Jong In yatakta çırılçıplak uzanan kadının yanından kalkıp üzerine sabahlığını giydi. Dolunayın gözüktüğü pencereden içeriye yanan şömineye rağmen odayı sarıp üşümelerine neden olacakları serin bir rüzgar esiyordu. Lysa defalarca pencereyi kapatmak istese de Jong In onu durdurmuş, Aegon'un bahçesine bakan odasında, kızın yanağını duvara yaslayarak onu rüzgarın sesini bastıracak kadar yüksek sesle inlettiğine ikna olana kadar durmamıştı.
Ve şimdi buradaydı. Lysa çoktan uykuya dalmışken pencereden bakıyor, kendine itiraf etmek istemese de bahçede dikilen ve onun penceresine doğru bakan ufak bir sulüet arıyordu. Oysa tek gördüğü, menesis çiçeklerinin boşluğuydu. Bu gece açmamış olan çiçeklerin kırmızılığı geceyi çocukluğundan beri ilk kez aydınlatmıyordu ve Jong In bunu garip bulduğundan ani bir kararla bahçeye inmeye karar verdi.
"Nereye gidiyorsun?" Kapıyı açtığında yataktaki kız başını kaldırarak gülümsemiş, yatakta yanını okşayarak uykulu sesinin elverdiği kadar cilveli bir sesle konuşmuştu. "Benimle uyumayacak mısın?"
"Hayır." Jong In basit bir cevapla konuşmayı sonlandırdığında, kızın şok olmuş yüzünü gerisinde bırakarak kapıyı kapattı ve merdivenlerden hızla indi. Adımları onu bahçeye yönlendirdiğinde, yolu uzatmış olsa da Kyungsoo'nun kaldığı odanın önünden geçmişti. Chanyeol odanın önünde dikilmiyordu. Bu da Jong In için Kyungsoo bahçede bir yerlerde demekti. Umrunda olduğundan değildi gerçi, yine de Jong In aklında Baekhyun ile ne konuştuklarına dair Kyungsoo'ya soracağı birkaç soru hazırlarken adımlarını hızlandırmadan edememişti.
Ne var ki bahçeye vardığında bulduğu şey ağacın altına oturmuş onu bekleyen küçük bir çocuk değil, menesis çiçeklerinin cansız bedenleriydi.
Neredeyse tüm çiçekler taç yapraklarından köklerine kadar paramparça olmuş halde ağacın etrafına saçılmıştı. Toprağın üstünde, şimdiden solmaya yüz tutmuş ölü çiçekleri gördüğünde Jong In içinden bir şeylerin kopup gittiğini hissetti.
"Menesis çiçekleri tutuştuğunda," demişti Kyungsoo ona geceler önce. "Çiçeklerle birlikte, her gece içimde sana olan sevgimin tohumları yeşeriyor."
"Eğer o tohumlar filizlenirse," demişti Jong In Kyungsoo'nun tuttuğu elini dudaklarına götürürken, "Açtığı tüm çiçekler senin olsun."
Jong In eğilip yerdeki çiçeklerden birini eline aldı ve taç yapraklarının parmakları arasında ne kadar kolay ufalandığını fark edince hayrete düştü. Bir tane, bir tane daha. Yapraklar parmakları arasında birer birer ufalanıp yaşların süzüldüğü yüzüne doğru uçarken koruyabileceği tek bir yaprak bulabilmek için sabaha kadar bahçede dolaşmıştı. Jong In, kalan son yaprağın da parça parça olmasını izledikten sonra ayağa kalktı ve gece boyunca diz çöktüğü için çamur olmuş dizlerine baktı. Belki burada değildi ama, hala kurtarabileceği bir çiçek yaprağı vardı.
-
"Durumu tam olarak anlamadığını varsayıyorum Komutan Park." Jong In, yaklaşık on dakikadır Kyungsoo'nun odasının önünde durmuş, katiyen içeri girmesine izin veremeyeceğini söyleyen adama karşı kalan son sabır kırıntılarıyla konuşmaya çalışıyordu. "Kyungsoo'yu görmek istiyorum. Hemen."
"Durumu anlıyor ve saygı duyuyorum prensim fakat görevimi yapmak zorundayım. Kyungsoo'yu korumakla görevlendirildim ve görevim ne yazık ki sizi içeri almama engel oluyor."
"Onu benden mi koruyorsun? Ona zarar vereceğimi mi düşünüyorsun?"
"Hayır efendim. Onu sizden korumakta çok geç kaldığımın ve ona çoktan zarar verdiğinizin farkındayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Menesis Tutuştuğunda
Fantasymenesis tutuştuğunda (game of thrones) / kaisoo / fantastik, macera, aksiyon /12k