"Her şey düşündüğünden çok daha karışık."
Arin elindeki kahve bardaklarını önümdeki masaya bıraktıktan sonra yanıma oturdu ve bağdaş kurarak geriye yaşlandı. Gangnam'ın güzel manzarasını ayaklar altına seren yirmi üç katlı binanın on yedinci katında yaşıyordu ve bu sayı büyülenmeye yeterdi bile.
Gözleri dışarıya çevriliyken Arin'e baktım. Kızıla boyadığı saçlarını tekrar kısaltmış, çenesine gelmesini sağlamıştı. Birkaç tokayla tutamları geriye tuttururken yüzü hiç görmediğim kadar iyi ve güçlü görünüyordu ama yine de uykusuz kaldığını belli eden gözlerinin altındaki halkaları hafifçe belirginleşmişti.
Yine de o kadar güzel görünüyordu ki Kim Arin dünya üzerindeki en güzel şey olabilirdi.
Başını bana çevirdiğinde göz göze gelmiştik. Derin bir nefes aldıktan sonra bana yaklaştı ve başını omzuma bıraktı. "Sen ne düşünüyorsun?"
"Hmm," diye mırıldandım. Ben de başımı koltuğun başlığına yasladım ve duvarın boydan boya camından yıldızları izledim. "Bir tür cadı veya büyücü olduğunu?"
Dudaklarından küçük bir kahkaha döküldü, ardından "Hayır," diye yanıtladı. "kendimizi mutant diye adlandırıyoruz ama insanız. Yalnızca DNA'mız mutasyona uğradığı için açığa çıkamayan insan genlerini dominant olarak taşıyoruz."
"Yani bu genleri tüm insanlar mı taşıyor?"
"Hepsi değil ama çoğu."
Başını omzumdan çekip elimi tuttğunda kafamı başlıktan çektim ve ellerimize baktım. Avucum üste gelecek şekilde elimi açtı ve işaret parmağını üzerinde gezdirdi. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken parmağını bileğimden koluma kadar gezdirmişti. "Sen de resesif şekilde taşıyorsun."
Başını çevirip bana baktığında solumda kalan gece lambasından yayılan sarı loş ışıkta bakışlarımız buluştu. Dudaklarım aralık bir şekilde onu izliyordum ve açıkçası biraz ürkmüştüm.
"Aklını okuyabiliyorum Jaemin. Geçmişi ve geceleği görebiliyorum, düşünce gücümle nesneleri hareket ettirebiliyorum. Korktuğunu biliyorum ve daha fazla uzatmak istemiyorum."
Tek nefeste sarf ettiği cümleleri anlayıp sindirebilmem yalnızca yedi saniye sürmüştü.
"İlk tanıştığımızda," Başını tekrar omzuma yerleştirdiğinde devam ettim: "Bana dokunduğunda neden canın yanıyordu?"
Biraz kıpırdandı önce, bana iyice sokulduğunda kolumu omzuna sarıp sarıldım ona. Ne kadar ölesiye korksam da Arin'in benden çok daha gergin olduğunu biliyordum.
"İçimde hiçbir mutantın kaldıramayacağı kadar büyük bir kozmik güç var. Ben de kaldıramıyorum Jaemin, bazen beni ele geçirdiği zamanlar oluyor."
Parmakları arasındaki elimi daha sıkı tuttu. "Tenim hassaslaşıyor, bedenimi halsiz bırakıyor, saçlarımı griye çeviriyor ve bunun gibi birçok şey. Beni gün geçtikçe öldürüyor."
"Arin.." Bedenini bana çevirmesini sağlayıp sıkıca sardım bedenini. Bir elimi beline, diğerini sırtına sararken Arin yalnızca kolumu sarmıştı. "Seni yıllar önce görülerimde tanıdım. Her şeyi değiştirmeye çalıştım, seni korumak istedim ama gelecek değişmiyor Jaemin, gördüğüm her şey bir şekilde gerçekleşiyor."
"Kötü şeyler gördün." dedim doğrulamak ister gibi. "Kötü şeyler gördüm." dedi o da.
"Anlat bana."
"Anlatamam."
Derin bir nefes aldım. Onu bir şeyleri anlatması için zorlamak istemiyordum ama içime kocaman endişe tohumları bırakmıştı bile.
Bir süre ikimiz de sustuk ve duyduklarımı sindirmek için uğraştım. Kafam allak bullak olmuştu ve nedensizce kalbim küt küt atıyordu. Sessizliği bozarak "Donghyuck," dedim. Sormaya tereddüt ettiğim için sustuğumda Arin sırtını hafifçe dikleştirip başını omzumdan çeker gibi oldu. "Onun da saçları griydi." diye devam ettim sonra.
"Donghyuck başkalarının güçlerini çalabiliyor." Sessiz bir iç çekti. "Çok acı çektiğimde kısa süreliğine de olsa güçlerimin bir kısmını benden alabiliyordu."
"Bu çok.." Devamını getiremeden susmuştum. Ne diyeceğimi bilemiyordum ama Donghyuck, Arin için acısına katlanıyordu ve ben onu yumruklamıştım. "Donghyuck seni gerçekten seviyor olmalı." dedim sonunda.
"Donghyuck sadece beni korumaya çalışıyordu."
"Nasıl yani," Dudaklarım yavaşça aralanırken Arin derin bir nefes aldı.
"Uzun bir süre önce ayrılmıştık zaten. Sadece beni korumaya çalışıyordu Jaemin."
Bir süre daha yalnızca Arin anlatmış ben de dinlemiştim. Küçük yaşta güçleri olduğu için evden ayrılmak zorunda kaldığını, Jeju'da Donghyuck'un abisinin mutant çocuklar için kurduğu okulda ona sahip çıktığını, yıllarca orada yaşayıp güçlerini kullanmayı öğrendiğini ve geri kalan her şeyi anlatmıştı.
Arin yalnızca on yedi yaşında olmasına rağmen o kadar çok zorluk ve yalnızlık çekmişti ki yaşadığım sorunlar gözümde kırıntılara dönüşmüştü. O gerçekten çok güçlüydü, hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak. Arin tandığım en güçlü kişiydi.
Tamamen bedenime yatmış Arin anlattıkları yüzünden burnunu hafifçe çektiği sırada özenle saçlarını okşuyordum. "Tekrar geldiğinde ne yapacağımı bilmiyorum." diye mırıldandı sessizce. Güçlerinden bahsettiğini anlamam birkaç saniyemi almıştı.
"Donghyuck yaşamak için tek şansımdı ve ben bencilliğim yüzünden onu kaybettim, Jaemin." Ağlayışı şiddetlenirken saçlarını okşamaya devam ettim.
"Beraber atlatacağız, seni yalnız bırakmam Arin-ah."
Lütfen okumaya devam edin, fic henüz bitmedi. (birçok kişinin fici buraya kadar okuduktan sonra bırakması nedeni ile not düşülmüştür. )
23.3.20
hellöööööö
baya zaman geçti bölüm atmayalı ama madem evdeyim biraz ilgileneyim ficle dedim<9 bu hafta bir bölüm daha atabilirim hatta:3
pek içime sinmedi ama olsundu fena bir geçiş bölümü olmadı :3
oy vermeyi ve fikirlerinizi yorum yazmayı unutmayın mmwah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel on fire :: na jaemin
Fanfictionbiliyorsun jaemin, ben ateşte olmaya alışığım. ©hisblackpearl 2019 | na jaemin • [fantastik¡au x texting] [x-men'deki jean grey karakterinden esinlenilmiştir.] started: 8.5.19 published: 10.8.19 finished: 13.9.23