0.7

123 20 2
                                    

Yağmurla ıslanan çimenlerin üstüne, midemdeki benzini boşalttım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yağmurla ıslanan çimenlerin üstüne, midemdeki benzini boşalttım. Az önce neler yaşanmıştı böyle? Şu an derin bir uykunun rüyasında olmalıydım değil mi? Öyle olmasa bile bunun bir nedeni olmalıydı. Bir an önce Jungkook'a ulaşmalıydım. Elbette ki bir şeyler yapardı.

Şiddetle yağan yağmur her yerimi sırımsıklam etmiş, sadece benimle kalmayıp yerdeki Yoongi ve Seungwan'ı da çamurlar içinde bırakmıştı.

Ay ışığının gitgide bulutlar tarafından örtülmesiyle etraf görülemeyecek hâle gelmişti. Kendimi son çare arabaya attım. Araba nedir bilmezdim oysa ki. Zengin bir aileden gelmiyordum zaten. Araba çok üst sınıf işiydi.

Nasıl çalıştırılırdı ki? Birkaç dakika düşündükten sonra duyduğum ani bir çığılıkla gözlerimi karanlık ormana diktim. Hayır Yerim oraya gitmemelisin. Eğer bilmediğim bir çığlık sesine ilerlesem ne olurdu? Ölürdüm ve her şeyden kurtulurdum değil mi? Şu an bulunduğum ortam ölümden beterdi. Arkadaşım gereksiz yere ölmüş üstüne üstlük ben ellerimden çıkan alevlerle birini yakmıştım.

Bu imkansızdı. Ben imkansızdım. İnsanlar öğrendiklerinde ne olacaktı? Halkın önünde çarmıha mı gerilirdim? Yok o çok ilkel olurdu. İdam edilirdim. Gözlerimi sıkıca kapatıp arkama yaslandım. Arabanın içi keskin bir kan kokusuyla dolmuştu. Ve bu birkaç gün geçmezdi.

Hava bir anda aydınlandı ve büyük bir gürültü koptu. Gözlerimi sıkıca yumarak kulaklarımı tıkadım. Arabanın sertçe savruluşunu hissetmiştim. Adrenalinle çarpmaya başlayan kalbim, gözlerimi harekete geçirdi. Aralanan gözlerim, büyükçene bir ağaca  -ki bu tam da önümde duruyordu-  yıldırım düştüğünü gördü.

Şiddetle sarsılan ağaç çatırdamaya başladı. Yaprakları sallandı,öfkeyle. Büyük gövdesinden çatlıyordu ve ağaç tam da bana doğru eğilmeye başlamıştı. Korkarak arabadan çıkmaya çalışıyordum ki telsizden cızırtılar gelmeye başladı. Son çare telsize uzanarak kendimi arabadan dışarıya fırlattım.

Acı tüm bedenimi sararken, ağacın arabanın üstüne devrilişini korkuyla izlemiştim. Son çarem de gözlerim önünde parçalanmıştı...

Korkuyla titredi bedenim. Az önceki cesur Yerim'den eser yoktu. Bir şeyler düşün. Bir ağacın bedenine yasladım kendimi. Telsizle biraz oynadıktan sonra cızırtılar üzerine,

"Yoongi bir sorun mu var?"

Dedi kalın bir ses. Kalbim gümbür gümbür atıyor ne diyeceğimi düşünüyordum. Bir anlık bir güvenle çıkıştım.

"Yoongi artık aranızda değil! Sizin yüzünüzden ikisi de cehennemi boyladı. Eğer bana da zarar vermeyi düşünürseniz hepinizi yakarım!"

Ormanda yankılanan sesim birkaç kuşun ürküp uçmasına sebep oldu. Telsiz sessizleşti ve bir anda bir adam resmen kükredi.

"Kim Yerim her şeyi sen yaptın biliyorum. Babanın hatrı olmasa şuan senin kellenle oynuyor olurdum. Jungkook'a yaptıkların sayesinde bir sürü insanın hayatını da karartmış oldun, tebrikler. Ve şimdi nerdeysen söyle seni daha fazla dışarıda tutamam. Eğer kaçarsan hiç düşünmem öldürürüm seni."

Sinirle sallandı bedenim. Beni öldüreceksin ha? Öfkeyle burnumu çektim. Ağaçtan kuvvet alarak ayağa kalktım. Telsizi sıkıca kavrayıp,

"Anneni öldür o*ospu çocuğu!"

Diye bağırarak telsizi havaya atıp ellerimden çıkan enerjiyle telsiz bozuntusunu havada yaktım. Ben bir güneşim. Hızlıca koşmaya başladım. Derhal burdan kaçıp güvende olmam gereken bir yer bulmalıydım. Bu sayede Jungkook'la yaptığımız plan da çöp olmuştu. Sayemde.

Ana yola çıkana kadar koştum. Elimi havaya kaldırmış, bir arabanın beni almasını bekliyordum. O kadar yorulmuş, o kadar kötü haldeydim ki! Bu yaşananların bir açıklaması olmalıydı. Ve hepsinin bir bedeli de...

Ana yoldan tek tük arabalar geçiyor, çoğu işaretimi umursamıyordu. Sonunda kırmızı kamyonet tipi bir araba önümde durdu. Koşarak kapıya gittim. Bir kız vardı içeride. Eliyle gel işareti yaptığında hiç düşünmeden kamyonete bindim.

Ben biner binmez kız hiç beklemeden gaza abandı. Bu arabanın beni hayatta tutmaya yarayan bir şeyi olması gerekmiyor muydu? Çünkü bir o yana bir bu yana savruluyordum.

"Eee anlat bakalım şirin kız,kimsin?" Dedi sert bir onda. Ondan korkmamı bekliyor gibiydi. Ama korkmaktan daha çok tiksinmiştim. Dibi gelmiş turuncu saçları, akmış göz boyasıyla şaşırtıcı bir şekilde uyumluydu. Üstünde yırtık pırtık bir bluz vardı. Ve her şeyi tamamen birbiriyle uyumluydu.

Yutkundum. Ona her şeyi anlatmalı mıydım?
"Bir arkadaşımla kaçmak üzere yolculuğa çıkmıştık ve kaza yaptık." Deyivermiştim. Yalanım anlaşılmış mıydı?

"Arkadaşını göremiyorum." deyince ayaklarım buz kesti. "Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum." Deyince sessizleşti.

"Hasta mısın?" Diye sorduğumda hayır dercesine başını iki yana salladı. "Pekala bu iyi."

Yollar karanlık ve ıssızdı. Nereye gittiğimizi bilmiyor ve sormak istemiyordum. Yani, şuanlık.

"Peki şirin kız... Adın ne?" Bana neden şirin kız diyordu? Bilmiyordum ama bu şuan için hiç hoşuma gitmemişti. "Yerim. Senin?"

Bana döndü. "Seulgi. Memnun oldum."

Umarım beğenmişsinizdir

sickness||jungriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin