"Sanki buraya ait değilmiş, burada tutsakmış gibi."

38 2 0
                                    


~2~
___________

Sokağın karşısında duran simitçiden aldığı taze simidini yerken bir yandan da dün gece olanları hatırlamaya çalışıyordu. Olanları hatırlamayacak kadar çok içtiğine inanmıyordu. Çünkü doğum günlerinden sonra bile olanları hep hatırlamıştı. Yaşlandığını hissettiği o günlerden daha fazla içmesini gerektirecek hiçbir şey yoktu hayatında. Öyle ki içtiğini bile hatırlamıyordu zaten. İçine bir sıkıntı yer etmişti; kötü şeyler olacağının habercisi gibi.

Düşünceli bir şekilde dün gittiği mekana doğru adımlarken, mekanın yerini tam olarak hatırlayamadığını farketti. Yürüyordu, nereye gitmek istediğini de biliyordu ama gideceği yerin nerede olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Telefonundan açtığı harita uygulamasından yol tarifi almak istedi ama bu sefer de mekanın ismini hatırlamadığını farketti. Yürümeyi bıraktı. Ters giden bir şeyler vardı. İçinden bir ses delirdiğini söyleyip duruyordu. Daha da kötüsü delirdiğini hissediyordu. Aynı anda yüzlerce farklı senaryo kurmuştu birden. Pimpirikli yapısı yüzünden hep böyle oluyordu zaten. En basit şeylerde bile farklı nedenler arıyordu her zaman, havadan nem kapıyordu. Bu yüzden bir anlık beynine hücum eden düşüncelere aldırış etmeyip ev arkadaşına sormaya karar verdi. Suzan'la konuşabilirdi. Onunla her şeyi konuşabileceğini biliyordu. Stres yapmasını gerektirecek bir durum yoktu ortada. Sadece dün olanları hatırlayamadığı için kaygılanmıştı. Kaygı da bütün sıkıntıların anasıydı zaten.

Derin bir nefes aldı ve kafasını gökyüzüne çevirdi. Gökyüzü masmaviydi, öyle maviydi ki bu mevsimde göç etmesi gereken kara leyleklerin çizdiği "V" şeklindeki karartılar bile yoktu üzerinde. Bu sene bayram dönemine denk geleceğine emindi oysaki göçlerinin. Üzerinde durmamaya çalıştı. Küresel ısınma göç güzergahlarını, göç zamanlarını etkiliyordu. Tüm bunlar oldukça normaldi.  Anormal hiçbir şey yoktu. Her şey süper derecede normal ve sıradandı. Bu süper normalliğin ortasında duran tek anormallik vücudunda bulunan ve nasıl olduğunu bilmediği morluklardı. Her şey bu kadar sıradanken birdenbire böyle bir tuhaflığın olması onu biraz tedirgin ediyordu. Asıl tedirgin eden şey ise vücudunda meydana gelen bu değişikliğin nasıl olduğunu hatırlamıyor olmasıydı. Birden kendini her şeye, herkese yabancı hissetmişti. Sanki buraya ait değilmiş, burada tutsakmış gibi.

Anlık gelen bu farkındalık hissi korkmasına neden oldu. Bu zamana kadar hiç böyle şeyler düşünmezken şimdi neden böyle olduğunu anlamıyordu. Düşünerek başını daha fazla ağrıtmak istemediğinden dün geceyi araştırmaktan vazgeçip işe gitmeye karar verdi.

* * *

Beklemekten sıkılmış, imzalattığı dosyaları alfabetik olarak sıraya koymaya başlamıştı. Normalde beş dakika boş kalmayan ofisine bugün sadece üç kişi uğramıştı. O da bu boş zamanını değerlendirmiş, aylardır düzenlemediği dosyaları düzenlemiş ve gereksiz her şeyi çöpe atmıştı. Bir süre sonra, yapacak başka bir işi kalmayınca da koltuğunda iyice yayılmış, ofisleri ayıran cam bölmenin diğer tarafında çalışan insanları izlemeye başlamıştı. İnsanlar bir dakika durmuyor, ellerinde dosyalarla sağa sola koşuşturuyorlardı. Arı kovanını andıran bu görüntü tembel hissetmesine neden olmuştu. Ama elinden bir şey gelmiyordu çünkü bugün kimsenin ona verecek işi yok gibiydi.

Kafasını dağıtmak için geldiği işinde yine düşünceleriyle baş başa kalmıştı. Gözleri bacağının iç tarafında kalan morluğa takıldı. O kadar dikkatli inceliyordu ki içeri giren iş arkadaşını görmedi bile.

-İlayda Hanım! Bu dosyaları Müdür Bey'in odasına götürür müsünüz?

Duyduğu sesle gözlerini bacağından ayırdı ve gözleri bacağına kayan kadının görüş açısını kapatmak için ayağa kalktı.

-Ben de tam bugünün neden bu kadar boş geçtiğinden şikayet ediyordum. Tam zamanında geldiniz.

Sesine oldukça dikkat etmiş, sevecen gözükmeye çalışmıştı. Dikkati konuşmaya çekmek istiyordu çünkü kadının gözleri bacağında sakladığı morluğu arıyor gibiydi. Çabasının işe yaramadığını anladığında ise hiçbir şey söylemeden elindeki dosyaları teslim etti ve ufak sahte bir tebessümle uzaklaştı ofisinden.

İnsanlar ne kadar meraklılar diye geçirdi içinden o an iş arkadaşının gidişini izlerken. Onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu oysaki. Sırf öğle arasında diğer kızlarla kahve içerken konuşmaya malzeme çıksın diyeydi tüm çabası. Ona çok yabancı gelen bir şeydi tüm bunlar ama etrafındaki herkese öyle normal geliyordu ki... Bu yüzden iş yerinde hiç arkadaşım yok diye düşündü o an elindeki dosyaları müdürün odasına götürmek için yola çıktığı sırada. Düşüncelere dalmış, dikkatsizce yürüyordu ezberinde olan yolu. Hedefe ulaştığında da aynı dikkatsizlikle tıkladı kapıyı. İçerden gelen ses hiç tanıdık değildi. İçeri girdiğinde gördüğü kişi de öyle.

___________

Naber

İlaydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin