Gerçekle Gelen Yeni Hayat

126 28 12
                                    


    Günlerdir hatta aylardır ailemin bana söylediği gerçekle kıvranarak yaşamaya çalışıyordum. Yeme bozukluğu, uyku düzensizliği... saçma sapan hastalıklar içimi yiyip bitirmişti. Kalmaya çalışıyordum hem hayatta hem de onların yanında, hayatıma devam etmeye çalışıyordum. Gel gör ki güzel hayatım, pardon güzel sandığım hayatım, birkaç cümleyle yerle bir oldu. Onlarca yıl gerçek sandığım her şeyin yalan olmasıyla birlikte ruhumu emen bir yalnızlık kapladı o günden sonra içimi. Etrafıma baktığımda, bıraktığım her şey gözlerimde küçülüp kayboldu, birden söndü dünyam. Uzun süredir karar vermek için gösterdiğim çaba, vücudumda ağrılara neden oldu. Kime sorsam? Ne yapsam? İşin içinden nasıl çıksam da kurtulsam, bilemedim. Ağladım, günlüğüme duygularımı döktüm, dondum, hareketsiz kaldım, tekrar ağladım. Çünkü yoktu... elimden gelen, yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Çaresizdim. Bu kadar sözün üstüne bile açıklamaya cesaretim yok. Kendim kabullenemedim ki, ruhuma nasıl kabul ettireyim. Bir çok açıdan düşündüm, herkesle empati yaptım. 'Daha kötü durumda olabilirdim' diye düşündüm. Ama işe yaramdı. İyi bir aileye sahiptim. Yalan bir aileye... Onlarca yıl her şeyin, tüm anıların, yaşanmışlıkların yalan olduğu bir ailedeymişim meğer. Madem öyle neden bunca sene sonra her şeyi ortaya çıkartıp hayatımı mahvederlerdi ki ... 

    Aylardır odamdan, bırak odayı, yatağımdan çıkamamıştım. Evdeki herkes yabancılaşmıştı, onlarla yemek yemek bile isteyemiyordum artık. İhanetmiş gibi geliyordu ama onlar mı bana ihanet ettiler yoksa bu benim nankörlüğüm müydü? Onca yıl bana bakan, beni büyüten onlardı. Şimdiyse kimse birbirinin yüzüne dahi bakamıyordu. Yabancıların içinde yabancı kalmıştım. Ayağa kalkıp etrafıma bakındım, bana ait olmayan bir yerde yaşamaya çalışıyor gibiydim. Çok sevdiğim ailemden birden bu denli soğumak korkutmuştu beni. Acıyla inledi ruhum, ayaklarım titredi. Yatağımın üstüne tekrar düştüm, gözyaşlarım aldı götürdü aklımı. Kapladı ruhumu sefaletim, çaresizliğim. Kanlı bir küvetin içinde can çekişiyor gibiydim, boğuluyor gibi. Düğüm düğümdü boğazım... Haykırışlarımı bir ben duydum. 'Çok inandığım Tanrı artık benim yanımda değil mi?' diye düşündüm, düşündüm, çok düşündüm... En sonunda kendime ve bu evde yaşayan herkese işkence yapmayı bırakıp yeni hayatıma bir adım atmaya karar verdim. Evet buydu işte aylardır, günlerdir benliğimi sarsan gerçek. Onca yıl ailem sandığım insanlar, annem ve babam, gerçek bir ailemizin olmadığını aylar önce ağlayarak bahşettiler bana... Kaldıramadı beynim bu gerçeği, düşünmeyi bıraktı, kavurucu güneşin altında dondu kaldı. Aylarca kabullenmeye çalıştım. 'Olabilir' dedim, 'Ailem sandığım insanlarla birlikte yaşamaya devam edebilirim.' sandım. Ama öyle olmadı, yapamadım. Her şey benden birden uzaklaşmış gibiydi, gülüşlerimizi birbirimize küstürmüş gibiydik. Soğuk beton duvarlar ağladı halimize. Çok neşeli ve mutlu bir aileydik oysa... Aylar öncesinde 'Senin asıl ailen biziz' diye çıkagelen bir kaç yabancı yer edinmeye başladı hayatımda. Daha mı iyi olacaktı hayatım? Bu yalnızlığın acısı dinecek miydi onların yanında olursam? Kalsam olmuyordu, gitsem olacak mıydı? Güler yüzlü insanlara benziyorlardı, sevinmiş gibiydiler beni gördüklerine... Küçük bir kız çocuğu vardı yanlarında, 4-5 yaşlarında gözüküyordu. Kardeşimmiş. Oysa ben kardeşim yok diye hep ağlardım, varmış meğer... Adı Ela, çok tatlı. Onu görür görmez ısınmıştı içim. Yeni annem... Yani gerçek annem... ahh gerçekten anne demeli miyim, emin değilim. Annemin adı Sude'ymiş, babamınki ise Tuğrul. Neden bunca yıl sonra gelirdi ki bir anne, bir baba. Onca zamandır neredeydiler?.. Daha önce aramışlar mıydı beni? Düşünmüşler miydi hiç? Bakacak durumları mı yoktu? Yoksa... Acaba onlar gerçek ailem miydi? Aylardır, tonlarca soru var düşüncelerime kilitlediğim. Hepsini teker teker sormak istedim ama her defasında korktum. Cesaretimi toplayıp tek bir soru sormuştum bir defasında; 'Neden şimdi?' diye. Kimseden ses çıkmadı, kimse cevap veremedi... bende bir daha soramadım. Aylardır yanlarına gitmem için baskı uyguluyorlardı, gülüp eğlenip kalbimi almaya çalışıyorlardı, bunca zaman sonra kendilerini affettirmeye çalışıyorlardı belli ki. Canım çok yanıyordu ama o küçük kız, kendini sevdirmeyi başarmıştı. 'Abla' diyordu hep bana, içimi ısıtıyordu. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım tekrar. Çıkardım valizimi, doldurdum bütün eşyalarımla. Kendi ellerimle kendimi öldürüyormuşçasınaydı. Eğer çıkarsam o kapıdan bir daha dönemeyeceğimi biliyordum. Hayatları oyuncak değildi kimsenin, bir orada bir burada olmazdı. Zaten buradan İstanbul bayağı uzaktaydı. Rengarenk odamın duvarları beni uğurladı. Ailem 'Ne zaman istersen ziyarete gelebilirsin.' deyip gülerek uğurladılar beni, içleri buruktu ama. Sadece ziyaret... geri dönmek yok... Tuğrul babayı arayıp beni almasını istemiştim ondan. Ailecek gelip güler yüzle karşılayarak aldılar beni eski, zengin, mutlu hayatımdan. Arabaya bindiğimde annemin kapıdan bana bakarken 'Bu bir şakaydı' demesini ölesiye istedim ama o sadece bir kaç gözyaşı döktü yanaklarına... Hep benimle kalacak sandığım gülüşüm beni terk etmişti artık. Ruhum gülümsemeye savaş açmıştı. Bir daha dönemeyeceğimi bilerek gittim kendimden.

'Bundan sonra atacağım adımlar eski hayatıma elveda demekti. Elveda...'

ALTIN KURALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin