Bölüm Dokuz: Gölgeleri Kavulamak

242 41 10
                                    

Kyungsoo, kuleye tırmanan merdivenleri indiğinde, odasına giden koridorun önünde kendisini küçük bir köpek yavrusu misali bekleyen Chanyeol ile karşılaşmıştı. "Ona verdin mi?" Chanyeol, Kyungsoo'nun önünü kesip zar zor ilerlemesine neden olurken heyecanla konuştu. "Ve kabul etti mi? Sence okur mu? Peki cevap olarak bir şeyler yazar mı?"

Kyungsoo, arkadaşının heyecanını tatlı bulsa da, aşırılığı yüzünden karın boşluğuna ufak bir yumruk atmakta çekinmemişti. Kyungsoo'ya göz kulak olmadığı zamanlarda koca bir orduyu yöneten adam, söz konusu Baekhyun olunca üç yaşında ön dişleri yeni düşmüş bir çocuğa dönüşüyordu. "Verdim, Chanyeol. Ve cevap vereceğine eminim. Şimdi biraz sakin olursan, odama gideceğim."

Chanyeol başını sallayarak onu onayladı ve sakin kalmak için derin bir nefes aldı. Aldığı nefes az da olsa işe yaramıştı, yine de işini ciddiye alan sert komutan imajına bürünmeden önce kollarını Kyungsoo'ya sarmadan edemedi. "Teşekkür ederim, Soo. Sana borçluyum."

Kyungsoo yalnızca başını sallamakla yetinmişti. Baekhyun-Chanyeol olayı, kralın akşam yemeğinde Baekhyun'un Kyungsoo'yu kaçırır gibi büyük salondan çıkartmasıyla başlamıştı. Baekhyun başta Kyungsoo'nun ağzından bir şeyler almaya çalışsa da, nasıl olduysa dakikalar sonra kendini oturmuş koca-aptal-ve-tapılası-şekilde-mükemmel-komutan-Chanyeol'ü anlatırken bulmuştu. Kyungsoo'nun Chanyeol'ün Baekhyun hakkında düşündüğü birkaç şeyi itiraf etmesiyle konu o aptaldan nefret ediyorum'dan bu gece benimle taş köprüde buluşmasını söyler misin'e dönmüş ve Kyungsoo kendini aniden sabah haber taşıması için görevlendirilen bir kuzgun olarak bulmuştu.

Kyungsoo bu durumdan şikayetçi değildi.

Geçen gece Aegon'un bahçesinde geçirdiği ufak sinir krizini tetikleyen mide bulandırıcı seslerden, Jong In'in varlığından ve yapmayı düşündüğü tüm mantıksız şeylerden yeni edindiği iki arkadaşının birbirine duyduğu sevgisi sayesinde uzaklaşıyordu.

Chanyeol, Kyungsoo'nun omzunu dürtüp bir kez daha parşömeni Baekhyun'a verip vermediği konusunda soru sorunca Kyungsoo gözlerini devirdi.

Pekala. Ara sıra bu durumdan şikayetçi oluyor olabilirdi.

-

Günler haftaları, haftalar ayları kovalıyor, Kyungsoo'nun hayatında değişen tek şey ara sıra zorunlu bir davetle kralla baş başa yediği akşam yemekleri oluyordu. Stark Hanesi'ne gelen her bir lafta Kyungsoo kendisine bu sefer susacağına dair söz vermiş olsa da kendini tutamayıp bir şey söylüyor, karşılığında kraldan hoşnut kahkahalar alıyordu. Kyungsoo böyle zamanlarda kendini aptal bir soytarı gibi hissediyordu. Bir eşeğe eşek olduğunu ispat etmeye çalışmak yersizdi. Buna rağmen dilini tutamıyordu ve tutamadığı dili yüzünden söylediği her şeyde kazandığı tek şey kralın masasında bir gün daha geçirmeyi garantilemek oluyordu.

Jong In ise ortalıkta gözükmüyordu. Baekhyun onun tüm kızları evlerine geri göndermeye çalıştığını söylemişti. Yine de bu asılsız bir bilgiydi ve eğer diğer kızlar giderse, Kyungsoo kendi ailesinin de onun eve dönmesini bekleyeceğini biliyordu. Ve kralın tavırlarına bakılırsa değil Kışyarı, kral Kyungsoo'yu Büyük Salon'dan çıkartmaya bile gönülsüzdü.

Kyungsoo ne zaman Aegon'un bahçesine çıksa ağacın altında bir gölge gördüğünü sanıyordu. Ne var ki ne zaman hevesle gölgeye doğru ilerlese, onu karşılayan tek şey menesis çiçekleri ve Jong In'in bıraktığı büyük bir boşluktu.

Bu yüzden Kyungsoo aylardır bahçeye uğramamıştı. Ne zaman aralık bıraktığı pencerelerden çam kokusu davetkar bir şekilde odasına sızsa pencereleri sıkıca kapatıyor, yatağına girip menesis çiçeklerinin dikenlerinin avuç içlerine bıraktığı yaraların izlerine bakıyordu. Artık bir şeye dokunduğunda canı acımıyor olsa da, hatırladıkları hala canını yakıyordu. Ve bu soyut acı bir şekilde somutlaştığında Kyungsoo kendinde bahçeden uzak durabilecek iradeyi bulabiliyor, bahçede yalancı gölgeleri kovalamak yerine yatağında uzanarak kırmızı çiçeklerin sardığı adamı düşünüyordu.

Bir süre bu devam etti. Jong In'in menekşe rengi gözleri, omuzlarından dökülen gümüşi saçları ve ara sıra  dudaklarında yakaladığı ufak gülümsemesi unutmaya değil, hatırlamaya çalıştığı bir anı olana dek, bir sene boyunca, Kyungsoo her şeyden kaçtı. Chanyeol ile ilişkisi giderek iyiye giden Baekhyun ara sıra ona haber getiriyor, Jong In'in çıktığı seferler ve gittiği yerlerden bahsediyordu. Kyungsoo ise yalnızca başını sallıyordu. Jong In hakkında konuşmak artık ona hoş olmayan bir sesle çıkıp sevdiğin bir şarkıyı söylemek gibi hissettiriyordu. Tek başına, gizlice ve ara sıra yapıldığında güzeldi. Ama birilerinin karşısında yalnızca utanmaya ve ne kadar yetersiz olduğunu hissetmene neden oluyordu.

Tam bir  buçuk sene sonra, çam kokularının camdan sızdığı bir sonbahar gecesi Kyungsoo yine camını sıkıca kapatmaya hazırlanırken bahçede büyük bir parlaklık gördü. Bahçe parlıyordu. Ufak bir kıvılcımla başlayan parlaklık, yukarıdan gelen bir alev topuyla güçlenirken Kyungsoo korkarak geriye doğru sıçradı. Çam kokusunun yerini yanık çiçek ve odun kokusu almaya başlarken, sarayın gerisinden bir adamın bağırdığını duydu.

"YANGIN VAR!"

Menesis TutuştuğundaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin