Üzgünüm, Ashton. Bir önceki mektubumu yarıda kesmek zorunda kaldım. Kestim çünkü ağlamaktan gözlerim bulanık görüyordu ve kalemi tutacak güce bile sahip değildim.
Oysa diğer mektup ne kadar güzel başlamıştı değil mi?
Yüzünde kıskandığım gülümsemen ile bana doğru geliyordun. "Seni telefondan arayıp sevgimi güzel bir şarkıyla itiraf eden bendim." demeni bekliyordum. Ama demedin.
Bana Michael'ın nerede olduğunu sordun, Ashton. Beklediğim, umduğum, günlerdir hayalini kurduğum konuşma bu değildi. Kulağımdaki telefon yavaşça aşağıya doğru kayarken yutkundum ve gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım.
O an telefonun ardında konuşan korkak umrumda değildi. Seninle konuşuyor olmanın fırsatını değerlendirmeliydim değil mi?
Çok acınasıyım.
Sana Michael'ın yerini bilmediğimi söylerken oldukça aceleci gözüküyordun. Bir an önce yanımdan gitmek ve benden kurtulmak istiyormuşcasına yerinde duramıyordun. Öyle de oldu. Yeterli cevabı aldığında daha fazla beklemeden benden uzaklaştın.
Kalabalığı yok sayarak okulun bahçesinde öylece durdum. Bedenim güçsüz düşmüştü ve beynim ruhum için uyuşturucu almamı söylüyordu. Belki biraz marijuana, belki biraz eroin... Beni uyuşturması yeterliydi. Yoksa onlar olmadan bunu atlatacak gibi gözükmüyordum.
Asla olmayacağını düşündüğüm herşeysin, Gitmeyeceğini düşündüğüm herşey gibi. Unutabilmeyi dilediğim,
Affetmemeyi seveceğim tek kişisin.Ashton artık dayanamıyorum. Sürekli karanlık tarafta olmak aydınlığa erişememek canımı sıkıyor. Bende küçük şeylerden mutlu olabilirim. Yüzüme çirkin gülümsememi koyar kahkahalar atabilirim. Ama o kadar bokluk arasından o küçük şeyleri bulmak o kadar zor ki.
Ben orada yerle bir olmuş enkaz gibi dururken telefon sapığı geldi. Ellerini cebine sokmuş korkak bakışlar atıyordu. "Ben telefon sapığın..." dedi anlaşılmaz bir ses tonuyla. Dudağı hafif yukarı kıvrılmak için harekete geçsede dolmuş gözlerim ve titreyen alt dudağım onu durdurdu.
Tek kelime etmeden bana sarıldı, Ashton. Başını başımın üzerine koydu, sıkıca sarılırken saçlarımla oynadı. Ne kadar o şekilde kaldık hatırlamıyorum.
Uzun zamandır ilk kez birisine bu denli sarıldım. Bu çok iyi hissettirdi. Gözyaşlarım onun siyah tişörtüne lekeler bırakırken acımın yok olduğunu, bir kere daha tekrarlanmayacağını düşündüm. Fakat bunun olmayacağı gerçeğini anlamam sadece beş saniye sürdü.
Elimi tuttu ve içten bir şekilde gülümsedi. Ona karşı gelmedim, gelemedim. Okulun arka bahçesine giderken hala elimden tutuyordu. Bunu hangi cüretle yaptığı hakkında bir fikrim yok fakat itiraf etmek gerekirse bu oldukça hoştu.
Büyük gövdeli bir ağacın dibine oturduk. Sırtımızı yasladık ve gökyüzünü izlemeye başladık. O sigarasını içiyor bense ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sigarasını çimenlerin üzerinde söndürdü.
"Neden korkuyorsun?" diye sordu boğuk bir sesle.
Ağlamamak için gözlerimi gökyüzüne sabitlediğimde ona bakmamı sağlamak yerine hızlı bir hareketle karşıma oturup sadece kendisini görebileceğim bir görüş alanı oluşturdu.
"İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum."
Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Küçük ellerimi büyük ellerinin arasına aldı.
"Elinden gelenin en iyisini denediğinde ve başarılı olamadığında,
İstediğine sahip olduğunda ama ihtiyacın olan o olmadığında,
Çok yorgun hissettiğinde ama uyuyamadığında
Geriye takıl.
Gözyaşların yüzünden aşağı akar
Yerine koyamayacağın bir şeyi kaybettiğinde.
Birini sevdiğinde ve o boşluğa gittiğinde.
Daha kötü olabilir miydi?Işıklar evinin yolunda rehber olacak
Ve ben seni düzeltmeye çalışacağım."Bana Coldplay'in Fix You şarkısını söylemesi içimde garip hislere yol açmıştı, Ashton. Burnumu içime çekip gülümsediğimde ellerimi bıraktı ve geri çekildi.
"Telefon rehberimde adını değiştirmeliyim telefon sapığı."
"Robert." dedi. "Luke Robert Hemmings."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything I Didn't Say | Irwin
Fanfiction"Astımım vardı, fakat tek isteğim karşımda sigara içişini izlemekti."