0.4

209 25 23
                                    

Bacaklarımın titrediğini hissediyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bacaklarımın titrediğini hissediyordum. Belimden başlayan ürperme dalgası enseme kadar yükseldi. Ayaklarım donacaktı artık. Karda uzun bir yürüyüş yapmam ve kimseye görünmemem gerekiyordu. Seungwan şu an odamda uyuduğumu zannediyordu.

Moruya Gölü. Şehrin en ucunda kalan, herkesin tüylerini ürperten göl. Çoğu efsanesi vardı Moruya'nın. Aklımdayken birini anlatabilirim değil mi? Orta çağlarda, burada yaşayan halk, konuşmaya başlayan çocukları Moruya Gölü'ne getirirdi. Çocuğu göle sokar ve güneşte kurumasını beklerdiniz.

Bu, çocuğun bütün kötülüklerinden arınarak, insanlarla iyi bir iletişimde olması için yapılırdı. Gel zaman git zaman dönemin kralının bir oğlu olmuş ve konuşmaya başlamıştı. Halk, çocuğun Moruya Gölü'ne götürülmesini hevesle beklerken, kral oğlunu Moruya'ya götürmedi. Çocuk genç bir prens olunca arkadaşlarıyla Moruya'ya gitmeye karar verdi.

Beş arkadaş dolunayın tepede olduğu bir gece atlarıyla gelir, Moruya'ya. Prens'in hoşlandığı köylü kız da orada, gölün kenarında ağlıyordur. Prens, arkadaşlarından ayrılarak kızın yanına gelir. Kıza ne olduğunu sorar. Kız cevap vermez ve ağlamaya devam eder. Genç, ay ışığının çarptığı göle bakar. Pürüzsüzdür, göl. Ürkütücü derecede pürüzsüz.

Prens, gölün içinden çıkan bir elle göle çekilir. Kız çığlıklarını saklayamazken, prens o gece can çekişerek ölmüştür. Ve suçu masum kıza atılmıştır.

Bir gün sonra idam edilen kızın mezarında kopuk bir el görürler. Bu el prense aittir. Elindeki kirden bir yazı açığa çıkmıştır.
Göle batırılmanızın bir anlamı yok. Siz, anadan kötüsünüz.

Bu binlerce efsanelerden yalnızca biriydi. Ve benim en aklımda kalanıydı bu. Anlayabilmek her insanın harcı değil maalesef ki. Moruya yol boyunca önüme uzandığında derin bir nefes aldım. Belki de kandırılıyordum. Belki de ölüme kendi ayaklarımla gidiyordum. Bilemezdik.

Ama Jungkook'a beslediğim hisler tarif edilemezdi. Ona güvenim sonsuzdu. Nedenini bilmiyordum ama aramızda bir bağ vardı. Öyle ya da böyle bu akşam tüm gerçekleri öğrenip elimden geleni yapmaya hazırdım.

Karla süslenmiş ağaçların yanından geçip gölün önüne geldim. Jungkook'u göremiyordum. Gece yarısı olması içimi korkuyla beslerken arkamdan gelen çıtırtıya döndüm. Maskesi ağzında bir Jungkook gördüm.

Yere düşebilirdim. Kalbimden gelen çıtırtılar yüzüme yansımıştı ki, "Bir sorun mu var, Yerim?" demişti narin sesiyle. Başımı iki yana salladığımda gözlerinin kısıldığını gördüm. Gülümsüyordu büyük ihtimalle.

Başımı yana yatırıp, "Her şeyi baştan anlat, Jungkook." dedim. Yüzündeki maskeyi işaret etmem de ayrı bir konuydu. Soğuktan kızaran yüzünü -yarısını görebiliyordum- buruşturarak başladı anlatmaya.

"Ben kendi halinde yaşayan bir gençtim. Ta ki babam ve arkadaşları, bu olayları başlatana kadar. Yani biliyorsun senin de babanın arkadaşları. Alınmanı istemem Yerim ama her şeyin başı babanmış," dedi burnunu çekerken.

"Onların amacının ülke olmadığını şimdi kavrayabildim. Onların amacı dünya. Bu-bu korkunç bir şey!"

Gözlerimi maskesine diktim. Umarım düşündüğüm şey doğru değildi.

"Seni tamamen hastalıktan arındıracaklarını düşünmedin değil mi?" dedi kabaca. Düşündüğüm şeydi. Korktuğum şey buydu. Hastalığımı kullanacaklardı, herkes gibi.

"Sen," dedim titrek bir sesle. "Sen bağışıklı değil misin?" Omuzlarını silkti. "Hayır, kullanılacağız." dedi sinirle. "Peki Seungwan? O neden tam olarak bağışıklı?"

Gözlerini kısarak yüzüme eğildi. "Babası bu ilaç ve virüs için trilyonlar yatırdı, Yerim." dedi bıkkınlıkla. Gözlerindeki ışık beni deli etsede gözlerimi kaçırdım. Göle döndüm. Neredeyse donmuştu, neredeyse. Üstünde kaymak beni mutlu eden tek şey olabilirdi.

"O zaman büyük bir yıkım yaratacak planımızın ilk tohumlarını söylemeliyim," dedi yanıma gelirken. Çok yakındık. Bu bacaklarımın titremesinin şiddetini arttırmıştı.
Kafamı ona çevirdiğimde, ilk tohumları verdi.

"Bana zarar vermişsin gibi yapacağız. Ben babamlara söyleyeceğim." Gözlerim irileşmişken hırsla onu böldüm. "Benim ölmemi mi istiyorsun?" Kıkırdadı. "Bilmediğin çok şey var Yerim. Seni öldürmezler, göz önünde bulundururlar. Konağa gelirsin. Bizim yaşadığımız yere." dedi hevesle.

"Sonra?" dedim kendimi karların içine gömerek. O da yanıma çöktü. "Sonra," hevesle gözlerini kırpıştırdı. "Aynı bir Moruya efsanesi gibi." dedi. Ona çatan kaşlarımla bakarken, "Hangisi?" diye söylendim. "Prens ve köylü kızının." dedi hevesle.

"Ben o efsanede öyle bir şey hatırlamıyorum." dedim suratımı büzerek. "Seni aptal," dedi gülerek.

"Köylü kızının eli feci bir kaza sonucu kesilmiştir. Onu uzaktan görüp ilgi beslemiş prens ise zar zor onu ikna etmiştir. Saraya getirip onunla aşk yaşamışlar. Birbirlerini çok sevmişler. Ama kızın durumu nedensizce kötüye gidiyormuş. Bunu kızın kayıp elinden bilen prens, o gece onu itirip öldürmesi için Moruya'ya götürmüş kızı. Kız istemeye istemeye yapmış. Sevdiği adamı öldürmüş. Bir lanet diye halka yutturmaya çalışmış kızcağız. Başaramamış. Prensin elini kendisine taktıramadan boğazındaki iple herkesin önünde can vermiş."

Ağzım açılmış Jungkook'a bakıyordum.

"Lanet diye bir şey yoktur Yerim."

Yavaşça ağzından çıkardığı maskeyi karlı çimenlere fırlattı. "Hastalık vardır. Bulaşıcıdır, öldürücüdür. Ama bu aşka engel değildir. Ölüm bizi birbirine bağlayabilen en büyük etkendir." Lafını bitirir bitirmez dudaklarımızı birleştirdi.

Soğuk ve sıcak. İyi bir ikiliydi. Yavaşça çekildiğinde derin bir nefes aldı.

"Prens, hasta olmadığı halde sevdiği kız için kemdini hasta eder." Dedi yorgunlukla. Havayla buluşan nefesi uçtu gitti. Karanlığa gitti.

Bizi bekleyen bu biyolojik savaşın henüz başındaydık. Bu savaşta hasta olmayanlar sağ kalabilirdi. Güçlüler sağ kalabilirdi. İpleri elinde olanlar kazanırdı savaşı. Ve bir de..

Bir de aşıklar kazanırdı.

Bunun nedeni yeterince açık değil mi?

Çok severek yazdım bu bölümü:3
Umarım sevmişsinizdir.
Efsane tamamen benim uydurmam:D
Sizleri seviyorum💘

sickness||jungriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin