medya: joohyun temsili *-*
Beş gün geçmişti. Seulgi'nin Joohyun'un kucağında onu affettiği ve sonrasında Seulgi'nin yatağına geçip sarılarak uyumalarının ardından beş gün geçmişti. O gün yorgun düşen ikili yavruağzı rengindeki nevresimlerin üstüne uzanmış, üzüntünün verdiği yorgunlukla uyuyakalmışlardı. Anneleri bu görüntüye tatlı bir gülümseme sunup onları yalnız bırakmışlardı.
Bugün ise Seulgi rüya gibi bir gün yaşıyordu. Her dakika endişeyle üstüne düşen Joohyun'u ile birlikte bahçedeki banklardan birine oturmuşlardı ve diz kapaklarının bir karış altı olan eteklerinden arta kalan açık, çıplak tenleri birbirine değiyordu. "Üşümüşsün, dizlerin buz gibi." Joohyun saçından çıt çıt tokasını çıkartıp Seulgi'nin uzadığı için sürekli görüşünü kısıtlayan kahkülüne taktı.
"Ceketimi uzatır mısın, tatlım?.." Joohyun bankın kendi tarafındaki koluna koyulmuş ceketi alıp Seulgi'nin dizlerine örttü. Sonra Seulgi'ye yaklaşıp koluna başını yasladı. "Yarın ki kampta, seninle aynı çadırda kalmak istiyorum."
Yarın kamp vardı. Okulun bitmesine haftalar kalmıştı, okul da böyle bir şey düzenlemekten kaçınmamıştı. Seulgi de eğlenceli olacağını düşünüp isimlerini yazdırmıştı. Oysaki o böceklerden, kuşlardan ve canavarlardan korkardı.
Ne yazık ki ikişer ikişer herkes rastgele bölünmüş Joohyun ve sevgilisi de ayrı kalmışlardı. Seulgi buna çok üzülse de Joohyun bir yolunu bulacağını söylediğinde iyi hissetmişti.
"Uyurken üstünü çok açıyorsun, yanında ben olmazsam hastalanırsın orada." Joohyun bir anne gibi ilgileniyordu. Her gün Seulgi'nin ceketini giydiriyor, çilekli sütünü alıyor, saçlarını düzeltiyor ve ilaçlarını eksik etmiyordu. Ayrıca; normal bir çift gibi dudaklarından ve boynundan her gün öpüyor, kalçalarına dokunuyor ve bazen de kucağına oturtup bütün belini okşuyordu.
"Chaeyoung, Jisoo'yla kalmak ister mi?"
"İster, Jisoo-ah çok kibar biri..." Seulgi gülümseyerek konuştuğunda Joohyun'un yüzü biraz asılmıştı. Mor saçları yüzünü gıdıklarken konuştu. "Ben de kibar biriyim..." Seulgi etrafı göremeyene kadar güldü, çünkü zaten küçük olan gözleri gülünce iyice kapanıyor etrafı düzgünce göremiyordu. "Doğru. Sen, benim PurpleBerry'imsin. Tatlı ve kibar..."
PurpleBerry, Seulgi'nin en sevdiği çizgifilm karakteriydi. Mor saçları ve bembeyaz bir teni vardı. Seulgi, her izlediği zaman kalbi hızlanır aklına Joohyun'u gelirdi. Ona benzediğini düşünüp daha çok benzemesi için iki gün önce, kendi elleriyle birkaç rengi karıştırıp sevgilisinin saçlarını mora boyamıştı. Sonra da büyüğünün saçlarını kendi yıkamış ve taramıştı. Mayışmış olan Joohyun; saçlarının işi bitince sözü geçen büyük yatağına Seulgi'yle beraber geçmiş, onunla beraber uyumuştu.
"Saçlarına dokunabilir miyim?"
"Dokun ama yalnızca saçlarıma değil." Joohyun göz kapaklarını hızlı hızlı kapatıp açarken başını Seulgi'nin kolundan kaldırdı. Seulgi kısaca mırıldanarak mor saçlara elini götürdü. Yavaşça dokunurken kimsenin bakmadığından emin olarak aşırı utansada Joohyun'un dudaklarının kenarına bir öpücük kondurmuştu. Bacaklarından yere düşen ceketi alıp utanarak okula girmek için kalktı.
Joohyun aldığı öpücükle gülerken hızlı adımlarla Seulgi'ye ulaştı. Seulgi arkasından gelen sevgilisine uzandı ve kulağına fısıldadı.
"Seni seviyorum, PurpleBerry~"
***
bir geçiş bölümü olarak düşünün
iğrenç yazıyorum :/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can i touch,seulrene
Fanfiction❝dudaklarına dokunabilir miyim seulgi?❞ ,kısa hikaye,