Ben Kötü Biri Değilim

29 13 0
                                    

Ela'nın yanına uyumuş kalmışım. Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Saate baktığımda 7'yi gösteriyordu. Ateş'e bakmak için aşağıya indim. Koltuğun üzerinde bir ayağı yere sarkmış yatıyordu. Yüzüne baktım.
İlk başta çok gıcık olmuştum. Hatta nefret edecek derecedeydim. Ama şimdi ona güvenebilirdim. Şimdi gıcıklık yerine başka şeyler hissediyordum.
Bana ayak uydurması hoşuma gitmişti.
"Aselya" dedi aniden. Yavaş yavaş gözlerini açtı.
"A..Ateş" dedim sanki suçüstü yakalanmış gibi telaşlanarak.
İnci gibi dişlerini göstererek güzel bir kahkaha attı. Kendime gelmek için kafamı iki yana salladım.
"Ne be" dedim kaşlarımı çatarak. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Ne yapıyorsun, beni mi izliyorsun??"
"Ne izleyeceğim be, seni uyandıracaktım sadece." dedim tek kaşımı kaldırarak.
"İzleyerek uyandıracaktın herhalde..." dedi pişkin pişkin.
"Aselya" dedi babam arkamdan. Sesi yorgun bitik ve hırıltılı çıkıyordu.
Yüzüne dönüp ölümcül bakışlarımı yolladım.
"Yapma..." dedi aynı sesle.
"Nasıldı geceniz? İyi uyuyabildiniz mi babacığım?" dedim alayla.
"Aselya özür... Özür dilerim... Dileriz... Özür dileriz.. Lütfen kızım..."
"Kızım... Demek şimdi kızın oldum ha! Daha önce neredeydin?" dedim bağırarak.
Annem de uyanmış gözlerini yavaş yavaş açıyordu. Kendine geldikten sonra,
"Ne yaptığını sanıyorsun kız sen, indir hemen bizi!"
"Kapa çeneni!!!" diye bağırdığımda ikisi de irkildi.
Nefessiz kalmasınlar diye ayaklarının altına koyduğum sandalyeleri çektim. İkisi de karşımda debeleniyordu. Sandalyeyi tekrar ayaklarının altına koydum. Nefeslerini düzene koymaya çalışıyorlardı. Annem önce davranıp,
"Ne bu halin?" diye bağırdı ve daha kısık, ciddi bir sesle devam etti. "Canavara dönüşmüşsün!" dediğinde bir an durdum.
"Canavara ben dönüşmedim, siz beni dönüştürdünüz." dedim her kelimeyi acı acı bastırarak.
Babam anneme sus dercesine baktı, annem de bunu anlamış olacak ki bir daha konuşmadı.
"Hatanızı anladınız mı? O çocuğa bir daha dokunulmayacak!" dediğimde babam hemen atladı.
"Anladık kızım, özür dileriz. Özür dileriz, bizi affet." diye yalvardı.
Bir bıçak alıp ellerindeki ipi kestim. Hemen boyunlarındaki ipten kurtuldular. Onlar sandalyeden inmeden,
"Bu size ilk ve son iyiliğim olacak, bir dahakine annedir babadır dinlemeyeceğim. İsterseniz ayağınızı denk alın!" deyip arkamı döndüm.
"Sen buna iyilik mi diyorsun be!" dedi annem. Hemen arkamı döndüm.
"Ne dedin sen?" deyip elimdeki bıçağı ona doğrultup bir iki adım attım. O da geri geri çekiliyordu.
"Hiç... Hiçbir şey demedim, yok bir şey..."dedi endişeyle.
"Güzel!" deyip tekrar arkamı dönüp Ela'nın yanına gittim. Hala uyuyordu. Uyurken onunla konuşmaya başladım.
"Ben kötü biri değilim, olmayı hiç istemedim."
Biraz durup Ela'yı izledim.
"Hayatım artık iyi değil, ben iyi değilim. Ben artık ben değilim."
Ağlamak istedim ama ağlayamadım. Gözümden yaşlar akmadı, akamadı.
"Ela ağlamama izin ver, ağlamak istiyorum. Ağlamak istiyorum... Ağlamak istiyorum..."dedim kafamı Ela'nın boynuna gömüp. Kısa süre de uyumuşum.
"Aselya, uyan" dedi yumuşak bir ses. Yavaşça doğruldum.
"Ateş, bir şey mi oldu?"
"Hayır, sakin ol. Yağız gelmiş, bizi çağırıyor."
Kafamı sallayıp ayaklandım. Ela yanımda yoktu.
"Ela nerde?" diye sordum bir hışımla.
"Aşağıda yemek yiyor."
Aşağıya inip Ela'ya baktım. Babam elleriyle yemek yediriyordu Ela'ya. Şaşırmadım değil, belli ki akıllanmışlardı.
"Ela'nın hastaneye gitmesi lazım."
"Tamam kızım, bugün ben götürürüm." dedi babam.
Kızım...
"Kızım mı?" dedim kendi kendime kısık sesle.
Annem mutfaktan elinde tabaklarla geldi. Sarı saçlarını bağlamış yanlardan çıkarmıştı.
"Kızım gelin, bir şeyler yiyin." diye bizi çağırdı. Yüzüne bile bakmadan ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Ateş de peşimden geldi.
Hızla Yağız'ın evine doğru yürüdük.
Yağız'ın evine geldiğimizde, arka bahçeden geliyordu.
"Yağız" deyip hiç durmadan üstüne atlayıp sarıldım. Anında karşılık verip o da sımsıkı sarıldı.
"Sen iyi misin? Neyin var?"
"İyiyim" dedim.
Arkadan Pars'ın havlama sesi duyuldu.
"Pars" deyip Yağız'dan ayrılıp dizlerimin üzerine çöktüm. Kollarımı iki yana açıp gelmesini bekledim ama gelmedi, yanımdan geçip gitti.
Şaşırıp arkamı döndüğümde Pars Ateş'in kucağındaydı. Gözlerimi devirdim. Ayağa kalkıp Yağız'ın yanına gittim.
"İyi misin?" diye sordu tekrar.
Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Sırtımı dikleştirdim.
"İyiyim." dedim.
"Adını sen mi koydun?" dedi Ateş.
"Hayır." dedim. Ateş Yağız'a baktı. Bakışları, Yağız'a bakınca daha da ciddileşmişti.
"Ela" diyerek cevapladı Ateşi. Yağız da Ateş'e bakmaya başladı.
Pars yanıma gelip bacaklarıma sürtündü. Eğildim.
"Önce kızlara gidilir Pars, bu bir nezakettir." dediğimde Pars sanki bana cevap verircesine havladı. Eğilip sarıldım.
Pars benden ayrılıp delicesine havlamaya başladı. Kısa süre de hızla gelen arabalar önce etrafa ateş ettiler, sonra da silahlarını bize çevirip ateşlediler.
Ben kendimi hemen Yağız'ın arabasının yanına attım. Yağız bir ağacın arkasına geçti. Belindeki silahı çıkarıp o da ateşledi. Ateş apaçık, ortada, o da ateş ediyordu. Sonra o da kendine bir siper buldu.
Yağız bana sesleniyordu. Dikkatimi ona vermeye çalıştım.
"Arabada silah var. Ateşle!!!"dedi bağırarak.
Arabanın kapısını açıp silah aramaya başladım. Genelde torpido gözünde olur mantığıyla hareket ederek silahı bulup aldım. Aldım ama nasıl kullanacağımı da bilmiyordum. Daha önce hiç silah kullanmak zorunda kalmamıştım. Ateş'i izleyip onun yaptıklarını yapmaya başladım. Nişan aldım ve ateşledim. Alışık olmadığım silahın sesi kulaklarımı sağır edince silahı düşürüp kulaklarımı ellerimle kapattım.
Kundura giymiş bir ayak, gri silahın üzerine basıyordu.
"Bunu mu aradın küçük bayan?" dedi.
"Hayır, ihtiyacım yok..." deyip ayağına tekme atıp dönerek sırtına dirseğimi geçirdim. Yerde diz çökmüştü. Yerden silahı alıp sıktım. Ve anında pişman oldum. Adam yere yığılınca kanlar dağılmaya başladı. Dondum kaldım, hiçbir şey yapamadım. Kıpırdayamadım yerimden.
Gözümün altına, tam kemiğime aniden gelen silah kabzasıyla kendimi birden yerde buldum. Kafam bir gidip bir geliyordu. Hayal meyal hatırlayabiliyorum, biri beni omzuna alıp götürüyordu ama gerisi yok...
▪▪▪▪▪
Gözlerimi açtığımda etraf karanlıktı ve hiçbir şey gözükmüyordu.
"Ahhh..."inleyerek yerden kalktım.
Gözümün altındaki kemik çok fazla ağrıyordu. Gözümü kısarak ellerimle etrafta bir şeyler aradım ama sadece boş duvarlar vardı. Kapı sesini duyduğumda hemen sesin geldiği yöne döndüm. Kapının ardından ışık geliyordu. Gelen ışığa gözüm uzun süre alışamadı. Ellerimi gözlerime siper ettim. Bir adam içeri girdi ve kapı kapandı. Etraf tekrar karanlığa büründü.
"Merhaba Kara Melek" dedi aşina olmadığım ses.
"Kimsin?"
Koca bir kahkaha attı.
"Duydum ki Tuğrul'a zarar vermişsin. Sude'ye de öyle. Aaa... Hiç yakışıyor mu senin gibi güzel bir kızın annesine babasına zarar vermesi? Çok ayıp..."
"Aaa... Canları çok mu yanmış, kıyamam..." dedim alayla.
Hızla gelen adım seslerini duydum. Beni duvara döndürüp, duvarla kendi arasına aldı. Bir elim belimde bir elim duvarda kalacak şekilde beni kıstırdı.
Yüzümü duvara daha fazla sıkıştırdı.
Acıyla inledim.
"Ne oldu güzelim? Canın mı yandı?" deyip daha fazla duvara sıkıştırdı.
Ayağımla ayağına basıp dikkatini dağıttım. Bıraktığı dirseğimle karnına vurdum. Bu hareketlerimi beklemediği barizdi. Hemen yumruk attım. Geriye doğru sendeledi. Arkasına geçip diz kapağına sertçe vurup düşmesini sağladım. Anında dizlerinin üzerine çökmüştü. Boynundan tuttum.
"Şimdi" dedim. "Ben buradan çıkacağım, sende yardım edeceksin."
Giderek yükselen alaycı bir kahkaha attı.
"Sen..." dedi. "Sen beni... Salak mı sandın?.." dedi gülmeyi birden keserek.
Şakağıma dayanan soğuk bir demirle yalnız olmadığımızı anladım.
Kafamdaki silah namlusuna rağmen adamın boynunu bırakmadım.
Dikkatimi odaya vermeye çalıştım, acaba kaç kişi vardı?
Yüzüme dökülen buz gibi soğuk suyla irkildim. Yüzümden sonra tüm vücuduma atılmıştı su.
Boynunu tuttuğum adamı bırakıp geri geri adımladım. Hiç durmadan üzerime buz gibi suyu döküyorlardı. Yere eğildim, üşüyordum. Beynim çalışmayı durdurmuştu. Hiçbir şey yapamadım. Tüm gücüm çekilmiş gibiydi, kıpırdayamadım...
"Yeter" dedi adam ve devam etti. "Ben kimim biliyor musun güzel kız?" Mehmet Çakmak. Senin amcanım..." iğrenç kahkahasını atıp, kapıda bekledi.
"Atın buzluğa..." dedi ciddi bir sesle. Kafamı kaldırıp ona baktım.
İki tane adam kollarımdan tutup beni yerden kaldırdı. Mücadele edecek gücüm yoktu. Hatta yürüyecek halim bile yoktu. Donuyordum.
Adamlar beni sürükleyerek bir yere götürüyorlardı. Soğuk bir ortama geldiğimizde durdular. Demir kapının üzerindeki yuvarlak kolu çevirerek kapıyı açtılar. Kapı açılır açılmaz buz gibi soğuk etrafa yayılmıştı. Adamlar beni içeri fırlatıp kapıyı kapattılar. Hiçbir şey yapamadım. Bir köşede eğildim. Sonumu bekliyordum. O an aklımdan 'Böyle ölmek ister miydim? Başka nasıl ölebilirdim?' gibi çeşitli sorular geçiyordu.
Elbette böyle ölmek istemezdim. Üzerim yarı buzlanmış, yarı tozlanmış şekilde soğuktan ölmek istemezdim. Üzerime döktükleri su hızla buzlanmaya devam ediyordu. Islak kıyafetlerim beni daha çok üşüttüğü için onları çıkardım. Eninde sonunda ölecektim, ne diye vakit kazanmaya çalışıyordum ki...
Biraz daha dayandım ama uzun sürmedi. Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşmış ve bedenim uyuşmuştu. Daha fazla kendimi taşıyamadım ve yere yattım. Ben ne kadar gözlerimi açmak istesem de onlar kapanmıştı. Umudum da ışığımda bitmişti.
Bilincim bir süre açık kaldı ama sonunda o da bitti, o da gitti...

(Ben yazarken üşüdüm, sen okurken üşüme.)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ALTIN KURALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin