0.2

280 35 34
                                    

Birkaç testten geçtikten sonra nedenini bilmediğim halde gizlice karantinaya alınmıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birkaç testten geçtikten sonra nedenini bilmediğim halde gizlice karantinaya alınmıştım. İnsanların hastalıklı bakışlarını üzerimde hissetmek, yürek burkuyordu. Ben burada karantinaya alınıp tedavi edilebilirken onlar, ölüyordu.

Bana verilen oda bembeyazdı. Kirli bedenimle odayı turladıktan sonra birtakım şeyleri düşünmeye başladım. Seungwan nasıl bağışıklıydı? Ailesi belki de yurtdışından ilaç getirtmiş olabilirdi ama devletin bunu herkese yapması gerekmez miydi? Randevu aldığımız kadın. Bana sayısız defa dokunmuştu ama ona hiçbir şey olmamıştı.

Ama haberlerde bulaşıcı diye yakarmıyor muydu spikerler? Bu iş hayıra alamet değildi. Altında bir sebep vardı. Büyükçe bir sebep. Savaştan çıkmış bir ülke zaten çoğu konuda yetersizdi ve şimdi de hastalık...

Odada küçük bir radyo, bir yatak ve ilaç masası bulunuyordu. Bu halimle bile memnundum. Yatakta uzanıp uyumayı düşündüm. Ta ki kapı açılana kadar. Ağzında maske, ellerinde eldiven ve büyükçe bir tepsi tutan genç içeri girmişti. Hastalığım ona bulaşabilir diye önlemliydi. Tepsideki çorbayı ve bir şişe suyu bıraktıktan sonra serumuma baktı.

"Siz kimsiniz?" diye seslendiğimde gözleri donuklaşarak bana baktı. Cevap vermemişti. Ondan şüphelenmeli miydim? Alnına tel tel dökülen kahverengi saçlarını elinin tersiyle yana ittirdi. Sonra yatağın yanına geldi. "Ben yemek dağıtıcıyım." Demişti maskenin altından.

Gözlerimin içi titrerken başını yana eğdi. "Korkma," çorbayı masadan alıp yanıma oturdu. Bana mı yedirecekti? "İlk dozda çok sersem olursunuz. İlk çorbayı hep ben içiririm." diye ekledi. Hiçbir şey söyleme gereği duymadım. Dediği gibi şu an sersemin tekiydim.

Yatakta doğrulup bana çorbayı içirmesine izin verdim. Titreyen elleri, kaşığı ağzıma ittiriyor sonra geri çekiyordu. Birkaç kez bu senaryo tekrarlandı ardından konuşmaya yeltenebildim.

"Sana hastalık bulaşmıyor mu?" diye sordum hayretle. Biraz durduktan sonra cevapladı. "Maske ve eldivenler idare ediyor." dedi yumuşakça. İyi birine benziyordu. "Peki adın ne?" Diye ekledim. O ise gözlerini kıstı.

Benimle konuşmak istemiyorsa onu anlayabilirdim. Sonuçta herkese yemek yedirmek bir süre sonra bayardı, değil mi? "Jungkook, ben." Hafif sesi, maskesi olmasa yüzüme çarpardı ve büyük ihtimalle içimi bir hoş ederdi. Gülümsedim. "Yerim ben." Elimi uzatmıştım. O ise bir süre beklemiş ardından elimi tutmuştu ve nihayet tokalaşabilmiştik.

Tabağı tepsiye yerleştirirken su şişesini de masaya bıraktı. Son kez serumuma baktıktan sonra gitmeye yeltendi. Yok muydu bir memnun oldum? Belki de kafamın yerinde olmadığını düşünüyordu. "Hey, Jungkook." diye seslendiğimde isteksizce bana döndü. "Sana bir şey sorabilir miyim?" Cılız sesim her an ağlayabilecek gibi bir durumdaydı.

Başını salladığında sorumu sordum. "Bu hastalık nasıl doğdu? Niye gizlice karantinaya alındım?" Jungkook ise masaya yönelip bir dosyayı karıştırdı. "Kim Yerim," diye başladı. "Bütün olabilecek masrafların karşılanmış. Ve babanın adı bilindiğinden ölmemen gerekiyormuş." dedi dosyayı kapatarak. Aklım bulanmıştı. Babam biliniyor muydu? Ama nasıl ve neden yaşamam gerekiyordu?

"Ama babam nasıl bilinebilir, o öldü." Diye mırıldandım. O ise gözlerini üzerime dikmiş, "O bir ajanmış, Yerim. Ve devlet bir ajan kızının ölmemesini istiyor." Dedi sert bir tonda.

Ne yani devlete onca ihanet yaptıktan sonra mı? Beni kendi elleriyle öldürmek istedikleri için mi? Ve diğer insanlar ölürken sadece önemli insanları mı tedavi ediyorlardı. Sinirle kızaran yanaklarım kendini ele vermeye başlamıştı.

"Ama bu! Bu nasıl olur? Kendi halkının ölmesine göz yumamaz!" diye çemkirmiştim. Jungkook ise yanıma yaklaşmış beni izliyordu. "Sana bir sır vermemi ister misin?" Diye fısıldamıştı. Sinirle ona bakarken kafamı salladım. "Eğer birine söyleyecek olursan, serumundaki dozu arttırmama bakar her şey." Diye göz kırpmıştı. Beni açık açık tehdit ediyordu anlayacağınız.

"Neymiş bu sır?" Diye tısladım.Yanıma oturdu ve başladı iğneleyici sözlerine. "Bu bir soykırım Yeri. Ölmelerini istiyorlar. Bu biyolojik bir savaş," lafını bitirmesine izin vermeden bağırmaya başladım. "Bunu devletin başındakiler yapamaz-" elini ağzımda hissetmemle sustum. "Onlar istemiyor zaten. Babanın arkadaşları. Her şeyi onlar yaptılar."

Ağzım açık kalmış Jungkook'u dinliyordum. Baba. Her şeyi sen başlattın baba. "Panzehirini bildikleri bir hastalığı yayıp insanları öldürüyorlar. Kendilerine lazım olanları öldürmüyorlar. Her yerdeler Yerim.Ve istedikleri-" onu ben tamamladım.

"Ülkenin başını isteyip panzehiri vaat edecekler." Jungkook başını salladığında onu süzdüm. "Peki sen? Sen bunları nereden biliyorsun?" Diye sordum tereddütle. O ise kalkmış kapıyı aralamıştı bile. Çıkarken fısıldadı usulca.

"Ben de onlardanım."

Seungwan gelmişti ziyaretime. Ne de olsa bağışıklıydı. Sürekli yürüyor arada bir kahkaha atıyordu. Akıl sağlığı hiç iyi değildi Seungwan'ın. Onun için üzülüyordum.

"İyileşeceksin, Yerim-ah! Sonra gidip eğleneceğiz." demişti haykırarak. Acı bir tebessüm sundum ona. Umarım Seungwan, umarım.

"Hey, Wan. Ailen benim hakkımda bir şey dedi mi sana?" Demiştim sessizce. Yanıma oturarak, "Sakın ondan ayrılma dediler. Aa sana bir şey anlatmamam gerekiyormuş... Neydi o?" demişti. Bir yandan da düşünüyordu. Yutkundum. "Ah,evet! Babam ve annem hastalıktan değil, zorunlu oldukları ve bizi korumak için intihar ettiler. Sana yalan söylemeliymişim bu konuda." Ağzım açık kalmış kendi kendine gülen Seungwan'a bakıyordum.

Onlar da bu işin bir parçasıydı. Kızlarını bu duruma getirenler de onlardı. Bizi korumak isterken bu duruma gelen de bizdik. Onlar ise kurtulmuştu.

Jungkook'la konuşmalıydım. Derinlemesine her şeyi sormalıydım. Düşüncelerimi bölen ses Seungwan'dandı. "Yerim, burada bir zarf var!"

Yataktan kalkıp masaya yöneldim. Ayaklarım beni zor tutuyordu. Masanın üstünde kırmızı bir zarf vardı. 'Yerim'e' yazıyordu üstünde. Heyecanla zarfı yırtıp içindeki saman rengindeki kağıdı çıkarttım.

Merhaba Yerim,

Benimle konuşmak isteyeceksin biliyorum. Ama beni burada bulamayacaksın. Ben sadece bir ajandım ve senin iyi olduğunu ilettim başkanımıza.

Kendini üzme ve bizlerin sizin arkanızda olduğumuzu unutma. Her şey yakında düzene girecek. Şu anlık bunları bilmen gerek.

Sevgiler JK

Not: Uyurken tıpkı bir kedi yavrusuna benziyorsun.

Haha umarım sevmişsinizdir!
Bu arada ülke durumları tamamen benim uydurmamdır.
Nasıl buldunuz bölümü?
Sizleri seviyorum💘

sickness||jungriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin