1.7

1.6K 169 107
                                    

Mükemmel bir cumartesi günüydü. Hava güzeldi; ne çok soğuktu ne de kışa göre sıcaktı. Pazartesi sınavlar başlayacak olsa da bu güzel günü Renjun ile sinemada geçiriyor olabilirdim ya da pizza sipariş eder bilgisayar oyunları oynardık. En kötüsü beraber ders çalışırdık ama bunları yapmak yerine tozlu kitapları tozlu raflara yerleştiriyordum. Kavga ettiğim aptal Min Jiho ile okulumuzun kocaman kütüphanesindeydim, kitapları düzenleme cezası almıştık.

Yerleştirilecek yeni kitaplar, numarası umursanmadan rastgele yerleştirilmiş olanlar ve en önemlisi görevli öğretmenin dediğine göre kitapların düzgün bir sırada olması.

Dün gece az uyuduğum içim başım ağrıyordu ve ikide bir esniyordum; ayrıca biraz da soğuk almıştım, arada öksürüyordum. Bu yüzden her ne kadar Jiho bana öldürücü bakışlarını yollasa da yavaştım. Elbette amacım ona daha fazla iş yaptırmak değildi ama hastaydım, iki kitap fazla dizse eline yapışmazdı.

Beyaz fayanslar üzerinde adım sesleri duyduğumda art arda paralel dizilen kitaplıklar arasından başımı çıkartıp gelene bakmıştım. Bay Lee yaklaşık bir saat önce gitmiş ve akşama doğru geleceğini söylemişti, kütüphanenin kapalı olduğunu göz önüne alırsak gelecek kimse yoktu diye düşünüyordum.

Tabii, sadece elleri mavi şişme montunun cebinde, tabanlı botlarını fayanslara vura vura ilerleyen Kim Arin'i görene kadar böyle düşünüyordum.

"Ne işin var burada?" diye sorduğumda bakışları beni buldu ve dudaklarında sinir bozucu bir tebessüm oluştu. Derin bir nefes alırken kitaplığın köşesinden çekildim ve elimdeki kitapları yerlerine yerleştirdim.

Arin'in adımları iyice yaklaşırken Jiho kitaplığın başındaki bedene baktı ve kaşlarını çattı. Arin de gözlerini Jiho'dan çekmeden "Gitmesini söyle." dediğinde güldüm sinirle.

"Neden kendin yapmıyorsun?"

Arin'in kaşları çatılırken bize doğru ilerledi ve tam Jiho'nun karşısında durdu. "Gidebilirsin, işini ben yaparım."

"Ne?"

"Fikrimi değiştirmeden git."

Sanırım gerçekten Arin'in şaka yaptığını söylemesinden korkmuştu ki hiçbir şey demeden elindeki kitapları sepete geri bırakıp olduğumuz iki kitaplık arasından çıktı. Merdivenleri inip çantasını aldığını gördüm, sonra da gitmişti.

"Ne işin var burada?" diyerek tekrar ettiğimde cevap vermedi. Bana doğru ilerleyip tam yanımda durduğunda elimdeki kitabı yerine yerleştirip tamamen ona döndüm. "Onunla kalmanı istemedim."

"Teşekkürler, şimdi gidebilirsin." Sepetten iki kitap daha aldım ve numaralarına bakarak yerlerine yerleştirdim. Tekrar iki kitap alıp aynı şeyi tekrarlayacağım sırada Arin'in kolumu tutmasıyla durmuştum, ardından kolumu bırakıp çenemden tuttu.

Kalbim yavaşça hızlanırken başımı eğmemi sağlayıp yüzümü inceledi. "Yaraların kötü görünüyor."

"Doktor olsana sen."

Gülerken yüzümden çekmek için elini tuttuğumda Arin ciddi ifadesiyle diğer eliyle elimi çekmemi sağladı ve parmakları yanağımı kavradı bu sefer.

Birkaç hafta önce yanağıma dokunduğunda acıdan gözlerinin dolduğunu hatırlıyordum, şimdi ise hiçbir şey yoktu. Canı yanmıyordu, gözlerinde hiçbir duygu yoktu. Sanki karşımda meydan okurcasına bana bakan kız birkaç hafta önceki Kim Arin değildi.

Başparmağıyla dudaklarıma dokunduğunda kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bu kadar sessiz bir ortamda kalp atışlarımı rahatça duyabildiğini biliyordum.

angel on fire :: na jaeminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin