* Bölüm 1 *

118 19 17
                                    


Kitaba başlama tarihinizi şuraya bırakırsanız çok sevinirim :)

         Gökyüzünden yeryüzüne kendini narince bırakan kar taneleri , zeminle buluşunca da aynı narinliği göstererek eriyorlardı. Eriyen kar taneleri, iki garip çocuğun umutlarının temsiliydi o gece. Uğultulu rüzgar sesinden başka hiçbir sesin boy göstermediği ıssız, dar sokakta birbirlerine baktılar buhranlı gözlerle. İç sızlatan bir inilti yankılanıyor yine sokakta.

- Ne olursun dayan anne , dayan !

      İki garip çocuk, annelerine dayanması için yalvarmaktan baska hiçbir şey yapamıyorlardı. Yardım çağırabilirlerdi, el birliğiyle annelerini eve hatta herhangi bir eve taşıyabilirlerdi. Eğer soğuktan uyuşmasaydı bacakları, oradan oraya koşarlardı belki de sadece. Ve bir çığlık daha...

- Annem! Sen ve kardeşimiz iyi olacaksınız. Korkma , biz buradayız.

     Dondurucu soğukta terler içinde kalan anne , doğum sancılarının verdiği eziyetle dudağını ısırmaktan başka bir tepki veremedi. İki garip çocuktan biri, henüz uyuşmayan kollarıyla yerde sürünmeye başladı. Diğeri de onu taklit etmeye başlayınca sert bir tavır takındı :

- Ahmâk olma! Ben gidip yardım çağıracağım, sen burada annemin yanında kalacaksın. Onu nasıl yanlız bırakalım?

        Aynı anda yükselen bebeğin ağlama sesiyle ikisi de annelerine yöneldi şimşek hızıyla. Daha demin azar işiten çocuk, yerde kanlar içinde duran kardeşini aldı kucağına hiç beklemeden. Diğeri ise şaşkın bakışlarla bir onlara bir de yerde baygın yatan annesine bakıyordu.

- Hadi lan! Ne duruyorsun? Git de yardım çağır bir an evvel. Daha fazla dayanacak gibi değiller.

      Çocuk, şaşkınlığını savurup kollarını yere dayayarak sürünmeye devam etti. Henüz iki metre ilerlemişti ki kulağında çınlayan çığlık durdurdu güçsüz kollarını.

- Kimsin sen? Bırak o bebeği!

      Arkasına dönüp de karşılaştığı manzara , gecenin daha çalkantılı geçeceğine işaret ediyordu. Kardeşinin konuştuğu kişiyi seçebilmek için irileşen  gözleri, boncuk gibi parlıyordu Ay'ın altında.

- Bırak dedim sana o bebeği!

     Bekledikleri yardım bir insandı. Ama bu gelen insan bir tuhaftı. Anlamsız bir şekilde bebegi sürekli havaya fırlatıp tutuyordu. Gerisin geri geri sürünerek o da diğer kardeşi gibi haykırmaya başladı :

- Bırak dedik sana kardeşimizi. Duymuyor musun?

     Bıraktı... Havaya fırlattığı henüz 3-4 dakika önce dünyaya gözlerini açan bebeği havaya fırlatıp tutmadı bu kez. Bebeğin acı çığlığı, sessizliği utandırırken diğer iki kardeş hayretler içerisinde yerdeki bebeğe baktılar. Üzerlerinden atamadıkları şok, hareket etmelerine engeldi. Çok geçmeden ayaktaki kişi, bebeği yerden alıp anneye doğru ilerlemeye başladı. Yüzünü gizleyen maske , işini yapmasına zorluk çıkarmıyordu. Yavaş hareketlerle bebeği çıktığı yere koymaya zorladı. Zorladıkça zorladı... Durumu geç idrak eden kardeşler ise çırpına çırpına yerde sürünüyorlardı. Bebeğin ve annelerinin çığlık sesleri birbirine karışırken sesi ilk kesilen bebek oldu. Annenin son gördüğü şey ise hıçkırıklarla ağlayarak yanına yaklaşan diğer çocuklarıydı.

- Ne yaptın onlara? Ne istiyorsun bizden? Câni bir p.ç sin sen!

      Sorular, yine havada cevapsız kalmıştı. İki kardeşten birisini tek hamlede alıp annenin sağ kolunun altına yerleştirdi. Sonra diğerini sol kolunun altına... İkisi de hiç beklemeden sarıldılar annelerine. Katil ise bunu bekliyormuşcasına kardeşlerin birbirine kenetlenen kollarını 3 bıçakla annelerinin bedenine sabitledi. Bu kez 2 yeni çığlık katılaştırıyordu geceyi. Ve maskeli katilin yanlarından uzaklaşırken çaldığı ıslık sesi eşlik ediyordu bu çığlıklara.

     Kar hızlanmaya başlamıştı. Kar taneleri sıklaşmış, yerde yatan 4 masuma toprak olmak için yarışa girmişlerdi hoyratça. Ay , ışığını örterken 4 masumun üzerine merhamet edercesine ; güneşe muhtaç yanları toprağa gömdü kendini gecenin 3'ünde...

                 - BÖLÜM SONU -

En güzele emanetsiniz 📍

MEZAR TAŞI ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin