Ölmek Benim Ödülüm Olacaktır

37 12 0
                                    

Bilincim yavaş yavaş kendine gelip uyandığımda birinin kolları arasında yatıyor, sallana sallana ilerliyordum. Gözlerimi, beni taşıyan kişiye bakmak için kaldırdığımda sakalları uzamış Ateş'i gördüm.
"Uyanıyor..." diyen Yağız'ı da görebildim.
"Aar... Arka... Arkanda..." diyebildim kekeleyerek. Konuşacak gücüm yoktu.
"Götür onu, ben gelirim." dedi Yağız Ateş'e. Ve sonra arkasındaki adamın yumruk atmaya çalıştığı elini tutup ters çevirdi.
"Ateş..."
"Şşşttt konuşma güzelim, yorma kendini." dedi.
Gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu.
"Kahretsin!" diyen Ateş'in sesini duyduğumda kapanmakta olan gözlerimi aralayabildim. Karşımızda üç takım elbiseli adam duruyordu.
Ateş hemen sola dönerek iki duvarın arasındaki boşluğa beni bıraktı.
"Kıpırdama, hemen geleceğim!" deyip gidecekken kolunu tuttum.
"Ateş" diyebildim sessizce.
"Şşştt geri döneceğim güzelim, kıpırdama!" deyip alnıma bir öpücük kondurup gitti.
Neler olduğunu göremiyordum ama hiç iyi sesler gelmiyordu.
Ateş kısa süre sonra yanıma geldiğinde dudağının kenarı patlamış kanı yavaş yavaş akıyordu. Beni tekrar kucağına alıp ilerlemeye devam etti.
Dışarı çıktığımızda Yağız arabasında bizi bekliyordu.
Ateş, beni ve kendini arabaya bindirdikten sonra Yağız hızla gaza bastı.
Biraz uzaklaştıktan sonra Yağız,
"Hazır mısınız?" dedi hafif alayla gülerek.
"Patlat!" dedi Ateş tüm ciddiyetiyle.
Yağız elimdeki mini kumandaya bastığında, arkamızdaki büyük depoda yangınlar çıkmaya başladı ve sallanarak yıkıldı.
"Bomba mı yerleştirdiniz?" dedim korkarak.
Yağız da Ateş de bana baktı ama ikisi de cevap vermedi.
Gözlerimi devirdikten sonra kapattım. Daha fazla da dayanamayıp uykuya yenik düştüm.
》》》》》
Uyandığımda sıcacık koltukta üzerim örtülü öylece yatıyordum. Etrafa tatlı bir cici bebe bisküvisi hakimdi. Kokusundan anladım ki burası Ateş'in eviydi. Koltukta doğrulup eve göz attım. Karşımda siyah ahşaplı merdivenin altında televizyon duruyordu. Onun hemen yanında, üzerinde durduğum koltuğun takımı, tekli koltuk yer alıyordu. Az ileride de yuvarlak, rengi turuncuya kaçan açık tonlarda bir masa ve etrafında sandalyeler vardı.
"Uyandın mı?" dedi Ateş.
"Hala uyuyorum." deyip geri yattım ve üzerimi kafama kadar örttüm. Sonra tekrar kalkıp,
"Ela nerde??" diye sordum.
"Sakin ol. Yağız'ın bir tanıdığı var, orada."
"Kimmiş?!" dedim bir hışımla.
"Sakin olur musun?" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Sakinim..."
"Adı Kiraz'mış"
"Kiraz mı?"
"Evet, kadını gördüm sorun yok. Yağız da güveniyor, uzun zamandır tanıyormuş."
"Yağız nerde?"
"Burada değil!.." dedi alayla.
"Espri mi yapıyorsun?! YAPMA!!"
"Gayet güzel bir cevaptı..." deyip başka bir odaya gitti.
Gözlerimi devirip etrafa bakınmaya devam ettim.
Kısa süre sonra zil çaldı. Ateş girdiği yerden çıkıp kapıyı açtı. Gelen Yağız'dı.
Yağız içeri girerken Ateş,
"Kahve yapıp gelirim." dedi ve aynı yere geri gitti.
"Nasılsın?" diyen Yağız'a döndüm.
"Ateş beni eğitirken üstüme bir kova soğuk su dökmüştü. O zaman da üşümüştüm biraz. Senin evinde de ısınmamı sağlayacak bir şey yoktu ve o gün bana dedi ki, 'Isınmaya ihtiyacın yok' demişti. Ben de 'Sanki kaçırılacağım ve beni buzhaneye atacaklar, değil mi?' demiştim alayla. Oysa tüm ciddiyetiyle 'Olabilir' demişti. Keşke o gün daha iyi hazırlasaydım kendimi. Biliyorum artık hayatım normalden uzak olacak ama karşıma neler çıkacak bilmek isterdim, bileyim ki kendimi hazırlayabileyim." dedim. Kafamı sallayıp iç çekerek, sorusuna cevap vermeden döktüm içimi. O sırada da Ateş geldi.
"Onun dışında iyiyim..." dedim.
Ateş'in uzattığı kahveleri içmeye başladık.
"Bir şeyler öğrenebildin mi?" dedi Yağız. "O adamlar bir şey söyledi mi?"
"Evet, yeterince bilgiye sahip olduğumu düşünüyorum."
"Ne biliyorsun?" dedi Ateş.
"Amcammış, öyle dedi kendisi" Yağız'a bakıp devam ettim. "Annemleri korkutmak için asmıştım..." sözümü bitirmeden, Yağız'ın kahvesini tüm gücüyle püskürtmesi dikkatimi dağıttı.
Yağız kendini toparlayıp,
"Asmak... Asmak mı?!" dedi şaşkınca. Sonra Ateş'e çevirdi bakışlarını.
"Uzun hikaye..." diyerek cevapladı Ateş.
"Her neyse, konumuz bu değil." dedim.
"O da, o depo da patladı." dedi Yağız kendine gelerek.
Kafamı salladım.
"Şimdi ne olacak? Ya polisler bulursa bizi?!."
İkisi de güldü ve Yağız söz aldı.
"Rahat ol, biz polis meselesini pek takmıyoruz yani şimdilik, işimizi temiz hallediyoruz. Kimse bulamaz. İz yok, tanık yok, kamera hiç yok. Hem hangi polis teşkilatı eski bir deponun patlamasıyla uğraşır ki..." dedi ve güldü.
"Okuldan haber var mı?" diye sordum Ateş'e bakarak.
"Devamsızlıktan kalacaktık ama Yağız halletti." dedi Ateş de Yağız'a bakarak.
"O zaman, şimdilik hiçbir sorun yok, öyle mi?" dediğimde,
"Şimdilik" diye cevap verdi ikisi de aynı anda.
....
Kahvelerimiz bitmiş, Yağız da gitmişti.
Ben de eve gitmek için ayaklandım.
"Ateş ben gidiyorum." deyip kapıya yöneldiğimde kapının yanındaki aynaya takıldı gözlerim. Gözümün altımdaki kemik morarmıştı. Üzerimdekiler Ateş'in kıyafetleri olmalı ki kokusu insanın içine huzur veriyordu.
Aynadan Ateş'in arkamda olduğunu görüp ona döndüm.
"Kıyafet için teşekkürler" dedim. "Geri getiririm."
Ciddi haline bürünerek,
"Sorun değil, sende kalsın." dedi.
Vestiyerden anahtarlarını alıp evden çıktı, bende onu takip ettim.
Arabasının kapısını binmem için açtı. Şaşırarak girdim.
"Kaç yaşındasın sen, ehliyetin var mı?" diye sordum kemerimi takarken.
"19, var"
"Bende 28 eylül de gireceğim 19'uma."
Kafa salladı.
"Terazisin yani" dedi.
"Burçlara inanır mısın?"
"Bazen."
"1 kasım da doğdum ben. Akrep burcuyum." dedi en sonunda küçük bir gülümsemeyle.
Ateş arabayı durdurduğunda eve geldiğimizi anladım. Zaman çabuk geçmişti.
"Görüşürüz." dediğimde,
"Görüşürüz." diye karşılık verince arabadan indim. Arabasının kapısını kapatıp gitmesini bekledim. Gitmedi...
"Git" dedim el işaretlerimle birlikte. Camı açıp,
"Önce sen gir, sonra gideceğim."
"Gerçekten mi klişelerin babası?" dedim ve gözlerimi devirerek eve yöneldim. Kapıyı açıp eve girdim. Kapının yanındaki camdan baktığımda beni gördü ve gazlayıp gitti.
Işıkları açıp eve bir göz attım. Etraf dağıtılmıştı, tabir-i caizse her yer her yerdeydi.
"Anne... Baba..."
"Sennn..." dedi babam. Çıkarabilseydi eğer şuan gözlerinden alevler çıkıyor olurdu.
"Senn.." dedi tekrar boynuma ellerini geçirip beni boğmaya çalışırken.
"Ba... Ba, baba... Ahh" almaya çalıştığım nefeslerim arasından konuşmaya çalışıyordum.
Canım yanmaya başlayınca, babama karşılık verip ellerimi gözlerine geçirdim. Gözleri acımış olacak ki boynumu bırakıp gözlerine bastırdığım parmaklarımı engellemeye çalışıyordu. Ellerimi çekip karnına tekme atarak kendimden uzaklaştırdım.
"Amcanın ölümüne sebep oldun. Sen canavarsın, sen katilsin. Yaşamayı hak etmiyorsun Kara Melek!"
"Kes sesini, ben hak etmiyorsam, sen... siz hiç hak etmiyorsunuz! Kızını döven, kızını banyoya kilitleyip eğlenmeye giden varlıklar mı hak ediyor yaşamayı, sen mi hak ediyorsun yaşamayı, siz mi, sizin gibiler mi hak ediyor?" diye bağıra bağıra konuştum. Sesimi alçaltıp devam ettim.
"Öyleyse ölmek benim ödülüm olacaktır."
Kafamı dikleştirdim.
"Bir daha bana bulaşırsanız ağır sonuçlar ödersiniz!.."
Son sözümü de söyleyip odama çıktım. Pencere hala kırıktı ama mecbur burada yatacaktım.
Yatağa uzanıp yorgana iyice sarıldım ve kendimi uykuya bıraktım.
*****
Çalan telefonumun sesiyle uyandım. Arayan Yağız'dı.
"Efendim..."
"Yarın gece maçın var, daha fazla erteleyemiyorum. Bugün okuldan sonra bana gel."
"Tamam" dedim bıkkın bir sesle offlayarak.
Yağız telefonu kapattığında, telefonu kulağımdan çekip saate baktım.
6.45'ti.
Ela nasıldı acaba? Ne yapıyordu?.. Çok özledim... O yanımda yokken çok yalnız hissediyordum.
Kafamı sallayarak düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım. Yorganı üzerimden atıp kalktım. Odamdan çıkar çıkmaz babamla karşılaştım. İkimizde birbirimizin yüzüne baktık.
"Bundan sonra... Sen bana iyi davran, bende sana." dedi elini uzatıp.
Şaşırmadım. Tabi ki benimle anlaşma yapacaktı. Benim üzerimden kim bilir kaç para kazanıyordu. Bana ihtiyacı vardı. Para onlar için kardeşlerinden, her şeyden daha önemliydi. Açgözlü alçak.
"Şu işe bak, babamla anlaşma yapıyorum! Öyle mi?" dedim alayla ve ciddileşerek devam ettim. "Bundan sonra... Ne sen bana bir şey de ne de ben. Bizim aramızda iyi diye bir şey gerçekleşemez!" dedim ve omzuna çarparak yanından geçip gittim.
Gözlerim yanıyordu. Mutfağa gidip kendime kahve yaptım.
Elimde kahveyle oturma odasına giderken annem karşımda belirdi. Yanımdan geçerken elimdeki kahveye çarptı ve fincan yere düşüp kırıldı.
Kafamı kaldırıp umursamaz bakışlarımı anneme yönelttim. Dişlerini sıktığı boynundaki damarlardan belli oluyordu. Umursamazlığa devam edip oturma odasına gittim. Düşürdüğü bardağı kendisi temizlesin...
Babam merdivenlerden inerken bana hiç bakmadan,
"Yarın saat 2 de maçın var. Koçun mudur, nedir?.. O ayarladı." dedi ve bana bakmamaya devam ederek mutfağa girdi.
Odama çıkıp hazırlandım. Saat 7 olmuştu. Ayakkabılarımı da giyip evden çıktım.
Okula doğru ilerlerken Ateş'in arabası  yanımda yavaşladı. Ateş pencereyi açıp,
"Atla" dedi gülümseyerek.
Ön kapıyı açıp bindim.
"Günaydın"
"Günaydın, yarın gece maçın varmış..."dedi.
"Hani gizliydi bu ya, duymayan kalmadı herhalde..." dediğimde gülüp gaza bastı.

ALTIN KURALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin