Araba kullanamayacağımı fark edince beni yan koltuğa bindirip şoför koltuğuna geçti. Araba ışığında onu tekrar incelediğimde sağ kolundaki lekeyi gördüm. "Boris, kolun." Koluna bir bakış attı. "Çok önemli değil. Hissetmiyorum bile." Gözlüklerimi çıkartıp üzerindeki kanı sildi. Yanağımı hafifçe okşadı ve geri taktı. "Kayıtlara geçsin diye söylüyorum ehliyetimi kaptırmıştım. Yolculuk biraz zorlu geçebilir. Şimdi seni otele bırakacağım ve gidip Kiraz'ı bulacağım anlaştık mı?" Kafamı hızla iki yana salladım. Kusma ve ağlama isteğimi bastırıp konuştum. "Beni yalnız bırakma. Lütfen." Yüzünden yaşadığı ikilemi okuyabiliyordum. "Dinle, Theo. Eğer seninle beraber otele gelirsem dikkat çekebilir. Ayrılmamız gerekiyor. Hem Kiraz'la tablo meselesini konuşmalıyım."
Yan oturduğum koltukta hafifçe öne eğildim ve onu ensesinden tutup kendime çektim. Hâlâ titreyen dudaklarımı onun kuru dudaklarına bastırdım. Şaşkındı. Tıpkı benim o zaman olduğum gibi. Oldukça kısa olan öpücüğü kestim ama geri çekilmedim. "Beni yalnız bırakma." Kafasını sallayıp geri çekildi. Arabayı çalıştırdı ve otoparktan çıktı. Tek kelime etmeden geçen yol sonrasında arabayı otelden oldukça uzak bir ara sokağa park etti. "Şu barın arka tuvaleti kullanılmıyor, Potter. Gidip üzerimizdeki kanı temizlemeliyiz." Kan. Ben birini öldürmüştüm. Ona itaat ederek arabadan indim. Yanıp sönen ışıkları olan tuvalet o kadar kötü kokuyordu ki zaten bulanan midemi daha fazla tutamadım ve kustum. Boris beni sırtımdan destekleyerek kaldırdı. "İyisin Potter." Paslı musluk kulpunu açtı ve kafasını musluğun altına soktu. Yüzündeki kanlar suyla beraber lavaboya akarken geri çekildi ve aynısını bana da yaptı. Soğuk su beni kendime getirmişti. "Gömleğinde çok fazla kan var. Arabadaki fularla kapatabiliriz. Yürü." Tuvaletten çıkıp arabadan fuları aldık ve otele yürüdük. Kimseyi şüphelendirmeden anahtarı alıp odaya çıktık. Boris derin bir nefes alıp yatağa çökerken ben üzerimdeki paltoyu ve gömleği çıkardım. Daha fazla tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken banyoya girdim. Küveti doldurdum ve paltoyu içine soktum. Pembe renk suyun içine akarken gömleğimi sabunlamaya başladım. "Potter, bu şekilde temizleyemezsin." Boris'i duymazdan gelerek elimdeki gömleği temizlemeye, çalışmaya en azından, devam ettim. Sonra aklıma gelen şeyle ona döndüm. "Kolun." Gözlerini devirip paltosunu çıkardı. Gömleğinin kolu kan içindeydi. "Gördün mü işte, sıyırmış. Eminim odadaki dolapta gazlı bez falan vardır. İçki döküp temizleriz." Kafamı salladım. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu? "Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?"
"Nasıl yani?" Bakışlarımı ona çıkardım. "Potter, eğer onları öldürmeseydik, onlar bizi öldürecekti. Hem pek yararlı insanlar değillerdi. Kim bilir kaç kişinin canını yaktılar." Ona cevap vermeden gömlek temizleme işime geri döndüm. Kulaklarım yanıyordu. Üşüyordum. Korkuyordum. Ya cinayet işlediğimiz ortaya çıkarsa? Sonunda kendi rengine dönen gömleği küvetin kenarına astım. Zaten koyu renkli olan ve kanı belli etmeyen palto da temizlenmiş gibiydi. "Yarın onları temizlik şirketine yollarız." Tuvaletten çıkıp yatağa oturdum. Silahı yerden alışım, adama doğrultuşum ve tetiği çekişim. Silahın geri tepmesi, üzerime sıçrayan kan. Hepsi kafamda tekrar tekrar oynuyordu. Boris gelip yanıma oturdu. Gömleğini çıkarmıştı ve elindeki beze alkol döküyordu. "Biraz yardımcı olmak ister misin?" Elindeki bezi alıp yarasının üzerinde gezdirdim. Tıslamaya benzer bir ses çıkardı. Daha yavaş olmaya dikkat ederek işimi bitirdim ve yarasını gazlı bezle sardım. "Yeni gibi oldu." Sırıttı. Tabloyu arabada bırakmıştık. Yanımızda taşımaktan daha güvenli görünmüştü bir an için. "Birkaç gün kimseyle irtibata geçmeyeceğiz. Ne ben Kiraz'ı arayacağım ne de sen Hobie'yi. Cesetler bulunana kadar burada kalıp nabız ölçmek en doğrusu olur." Duraksadı. "Artık suratını asma Potter." Gözlerimi devirdim. "Birini öldürdüm, Boris! Zil takıp oynamamı falan mı bekliyorsun?" Ellerini saçlarından geçirdi. "Sana eğer yapmasaydın bizi öldüreceklerini söyledim Potter. Ölmen daha mı iyi olurdu? Ya da benim ölmem?" Haklıydı. Ama yine de yanlış geliyordu. Yataktan kalkıp odada volta atmaya başladım. "Açsan bir şeyler söyleyebilirim." Kafamı iki yana salladım. Omuz silkti. "İyi. Ben duşa giriyorum o zaman." O çıkana kadar kendimi yaptığımın yanlış olmadığına, doğru demek hoş olmazdı, ikna etmeye çalıştım. Arada bir üzerime çöken ağlama istediğini derin nefesler alarak geri gönderiyor yumruklarımı olabildiğince sıkıyordum. Boris, üzerine giydiği beyaz tişört ve iç çamaşırıyla banyodan çıktı. Kendini yüzüstü yatağa bıraktı. "Rahatsız etmeyin yazısını as." Dediğini yaptım. Sonra yapacak daha iyi bir işim olmadığından gidip yatağa girdim. Pikeyi boğazıma kadar çektim ve gözlerimi tavana diktim. "Boris, uyudun mu?" Saçma mırıltılar çıkardı. Ona doğru döndüm. "Beni neden öptün?" Hızla bana döndü. "Ne?"
"Vegas'tan ayrıldığım gün, beni neden öptün?" Gözlerini kaçırdı. Verecek bir cevap aradı. "Çünkü..." Yatakta dönüp tavana baktı. "Bilmiyorum Potter. Gidiyordun ve yapmam gereken buymuş gibi geldi. Benim için hep özeldin biliyorsun, değil mi?" Evet biliyordum. Yine de cevap vermemeyi seçtim. "Sen, yanında gerçekten güvende hissettiğim tek insansın." Sertçe yutkundum. Böyle bir şey söylemesini beklemiyordum. "Sen beni neden öptün?"
"Çünkü ihtiyacım vardı." Bakışlarını kaçırdı. "Boris, ben" Konuşmama izin vermedi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Vegas'takinin ya da birkaç saat öncekinin aksine oldukça istekli ve açtı. Dudaklarımı aralayıp öpücüğü derinleştirdim. Üzerimdeki pikeyi itip karnıma oturdu. "Daha önce yapmadığım için özür dilerim. Baban ve babam... Onlar bunun yanlış olduğuna o kadar inandırmışlardı ki beni. Gitmene izin vermemeliydim. Tabloyu asla almamalıydım." Yanağını okşadım. "Sorun değil, Boris. Gerçekten." Gözleri dolmuştu. Yanaklarını avuçladım ve gözlerini öptüm sonra da yanaklarını. Ve tekrar, dudaklarına yöneldim. Yanağına doğru akan yaş benimkine de bulaştı. Yanağını sildim ve onu karnımdan aşağı kaydırdım. Sırıttı. "Bunu yapmak istediğine emin misin, Potter?" Kafamı salladım. Korkmamı gerektirecek hiçbir şey yoktu. Omuz silkip bana sürtündü. Onunla temas eden her bir noktam karıncalanırken dudaklarını bir kez daha öptüm. "Bir adım ileri taşımamız gerekiyor mu?" Sürtünmeye devam ederken sorduğu soru üzerine onu belinden tutup kaldırdım ve eşofmanımla iç çamaşırımı indirdim. Aynısını o da yaparken bunun yaptığım en doğru şey olduğuna emindim.
Boris, saçlarımla oynarken uyumakla uyumamak arasında mekik dokuyordum. Belini okşayıp burnumu boynuna sürttüm. "Artık banyo yapıyor olman beni mutlu ediyor." Kıkırdadı. "Eskiden de yapıyordum, Potter. Sadece israf olmasın diye uzun aralıklarla." Kafamı salladım. "Eminim öyledir. İyi geceler, Boris."
"İyi geceler, Potter."
Merhaba! Yazdığım şey smut bile değildi ama şu an çok utanıyorum çok garip bir şey nasıl yazıyorlar bunu? Neyse. Hepsi Deniz için. Hep öyleydi. Öpücük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the idiot | boreo
Short Storytek kelime etmeyeceğim ama sanırım biliyor. gittiği geceden beri zar zor uyuduğumu. onun bedeni her zaman, içinde tutacak benimkini. sensiz yaşayamam, beni evine götür. 070919-220919