Lütfen, bunu yapmayı kes. Suratıma boş gözlerle bakıp öylece gitme. Bu ciğerlerimin işlevini yitirmiş gibi nefes alamamamı sağlıyor. Bilmeni isterim ki astımımın üzerine bu hiç iyi olmuyor.
Gözünün önünde ölüyorum ama sen... Boktan bir kızın kollarının arasına girmesine izin veriyorsun. Tanrım ruhu gibi bedeni de çirkin. Ele gelebilecek düzgün bir özelliği bile yok. Yoksa... Ona aşık mı oldun Ashton?
Uykumun kaçtığı gecelerden bir tanesindeydim.
Bir türlü sabah olmayacak gibi geldi. Gözlerim tavanda bir noktaya kilitlendi ve kulaklarımda deli eden bir uğultu başladı.
Ne çarşaf anladı beni ne de yastık. Onlara ne kadar sarılsam bir o kadar geri ittiler sanki. Bekledim... Fakat pencereden beklediğim aydınlık bir türlü girmedi.
Yanımda olmanı çok isterdim. Ama değildin. Sen oradaydın ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyordu.
Yatağıma kapandım, çaresizliğime ağladım.
Tam o sıra da beklediğim aydınlık telefonumun ekranından geldi. Yaşlı gözlerimi kuruladım ve nefesimi düzene soktuktan sonra çalan telefonumu açtım.
Luke çatallı sesiyle "Uyuyamadım." dedi. "İyi misin?"
Titrek nefesime lanet okuyarak "Evet, ben iyiyim." dedim. Dünyada üzerime titreyen ve beni seven tek kişiyi yalan söyleyerek kandırmak beni üzüyor. Sanki yeterince üzülmüyormuşum gibi.
Bir süre bekledi ve ilk günlerdeki gibi nefes alışverişlerimizi dinledik. Ağzımdan kaçırdığım hıçkırık ağlamaya başlamamı sağladı. Elimle ağzımı kapatsam da sesi bastıramadım. Luke kendine kızmaya başladı. Evet, bunu yaptı Ashton. Üzülmemin tek sebebi senken Luke bu durumda olduğum için kendine kızdı. Yardım edemediği için, iyi olmamı sağlayamadığı için kendine kızdı.
Sen bencil sik kafalının tekisin. Ama yine de sana aşığım, Ashton. Yine de sana...
Luke "Sikeyim, oraya geliyorum." demesinin ardından on dakika geçmeden kapının zili çaldı. Yavaş adımlarla aşağıya inerken kapıyı yumrukluyordu. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Koşmuş olmalı ki göğsü hızla aşağı yukarı hareket ediyordu. Tek kelime etmeden bana sarıldı. Sanki daha sıkı sarılması mümkünmüş gibi kollarını daha çok sıktı, daha çok, daha çok...
O an düşündüğüm şey Luke'un ne kadar düşünceli birisi olduğu falan değildi. Tek düşündüğüm sana sarılmanın nasıl bir his olduğuydu.
Ardından odama çıktık. Her kelimesine her hareketine dikkat ediyordu. Kendimi yatağıma attım ve o da yanıma uzandı. İki eliyle belimi kavramış başını başıma yaslamıştı. "Ne istiyorsun?" Diye sordu. "Ne istersen yaparım. Yemin ederim adam bile öldürebilirim."
"Ne istediğimi kendim de bilmiyorum; hayattan korkuyorum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyorum ama yine de hayattan bir şeyler bekliyorum."
Tüm gece boyunca bana sarıldı. Rahat bir şekilde uyumamı, beni bırakmayacağını söyledi. Sevmesede birkaç Oasis şarkısı söyledi.
Saçımı öptükten sonra sıkıntıyla iç çekti. "Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum." dedim. Luke'u anlayabiliyordum. Seni sevdiğim gibi beni seviyordu, Ashton. Ve karşılıksız olduğunu da biliyordu. Bu düşünce canımı yakınca ona doğru dönüp daha çok sokuldum.
Luke, fazlasıyla bendi ve canının nasıl yandığını anlayabiliyordum.
"Kime aşık olacağını seçebilseydin," yutkundu ve kızarık gözlerini gece boyunca ilk defa benimkilerden kaçırdı. "Beni seçer miydin?"
"Seçerdim." dedim arkamı ona dönerken. "Hiç düşünmeden seni seçerdim."
Yalan söylediğimi ve her şekilde Ashton'ı seçeceğimi bilmeyerek kollarını vücuduma sardı. Konuşmasından gülümsediğini anlayabiliyordum.
"Harika değilim ama senin için en iyisini yapacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything I Didn't Say | Irwin
Fiksi Penggemar"Astımım vardı, fakat tek isteğim karşımda sigara içişini izlemekti."