Jeongin üzerindeki deri ceket, siyah pantolon ve mavi sweat'i ile içeri girdiğinde ortamın verdiği enerji ile yüzünü buruşturdu. Böyle ortamlardan nefret ederdi, içkiden, sigaradan. Ona zarar veren her şeyden nefret ederdi. Gözleri etrafta dolanırken, koltukta başı geriye düşmüş gözleri kapalı küçük bir çocuk gibi uyuyan Hyunjin'de takılı kalmıştı.
Adımları hızla ve sertle yanına gidiyordu, gecenin bir vakti yanına çağırıyordu. Jeongin bir şey olduğunu sanmıştı.
Hyunjin'in yanına vardığında parmakları Hyunjin'in pürüzsüz yüzüne yaklaştı. Yüzünü kendi yüzüne doğru çevirdi.
Kırmızı dolgun dudakları aralıktı, zarif ve uzun kirpikleri birbirine yapışmış, şirin yanakları kıpkırmızı olmuştu.
"Hyunjin,"
Jeongin onun bu güzel haline daha çok kapılmamak için omzundan sarsarak uyandırmaya çalışmıştı.
"Hwang Hyunjin."
Hyunjin gözlerini yavaşça araladığında karşındaki güzelliği görmesi ile gülümsemiş ve doğrulmuştu.
"Seni evine götüreyim, kalk hadi."
Hyunjin başını salladı ve ayağa kalktı. Düşecek gibi olduğunda Jeongin göz devirip Hyunjin'in kolunun altına girip onu bu iğrenç ortamdan çıkarmıştı.
Çıktıklarında Jeongin'in aklına bir şey gelmiş ve hızla durmuştu. Jeongin'in bu ani hareketi ile Hyunjin düşecek gibi olmuştu ama Jeongin bu sefer kollarını Hyunjin'in beline sarmış ve düşmesini engellemişti. Şimdi yüzleri çok yakındı.
"Evinin nerede olduğunu bilmiyorum, Hyunjin."
Hyunjin çapkınca sırttı,
"O zaman kendi evine götür."
Hyunjin Jeongin'e daha çok yaklaşırken, Jeongin parmaklarını Hyunjin'in yüzüne yapıştırmış ve yüzünü itmişti.
"Bu kadar yavşaklık bünyene fazla olmuyor mu?"
"Bu sadece sana özel."
Jeongin göz devirip telefonunu çıkardı, Hyunjin'in tek en akıllı arkadaşına mesaj atmaya karar vermişti. Seungmin'e Hyunjin'in evini soracak, onu bırakacak ve evine gidip güzel bir uyku çekecekti.
Yaklaşık beş dakikalık bekleyişin ardından beklediği mesaj gelmişti, daha sonra bir taksi çağırdında omzuna düşen kafa ile sıçramıştı.
Hyunjin kafasını Jeongin'in boyununa doğru uzatıyordu. Jeongin'in yanakları kıpkırmızı olurken, onun bu hallerinin sarhoş olmasına veriyordu.
Hyunjin kollarını da Jeongin'e iyice sarmış ve sıkıca sarılmıştı.
"Çok güzel kokuyorsun, bu kokuyu benden başkasına gösterme olur mu?"
Jeongin nefes alamıyor, kalbi yerinden çıkmak için can atıyordu.
Taksi önlerinde durduğunda Jeongin onun kucağından çıkmış ve koluna girip onu taksiye sokmuştu.
Taksiye adresi verip geri yaslandığında Hyunjin tekrar Jeongin'e yapışmıştı.
Başını Jeongin'in omzuna koymuş kollarını yanındaki minik bedenin beline sarmıştı. Jeongin karnında oluşan kelebeklerin uçuşma hissine anlam veremiyordu, vermek de istemiyordu.
Hyunjin halinden gayet memnundu, sanki dünya üzerinde en güzel kokuya ve güzelliğe sahip çocuğu onun yanındaydı.
Hyunjin bu yaptıklarından sonradan pişman olma gibi bir düşüncesi yoktu, hatta daha fazla düşüncesi vardı. Sadece zamanı bekliyordu.
Taksi Hyunjin'in evinin önünde durduğunda Jeongin güçlükle Hyunjin'i çıkarmış ve evine doğru taşımıştı.
"Ailenle mi kalıyorsun?"
Hyunjin başını salladığında zile bastı. Kapıyı otuzlu yaşlarında bir kadın açmıştı. Kadın fazla güzeldi, televizyonlarda gördüğü mankenleri andırıyordu.
"Hyunjin? Ne bu halin?"
Kadın Hyunjin'i minik çocuktan alırken, Jeongin'e döndü.
"Tanrıya şükür saatlerdir onun için endişeleniyordum, teşekkürler."
"Sorun değil efendim, size iyi geceler."
Jeongin gülümsedi, oradan kaçarcasına uzaklaşıp taksiye bindi ve evine bir an önce gitmek istedi.
Aklından çıkmayan sözlerle, bu kokuyu benden başkasına gösterme olur mu?
+
Aşık Hyunjin'e canımı veririm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, captain!
Short Storyyang jeongin ve hwang hyunjin, basketbol takım kaptanlığı için aday olur.