Aynanın önünde üzerimdeki pantalonun derisini tırnaklarken odamın kapısı açıldı. Duraksayıp üzerime daha sonra yüzüme baktı. ''Nereye?''
''Dedim ya, doğum günümü kutlayacaklar.'' dedikten sonra tekrar aynaya dönüp at kuyruğumu çözdüm. Yanıma yaklaşıp aynamın dolabını açtı ve renkli bir parlatıcı uzattı. ''Bunu sür, yüzüne renk gelir, çok solgun görünüyorsun.''
Dolabı kapatıp arkama geçti. ''Anneme ders çalışmaya gittiğini söylerim.'' dedi ve arkasını dönüp ilerledi.
''İstersen... sen de gelebilirsin.'' dediğimde durup arkasını döndü. ''Gerçekten mi?''
Hafifçe kafamı salladım. ''Ablalık taslamayacağına ve düzgün duracağına söz verirsen, evet gelebilirsin.''
Gülümsedi. ''Teşekkürler, o zaman beyaz botlarını ve deri elbiseni çalıyorum, uyumlu olalım biraz.''
Gözlerimi devirdim. ''Mezarımı bile çalacaksın diye korkuyorum.'' dediğimde gülüp dolabımdan elbisemi ve ayakkabılarımı alıp yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Ardından aynamdaki yansımama bakarak konuştu. ''Özür dilerim, canını yakmak istememiştim.''
''Önemi yok, sarhoştun.'' Gülümsedi ve odadan çıktı.
Botlarımı ayağıma geçirip sırt çantamı aldım ve aynada son kez kendime baktım. Aklıma elimdeki parlatıcıyı sürmek geldi. Fırçasını çıkarıp hafifçe dudaklarıma yapışkan sıvıyı yedirdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından çantama atıp odadan çıktım ve odasına girdim.
Kırmızı rujuyla büyük dudaklarını çevrelerken hafifçe gülümsedi. ''Güzel görünüyorsun.'' Hafifçe gülümsedim. ''Sende her zaman ki gibi ilgi odağısın.'' Hafifçe kıkırdadı ve yanıma yaklaşıp eliyle çenemi kavradı. ''Ya da sen bana aşıksın.''
Hafifçe gülüp çekildim ve odadan çıktım. ''Hazırsan gidelim.''
''Geldim!''
*
''Ablan gördüğüm en güzel kızlardan biri olabilir.'' dediğinde gözlerimi devirdim. ''Abart.''
İçeriye göz attığımda Marina kızlardan biriyle konuşuyor ve gülüyordu. Ardından odaya Sylvia'nın girmesiyle gözlerimi ona çevirdim. Koyu kırmızı bir elbise ve siyah uzun çizmeleriyle güzel görünüyordu. Elindeki pembe kutuyla bana yaklaştı. ''Selam... doğum günün kutlu olsun.'' dedi ve kutuyu bana uzattı. ''Teşekkürler,'' dedim ve elinden kutuyu sakince aldım. Yanıma oturup güldü. ''Açsana!''
Yanaklarımı şişirip yandan bir bakış attım ve pembe kutunun kapağını kaldırdım. Tüylü pembe bir kazak üzerine Kadebostany'nin albümünü koymuştu. ''Kade severim,'' dediğimde güldü ve kazağı elleriyle kutudan çıkardı ve boynunu açtı. Kaşlarımı kaldırdım. ''Ne?'' Tek eliyle kolumu kaldırdı ve kazağı boynumdan geçirdi. ''Sana yakıştı,''
''Pembeden hoşlanmadığımı söylediğimi hatırlıyorum.''
''Pembe sana bu kadar yakışırken giymemen haksızlık olurdu.'' dediğinde istemsizce gülümsedim. ''Aptalsın.'' Marina yanımıza yaklaşıp gülümsedi. ''Merhaba,'' bana döndü. ''Güzel kazakmış,'' Sylvia'ya döndü. ''Sen mi aldın? Bu kazağı giyip seni öldürmediyse sana değer veriyor olsa gerek.'' dedi ve alayla güldü. Sylvia hafifçe bana bakıp gözlerini devirdi. ''Aslında pek anlaşamıyoruz.''
''Benle de anlaşamaz pek,'' dediğinde Sylvia sorarcasına baktı. ''Ablasıyım.''
Sylvia hafifçe şaşırıp gülümsedi. ''Benziyorsunuz.'' Gözlerimi devirdim. ''Öz değil Sylvia.'' dediğimde kaşlarını kaldırdı. ''Ah... bilmiyordum.''
''Tanıştığımıza memnun oldum Sylvia.'' dedi ve aramıza oturup elini belime sardı. ''Kardeşime pembe kazak giydiren ilk insan olduğun için teşekkürler.''
''Abartma sadece çok sevmiyorum.''
Kıkırdadı ve nazikçe yanağımdan öptü. ''Çok tatlı olmuşsun!'' Gözlerimi devirdim. ''Ben lavaboya gideceğim.'' diyerek kolundan sıyrıldım. Lavaboya girip aynaya baktım. Gözlerim partiden sıkıldığını belli edercesine baygındı. Dudaklarım düz bir çizgi de vücudumsa titrer gibiydi.
Alnıma baktım. Yaramdan hafifçe çıkan kan baloncuğu patlayıp hafifçe aktı. ''Alnın kanıyor.'' Arkamı döndüm. Banyonun kapısının açıldığının bile farkında değildim. ''Evet, önemsiz.''
''Ablan içeride akordeon kapılarınızın ne kadar rahatsız edici olduğundan ve ses geçirdiğinden bahsediyor.'' dediğinde suratına anlamsız gözlerle baktım.
''Akordeon kapıya çarpmış olsan bile böyle bir zarar veremeyeceğini biliyoruz değil mi?''
''Dış kapıya çarptım zaten.''
''Kötü bir yalancısın bence,'' güldü ve bir peçete koparıp bana yaklaştı ve tek elini yanımdaki tezgaha yaslayarak parmaklarının üzerine yükseldi ve alnımı hafifçe sildi. ''Her ne olduysa, dikkatli olmalısın.''
Farkında olmadan yüzüne üflediğimi hafifçe irkilmesinden anladım. ''Sağol, ederim.'' Hafifçe gülümsedi ve mümkün olmadığı halde bana daha fazla yaklaşacakmış gibi bir hareketini sezdiğimde sessizce yana kaydım ve kapıyı açtım. ''Bu partiden kaçsam beni ispiyonlamazsın değil mi?''
Bıraktığım yerden arkasını dönüp hafifçe gülümsedi. ''Tabii, o iş bende!'' dediğinde suratına bir süre baktım. ''Sağol,'' Arkamı dönüp gidiyorken seslendi. ''Görüşürüz!''
İçeri girip gizlice çantama ulaştım. Ardından arkama dönüp buradan tamamen kaçacakken ışıklar söndü. Ve o malum sahne gerçekleşti. Marina güzel yüzüne vuran mum ışığıyla ve tabi ki elinde ki pastamla önümde duruyordu. ''İyiki doğdun küçük prenses!''
Işıklar yandığında elimdeki çantama baktı. ''Kaçıyor muydun yoksa!?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forgot love u gxg
Short Storybiliyorum, cennettesin çünkü oraya sen ve senin gibiler gidecek sevgilim. kavramların yanıltıcı sıcağında kavrulacaksın. ve ben burada, sana güleceğim.