"İtiraf et...Bana aşıksın"

22 10 0
                                    

Ensemde bir nefes, belime dolanmış bir kol, arkamda yatan bir vücut... Gecenin karanlığı... İçimde ölümcül cesaret ve elbette korku...
Hareketlenip yatağımda yatan kişiyi yere atacaktım ki benden hızlı davranıp üzerime çıktı ve kollarımı başımın üzerinde birleştirip iki eliyle tuttu. Karnına dizimi geçirmek istedim fakat ben dizimi kaldırmadan üzerime iyice sindi ve hareket edebileceğim alan bırakmadı. Kulağıma yanaşıp,
"Şştt... Benim..." dediğinde sesini tanıyıp rahatladım. Derin bir nefes verip kısık sele çemkirmeye başladım.
"Gece gece evimde ne işin var Ateş?!!"
Parmaklarını dudaklarıma koyup,
"Sadece uyu..." dedi ve yanımdaki yerini aldı.
"Ateş çek elini kolunu, git evinde uyu..." dediğimde konuşmayıp horlamıştı. Yalancı horlamasına gülüp kolunu çekmeye çalıştım. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Kıpırdayamadım o an... Filmde olsa ittiriver derdim ama öyle olmuyormuş işte. Donup kalıyormuşsun o gözlere, için eriyormuş o an. Ya da bende öyle oldu...
"Güzel..." deyip yerine kuruldu. "Nefes al, öleceksin" dedi gülerek, haklıydı, bir an unuttuğum nefesi almalıydım.
Telefonuma uzanıp saate baktım. 3.27 Kafamı tekrar yastığa koyup uyumaya kaldığım yerden devam ettim.
=====
Sabah uyandığımda Ateş yoktu. Bir an rüya mıydı diye düşünmedim değil. Yatağımdan kalkıp duşa girdim. Dolabımdaki kıyafetlerimle cebelleşip en sonunda formamı bulabildim. Hazırlandıktan sonra Ela'nın yanına gidip onu uyandırdım. O hazırlanırken mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamaya başladım.
Ela hazırlanmış gülerek merdivenlerden iniyordu. Hızla büyüyordu ve elbette kıyafetleri ona kısa gelmeye başlamıştı. Tişörtü küçücük olmuş göbüşünü zor kapatıyordu.
"Büyümüşsün minik melek..." dediğimde kafasını eğip göbeğini gösteren tişörte bakıp aşağı doğru çekiştirdi.
"Bak ne diyeceğim, eğer Yağız abimiz izin verirse alışverişe çıkalım mı?" der demez ellerini çırparak sevinçten etrafında döndü. Bir an duraksayıp astığı yüzünü bana çevirdi.
"Abla bizim paramız var mı?" diye sorduğunda diz çöküp boyuna kadar küçüldüm.
"Bizim artık çok paramız var Ela, ama tabii ki idareli harcamalıyız. Gereksiz şeyleri değil de ihtiyacımız olan şeyleri almalıyız, tamam mı?" dediğimde tatlı tatlı başını salladı. "Ve sende bir ihtiyacın olduğunda, bir şey istediğinde bana söyleyeceksin, anlaştık mı?" deyip göz kırptım.
"Anlaştık" dedi, az önceki sevincine kaldığı yerden devam edip. Evden çıkarken Yağız'ı aradım.
"Evet..." diyerek telefonu açtığında sesinden gergin olduğu anlaşılıyordu.
"İyi misin?"
"Evet, çok"
"Bugün okuldan sonra antrenman yapacak mıyız?"
"Neden, programın mı var?"
"Yani, evet... Ela'yla alışverişe çıkacaktık da..."
"2 gün sonra maçın var ve sen alışveriş mi düşünüyorsun?!" dediğinde arkadan bir küt sesi ve acı dolu bir çığlık sesi geldi.
"Yağız... O ses neydi?"
"Biraz meşgulüm, tamam siz gidin bizim işlerimiz var sonra mesaj atarsın yanınıza geliriz..."
"Geliriz derken?.." demeye kalmadan telefonu yüzüme kapattı. Telefonu kulağımdan çekip bir süre ekrana baktım. Neler olduğunu anlamlandıramayıp omuzlarımı silktim. Telefonu cebime koyup Ela'yla yola devam ettik. Ela yoldaki geçen motor ve arabaları bana göstererek gidiyordu ki siyah bir makam aracı yanımızda yavaşladı. Arka camı yavaşça açıldı. İçeride Palaz ve adamı Tamer vardı. Bir bakış atıp göz kırptıktan sonra arka cam tekrar kapanarak eski halini aldı ve hızla uzaklaştılar.
Ela'yı acilen bir servise yazdırmalıyım diye düşündüm içimden, benim yanımda güvende olmayacak aksine ayak bağı olacaktı...
Ela'yı kreşe bıraktıktan sonra bende okula gittim. Her zamanki gibi Sıla ile Bora beni kapıda bekliyorlardı. Onlara baktığımda birbirleriyle atışıyorlardı. Gülümseyip yanlarından geçtim. İkisi de kavgalarına ara verip yanıma geldi.
"Günaydın" dedim ikisine de.
"Oha..." deyip oldukları yerde kaldılar, bense yürümeye devam ediyordum. Koşa koşa yanıma geldiler.
"Sen bize 'Günaydın' mı dedin?" dedi Bora.
"Evet, niye şaşırdınız ki bu kadar, her zaman demiyor muyum sanki?"
"Yani... diyorsun da önce biz söylerdik sen sonra söylerdin, yani... Biz... Söylemezdin ki..." dedi Sıla.
Yürümeyi bırakıp ikisine baktım.
"Ciddi misiniz siz? Buna mı şaşırdınız?" deyip yürümeye devam ettim.
Bora kolunu omzuma attığında parmağından tutup elini omzumdan çektim. Onun elini çektiğimde bu sefer Sıla kolunu attı. Sıla'ya karşılık verip elimi beline doladım. Biz yürümeye devam ederken Bora arkamızda kalıp,
"Vay arkadaş..." dedi. Ona karşılık orta parmağımı kaldırdım.
"En azından şansımı denedim." diye bağırdı arkamızdan.
Sınıfa girdiğimizde Ateş yoktu.
"Bu Ateş'in devamsızlığı çok olmadı mı?" diye sordum Sıla'ya.
"Abisi mi ne gelip düzeltirmiş..."
"Abisi mi?"
"Hı hı, evet. Yağız'dı sanırım..."
"Ha, aynen."
"Bir şey soracağım, siz Ateş'le ne iş?" bir yandan soruyor bir yandan da göz kırpıyordu.
"Ne olabilir onunla, hayır yani ne olabilir ki?!"
"Tamam tamam bir şey demedim." derken güldü.

ALTIN KURALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin