı saçları sallanıyordu. Gümüş gözlerine bir mutluluk hakimdi.

"Adolph,nasılsın bakalım oğlum ?"

"İyiyim baba,bugün annemle beraber yemek yaptık biliyor musun ?"

"Öyle mi ? Aşçılara ne oldu peki ?"

"Babamın ziyarete geleceğini bildiğim için ona kendim yemek hazırlamak istedim sadece."

Tatlı  bir kadın sesi orayı doldurmuştu. Daha sonra ise Vinicia orada belirdi. Üzerine siyah sade bir elbise giymişti, ancak hala güzeldi. İnce kaşları, gümüş gözleri, dolgun dudakları ve gülümserken oluşan gamzeleri uğrunda imparatorlukları yıktıracak gibiydi.

"Kapıda beklemeyin,içeriye gelsenize."

"Oh, direkt sofraya da geçebiliriz aslında, ben çok açım."

***

Sofrada yemek yenirken, Büyükbaba Darvan konuşmaya başladı.

"Sabah ne yaptın evlat ? Umarım Milos'u ikna edebilmişsindir."

Hloggar soruyu beklemiyormuşçasına kafasını kaldırdı, yutkunduktan sonra konuşmaya başladı.

"Evet baba. Milos benim sözlerimi dinler biliyorsun, ondan çok şey istedim biliyorum ama onun yandaşları maalesef bizim ailemizden daha çok. Geniş istihbarat hattı bize çoğu imkânı sağlıyor. Majesteleriyle görüşmesini istedim, bu bölgenin önemini sen de biliyorsun baba. Orayı almak için bizzat savaşanlardan birisi bizdik. Düşmanlarımızı kılıçlarımızla ve büyülerimizle öldürürken, hayatımızı tehlikeye atarken her şey güzeldi, ancak bölgeyi ele geçirince korkak, cimri birisine o bölge verildi. İnsanları aç, susuz ve parasız. Orası daha iyi yönetilmeyi hak ediyor. Biz olmasak da oraya refahı getirecek çok fazla aile olduğunu biliyorsun." 

"Düşüncelerin doğru evlat. Aferin, bu şekilde çalışmaya devam etmeliyiz. Ülkemiz çevresindeki düşmanların çoğuyla hala mücadele ediyor, biliyorsun diğer ülkeler tarafından hoş görülmüyoruz, olası bir tehlikeye karşı her an tetikte olmalıyız."

"Baba, bunları sonra konuşun ! Ben yemek yemek istiyorum !"

"Haha, tamam evlat tamam. Hadi bakalım yemeğimizi bitirelim."

*****

Göklerin Ötesindeki TanrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin