"Teşekkür ederim kabul ettiğin için."
Sol yanımdan hızlı hızlı yürüyen Arin aramızda bir süredir devam eden sessizliği bozduğumda birkaç saniyeliğine bana bakmış fakat bir şey demeden ilerlemeye devam etmişti.
"Yardım etmek zorunda değildin nasıl olsa."
"Kapa çeneni Jaemin."
Kıkırdadığımda o da bıyık altından güldü ve saçlarını yüzünden itti. "Her an seni bırakıp gitme gibi bir şansım varken bana laf sokma lüksün yok bence?"
Elimi teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdım. "Susuyorum patron."
Sınavlarımız önümüzdeki hafta başlıyordu, bu yüzden okul çıkışı Arin ile buluşmuş ders çalışmak için pek de kalabalık olmayan bir kafe seçmiştik. Aslında o seçmiş, çok sevdiği bir kafe olduğunu söylemişti.
"Burası." Arin önünde durduğumuz tatlı ve sıcak havası olan kafenin kapısını itip içeri adımladı ve kapıyı geçmem için açık tuttu. Arkasından girdiğim anda yüzüme vuran sıcak havayla kafenin tatlı kahve kokusunu içime çekmiştim.
Arin bildiği rotada ilerleyip tahminen hep oturduğu yere doğru ilerlerken peşinden yürüyordum. Kaloriferin yanındaki bir tarafında ikili koltuk, diğer tarafında iki tane sandalye olan masaya çantasını bıraktı ve sandalyelerden kalorifer tarafında olana oturdu. Ben de arkasından gittim ve karşısına, koltuğa oturup sırt çantamı yanıma bıraktım.
"Beğendin mi?" diye sorduğunda gözlerimi birkaç saniyeliğine kafenin sıcak ortamında gezdirdim. Ardından başımı sallarken Arin gülümsedi ve çantasını açarak içinden birkaç kitap çıkarıp bana döndü tekrar.
"Önce ne bildiğini anlamak için bir test yapacağım. Dersten sonra da ne anladığını ölçmek için bir test daha." Kitapların arasına sıkıştırdığı birkaç kağıdı çıkarıp üzerindekileri okurken ben de kalemim ve silgimi çıkarmıştım. Kağıtlardan birini önüme bıraktı ve "Başla," dedi. "ben kahve alıp geliyorum."
"Tamam." deyip kağıdı önüme çektim ve sorularda gezdirdim gözlerimi. İlk sorular benim için bile kolay olsa da gittikçe zorlaşıyorlardı ve en fazla 5 soru çözebileceğimden emindim.
Sorularla cebelleşirken Arin iki karton bardakla döndü ve nasıl istediğimi bile sormadan önüme bardaklardan birini bıraktı. Tekrar karşıma otururken manyetizmayla alakalı bir soru üzerinde uğraşıyordum. Kahvesini yudumlarken arkasına yaşlanmış, dikkatlice beni izliyordu.
Başımı kaldırıp ben de ona baktım çünkü biri beni izlerken asla yaptığım işe odaklanamazdım.
Mor saçlarının bir tarafını kulaklarının arkasına sıkıştırmış, açık tenine uyumlu bir siyah boğazlı kazak giymişti ve sanırım dudaklarında kırmızı bir ruj vardı. Arin gerçekten,
yani gerçekten güzel görünüyordu.
"Ne oldu?" diye sordu karton bardağını masaya bırakırken. Omuz silktim ben de, "Başka bir şeyle ilgilensen fena olmazdı." dediğimde güldü. Ardından başını salladı ve çantasından çıkardığı soru bankasını açtı ve geometri çözmeye başladı.
Yaklaşık yirmi dakika falan sonra sorularla cebelleşmeyi bırakmış testin köşelerine minik kutular çizmeye başlamıştım. Yirmi beş soruluk testte sadece sekiz soru çözebilmiştim ve dört tanesinden emindim. Sorular başta kolay olsa da gittikçe zorlaşmışlardı ve zımbalanmış üç sayfanın ikisinde birsürü işlem dışında hiçbir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel on fire :: na jaemin
Fanfictionbiliyorsun jaemin, ben ateşte olmaya alışığım. ©hisblackpearl 2019 | na jaemin • [fantastik¡au x texting] [x-men'deki jean grey karakterinden esinlenilmiştir.] started: 8.5.19 published: 10.8.19 finished: 13.9.23