Hyunjin kafasına diktiği dördüncü soju şişesini masaya fırlatırcasına bıraktığında içki bedenini çoktan ele geçirmiş ve midesini kıpır kıpır etmeye başlamıştı.
"Koç, Jeong-sshi nerede?"
Hyunjin yavaş yavaş sarhoş etkisine girerken, ağzından çıkan kelimeler düzgün çıkmıyordu. Korece konuşmaya çalışan İtalyan gibiydi.
"Gelmedi ki o, ne yapacaksın onu Hyunjin? İçsene!"
Koç çoktan sarhoş olmuş kendi kendine gülme evresine geçmişti bile. Hyunjin cebinden telefonu çıkarmış ve yarım yamalak gördüğü ekranda minik jeongin yazısını aramaya başladı.
Rehberde bulduğu isme tıklayıp kulağına götürürken, oldukları ortamdaki müzik sesinden onu duyamayacağını tahmin edemeyecek kadar kafası uçmuştu.
"Alo?"
Hyunjin gülümsedi, sesi bile şirin.
"Jeong~ Sen neden gelmedin? Özletiyorsun kendini."
Müzik yüzünden bağırmayı akıl eden Hyunjin kendi kendine sırıtmasını engelleyemiyordu.
"Hyunjin ne diye gece gece beni arıyorsun? Yarın maçı kaybedeceğimiz kesin zaten, halinizi bağrışlarınızdan anlayabiliyorum."
Chan bağırarak şarkı söylerken, Minho ise ona bağırarak onu susturmaya çalışıyordu.
"Maçını sikeyim, yanıma gelemez misin?"
Telefonun ucundaki Jeongin duraksamıştı. Ama bu duraksaması küfür ettiği için değildi, yanına çağırdığı içindi.
"Neden gelecekmişim?"
Hyunjin derin bir nefes aldı.
"Çünkü öyle istiyorum, yanıma gel Jeonginnie~"
"Tamam Hyunjin, geliyorum."
Hyunjin kıkırdadı, geleceğini biliyordu.
"Konumu atama-"
"Konumu biliyorum, grupta var."
Jeongin telefonu yüzüne kapatmıştı.
Hyunjin dizlerini koltuğa koydu ve kollarını da dizlerine sarıp küçük çocuklar gibi onun gelmesini bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, captain!
Short Storyyang jeongin ve hwang hyunjin, basketbol takım kaptanlığı için aday olur.