2

1K 50 53
                                    

24 Ekim 2018 / Çarşamba

"Biraz daha bekletirsen çekip gideceğim Ekin!"
Hale, dairemizin kapısında bağırırken çantamı hızlıca aldım ve kapıya doğru ilerledim.

"Sakin ol be kuzen, daha var dersinin başlamasına."
Beni elimden tutup çekti ve kapıyı kapatıp kilitledi.

"Yürü Ekin, çabuk ol."

Asansöre bindik ve giriş kata indiğimiz anda aklıma çiçeklerim geldi.
"Ya Allah kahretmesin! Çiçeklerim susamıştı, su verecektim ben. Hep senin yüzünden unuttum Hale!"

Asansöre geri binip dairemizin olduğu kata çıkmak için hamle yaptım ama Hale beni tekrar çekmeye başladı.
"Eve gelince sularsın, beş altı saat dayanırlar bence."

"Taş kalpli kadın! Benim minik çiçeklerim şimdi nasıl da kötüdürler. Bebeklerim benim..."

Yaptığım duygu sömürüsü, hiçbir şekilde karşılık bulmadığı için sustum ve tripli bir şekilde yürümeye başladım.
Ama kaldırım taşına takılınca Hale deli gibi gülmeye başladı.

"Şuna bak, trip atıyordu güya. Nasıl da düşüyordun ahahaa!"

"Kes sesini Hale, koskoca Philadelphia'da bile kaldırım taşları bozuksa benim yapacağım bir şey yok!"

• • •

"Şükür, çok şükür bitti Allah'ım! Okul değil, eziyet bildiğin. İTÜ'ye laf söylüyordum bi' de ben. İTÜ'deki hocalar, buradakilerin yanında melek ya melek!"

Derslerimiz bitmişti ve Hale ile eve dönüyorduk. Üniversite ve evimiz arasında pek fazla mesafe olmadığı için yürümeyi tercih ediyorduk. Tabi havalar soğuduğunda başka seçenekleri değerlendirmemiz gerekecekti.

"Kendin kaşındın. Hep kendin kaşınırsın zaten Ekin, yıllardır böyle bu. Mesela gidip Furkan Korkmaz'a aşık olman... Anlatsana biraz, neden komşunun oğlu veya lisedeki popüler çocuk değil de Furkan Korkmaz?"

Hale, cevabını bildiği soruyu soruyordu yine.
"Aman, sanki bilmiyorsun! Ama çok istiyorsan bir daha söyleyeyim: Onu sekiz sene önce bir Pertevniyal maçında gördüğümden beri kimse kalp atışımı onun gibi değiştiremedi."

İşaret parmağını bana doğru salladı.
"Tehlikeli sular bunlar kuzen, çok tehlikeli sular. Şimdi kaç bin kız var peşinde, biliyor musun? Hadi Türkiye'dekiler neyse de... Buradaki kızlar çok fenalar be Ekinim."

Omuz silktim. "Bilmiyor muyum sanki kuzen? İlk gördüğüm andan beri biliyorum. Önemli olan onun ne düşündüğü. Hâlâ bir sevgilisi olmadığına göre, ne buradakiler ne de Türkiye'dekiler onu etkileyememiş."

Hale, koluma girdi. Normalde kolunu omzuma atması gerekirdi ama yaşça küçük olan ben olmama rağmen uzun olan da bendim.

"Güçlü olmana bayılıyorum Ekinella. Bu güçlü duruşu, iş arayaşımızda da mı sürdürsen acaba?"

Taşındığı için marketteki mükemmel(!) işinden ayrılmak zorunda kalmıştı Hale. Birkaç haftadır da yeni bir iş arıyorduk beraber ama olumlu bir sonuç yoktu.

"Şimdi evimize gidelim ve güzelce dinlenelim. Tabi ben minik bebeklerimi de sulayayım. Bir şeyler de yeriz ve ondan sonra internetten araştırırız, olur mu Halecim?"

Cümlem bittiği sırada gökdelenimizin kapısı göründü. Evet, gökdelenimiz.
Biz de karşıya geçtik ve güvenlikteki sarışın çocuğa selam verip içeriye girdik.

Şansımız olmalı ki asansör giriş kattaydı. Hale elini uzatıp çak bir beşlik dedi ve keyifle asansöre bindik.

Eve girdikten sonra, Hale mutfağa doğru giderken ben de okulda içmediğim suyumu alıp çiçeklerimin yanına gittim. Manisa'dakilere kıyasla burada çok az çiçeğim vardı ama zamanla burada da minik bir bahçe oluşturacaktım balkonda.

Dört saksıdan üçüncüsüne, menekşeme doğru şişeyi uzatmıştım ki Hale'nin bağırtısıyla aniden dönmek zorunda kaldım. Ne olduysa o anda oldu işte. Saksıya değdim ve o da aşağı düştü. Yirmi üçüncü kattan aşağı. Yirmi üç.

"İnanmıyorum Ekin! Makarna bitmiş, neden söylemiyorsun?"

"Hale... Allah cezanı vermesin Hale! Bunun için mi ortalığı ayağa kaldırdın?! Saksı düştü aşağı senin yüzünden!"

Hale koşarak balkona geldi ama ben aşağı bakamıyordum. Birinin ölümüne bile sebep olmuş olabilirdi o saksı. Hem de benim yüzümden.

"Ekin?"

"Hı? Biri ölmedi değil mi Hale?"

"Yok, kimseye bir şey olmamış ama..."

"Aması ne kızım? Noldu?"
Sonunda balkondan aşağı bakabildim ve hiç ummadığım bir manzara gördüm.

Kafasını kaldırmış bizim balkonumuza bakan bir adet Furkan Korkmaz.
Furkan. Korkmaz.
Ve onun hemen yanında, yerde, parçalanmış halde duran çiçek saksım.

"Buraya geliyor, Ekin! Buraya geliyor!"

Biz aşağı bakarken o binaya girmişti bile. Çıkmış olduğu binaya neden girsin ki tekrar?

"Hale... Kalbim diyorum Hale! Sanırım dakikada 500 kere atıyor!"

Zilin duyulmasıyla ikimiz de birbirimize baktık. Gelmişti. Furkan Korkmaz, benim evimin kapısına gelmişti.

Hale beni içeri doğru çekiştirirken ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Kapıyı sen aç Ekin. Hadi koçum, hadi aslanım. Yaparsın sen hadi!"

Ellerim titreyerek kapıyı açtım ve tam karşımda eşofman takımıyla duran Furkan Korkmaz'ı gördüm.

Benim konuşmama fırsat vermeden söze başladı.
"Philadelphia'nın en kalabalık caddelerinden birinde, otuz sekiz katlı bir gökdelenin yirmi üçüncü katındaki balkonda çiçek yetiştiriyorsun öyle mi?"

Bir an ne diyeceğimi şaşırsam da çiçek sevgime laf ettiremezdim, üstelik nasıl olmuştu da Türkçe konuşmuştu? Yani bizim Türk olduğumuzu nereden anlamıştı ki?

"Evet ve bu seni neden ilgilendiriyor?" dedim hâlâ şaşkınken.

"O saksılardan biri kafama düşmek üzere olmasa ilgilendirmeyecekti zaten."
Sinirle konuşmuştu ve ben oldukça yersiz bir soru sormuştum.

"Türk olduğumuzu nereden anladın?"

Şaşırma sırası ondaydı. "Ne?"

"Kapıyı açar açmaz Türkçe konuştun. Nereden biliyorsun ki Türk olduğumuzu?"

Eliyle kapının önündeki, Hale'nin arkasına basarak giydiği pembe babeti işaret etti.

"Bunu bir Türk yapar ancak. Hem şu an konumuz bu mu sence? Az önce beni öldürecektin, asıl konumuz bu!"

"Aa, ayıp ama Bay Korkmaz! Gurbette bir Türk görünce böyle mi yapılır?"

Hale'nin yersiz girişiyle onun da yanımızda olduğunu hatırladım. Hem, Bay Korkmaz da neydi?

Kafamı ona çevirip ne yapıyorsun sen bakışı atmaya çalıştım ama o beni takmadı.

"İçeri geçin lütfen, biz de rahatça özür dileyelim. Değil mi Ekin?"
Kolumu, Furkan'a çaktırmadan, cimcikledi ve kapıyı ardına kadar açtı.

Furkan, bir Hale'ye bir bana baktı ve derin bir nefes aldı.
"Bakın, gitmem gereken bir antrenman-"

"Antrenmana daha bir saatten fazla var ve senin yolun sadece on beş dakika sürecek." dedim kendime hakim olamayarak.

İşte şimdi gerçekten şaşırmıştı.
"Pekâlâ, madem özür dileyeceksiniz; sanırım biraz zaman ayırabilirim."

Furkan ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi. Hale hemen mutfağa ilerledi.

"Ben güzel bir Türk kahvesi yapayım."
Ama gitmeden önce kulağıma eğildi ve fısıldadı.
"Tavla şu çocuğu, hadi Ekinella."

• • •

Sen gitmeden önce yazdım ya, rahat bir nefes alabilirim draxlersbae
Umarım herkesin beğendiği bir bölüm olmuştur

Balcony | Furkan KorkmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin