Bölüm V

112 8 0
                                    

Annesi arıyordu tabiki. Sedatla buluşacaklardı bugün, eve erken gitmesini istiyordu annesi. Hazırlanmaya vaktin olur demişti. Zehra bir kez daha yıkıldı o an. Annesi telefonu kapatır kapatmaz eve doğru gitmişti Zehra. Baha arkasından seslenmesine rağmen. "Dönme arkana Zehra, başlamadan bitecek işte. İmkansızı olduramazsın. Sedatla görüşmeye gideceksin, senin yaptıklarına bak." diye kızmıştı kendi kendine. Arkasına bakmadan, adını bile bilmediği çocuğu, Baha'yı dinlemeden gitmişti Zehra.

Baha neye uğradığını anlayamadı. Neler oluyordu. Kız arkasına bile bakmadan gitmişti. Ne zannediyordu bu kız kendini. Başkasına sarılsa kız koşa koşa gelirdi. Bu kız dönüp bakmamıştı bile. Ve bunların olmasına rağmen, çıkaramıyordu bu kızı aklından. Baha böyle birisi değildi. "Elimi sallasam ellisi." deyince çıkıyordu hepsi aklından. Şimdi öyle olmamıştı, olmuyordu. Olduramıyordu. İstemiyordu da aklından çıkmasını, fakat yediremiyordu bir kızın ona öyle davranmasını.

Zehra evdeydi. Annesi heyecandan farketmedi Zehra'nın gözlerindeki şişliği. Kızından hemen hazırlanmasını rica etti, o da annesine olan sevgisi ve saygısından dolayı ses çıkaramadı annesine karşı. Sedat'la görüşmüşlerdi. Açıkcası; Sedat Zehra'yı pek beğenmemişti. Çok sıradandı, ama çok zarifdi. Yinede yanına yakıştıramamıştı Zehra'yı. Zehra'nın aklı ise bugün okulun koridorunda yaşanan an'da takılıp kalmıştı. Şuan kiminle nerede olduğu umrunda bile değildi. Tek derdi sarıldığı, dünyayı durduran adamdı. Kokusu burnunda tütüyordu.

Baha ise duramıyordu yerinde. Evin içine turlar atıp duruyordu. İçi içine sığmıyordu tabiki. Gidip kızı bulması gerekiyordu. İyimiydi? Herşey yolundamıydı? O'nu kim bu hale getirmişti. Neden bu hale geldiği umrunda bile değildi. Umrunda olan tek şey şuan nerde ve nasıl olmasıydı. Onu bulmak için neler vermezdi. Canını bile verirdi. Bu nasıl bir sevdaydı. Orta da hiç birşey yoktu. Peki Baha neden böyleydi? Baha'yı bu hale getiren bir sevdamıydı?

Zehra eve gelir gelmez odasına kapanıp ağlamaya başlamıştı. Ayşe hanım herşeyi duyuyordu. Zehranın umrunda değildi annesinin duyup duymaması. Sanki bir avuç boğazını sıkıyordu. Düğümlenmişti boğazı. Hiç iyi hissetmiyordu Zehra. Dayanamıyordu artık. Neden böyleydi? Hiç böyle olmamıştı Zehra. Ayşe hanım kızının o kadar üzüldüğünü görünce dayanamadı ve gidip konuşmaya karar verdi. Zehranın gücü kalmamıştı, içine atamıyordı artık. Ayşe hanım'a herşeyi anlatmıştı. Hem adını bile bilmediği, ama aklından bir saniye çıkmayan o çocuğu, Bahayı. Hemde Sedat'la yaşananları. Ayşe hanım herşeyi öğrenince kendine o kadar kızmıştı ki, nasıl böyle birşey yaşatabilirdi evladına.    Anında Sedat'ı aradı. Tabii Sedat'ta bu ilişkinin olmayacağını anlatınca Ayşe hanım rahatlamıştı.

Baha yapamıyordu, dayanamadı. Zehra'ya ulaşabilmek için elinden geleni yaptı, hatta daha fazlasını. Sosyal medyadan bulmaya çalıştı Zehra'yı. Bulamayınca sınıftan rastgele bir hacker bulmuştu. Zehra'yla ilgili her şeyi öğrenmek istiyordu. Bu kız çok ilgisini çekiyordu Baha'nın, çok tuhaftı. Asla ama asla bir kızın pesinden koşmam diyen Baha bir kızın pesinden koşuyordu. Ve sonunda bir hacker bulmuştu resmen bu kızı bulabilmek için, adını öğrenebilmek için. Ne yazık ki hiçbir şey öğrenememişti hem de kızın nasıl göründüğünü ezberlemesine rağmen. Baha kafayı yemek üzereydi. Normal değildi artık, kendinde değildi. Ne yaptığını, nasıl davrandığının farkında değildi.

Zehra ilk defa bu kadar huzurlu uyanmıştı. Annesi önceki gece herşeyi anlatmıştı ona. Sedatla konuşulanları da. Baha konusunda bir umut ışığının olduğunu da. Zehra herşeyi oluruna bırakmaya karar vermişti. Hayırlısını diliyordu Rabbinden.

Baha o kadar heyecanlıydı ki, Zehra'yı görebilecekti bugün. Ona herşeyi sorabilecekti. Neler olduğu değil, onun nasıl olduğuydu önemli olan. Herşeyi konuşacaktı onunla. Artık zamanı gelmişti. Okulun koridorlarında, ona tutunduğu, bağlandığı, herşeyin başladığı yerde onu bekliyordu. Biliyordu, gelecekti.

Dediği gibi de olmuştu, Zehra gitmişti. Baha da oradaydı. Herşeyi konuşmanın zamanı gelmişti artık. Zehra Baha'nın gözlerine bakamıyordu. Ya yere, ya da pencereden gökyüzüne bakıyordu. Baha da fark etmişti. İkiside aşıktı işte. Hem birbirlerine, hemde gökyüzüne. Çok utanıyordu. Baha da ondan farklı sayılmazdı, fakat cesaretini toplaması gerekiyordu. Eğer bu kızı istiyorsa. Bu kız'ın hayatının bir parçası olmak istiyorsa yapmak zorundaydı. Baha hazırdı. Herşeyle ve herkesle savaşmaya, onu hayatına buyur etmeye, hepsine. Yeter ki o yanında olsun istiyordu.

Hadi sevdiğim, ikimizde aşığız işte şu dipsiz bucaksız gökyüzüne. Hemde her zerresine. Izin verirmisin ikinizi de birden sevmeme? diye sordu Baha birden. Zehra bir anda hapsoldu o yemyeşil gözlere. Ve ulaşmıştı Baha sonunda istediğine.

Te‎وfuk - TevâfukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin