Yazar notu: Selam!
Kendime not; bu bölümü 9 Haziran 2020 tarihinde, saat 15.30'da paylaştım. Sizler de okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazabilirsiniz.
Hepinize iyi okumalar.
*
BÖLÜM 5
Daha önce Ulaş'ın evinde kaldığım zamanlardan ve tecrübelerimden yola çıkarak söylüyordum ki tanıdığım bir erkekle aynı evde yaşamak bile kolay değildi. Kaldı ki yabancı iki erkekle aynı evde yaşamak...
Enes'e ne kadar kanım ısındıysa Sarp'a o kadar ısınmamıştı diyebilirim. Enes'e de söylediğim gibi Sarp'tan hoşlanmamıştım. Açık ve net.
Çocuğun dışı ne kadar çekiciyse, içi o kadar iticiydi. Kendini beğenmiş, küstah, edepsiz... Bir feminist olduğum için beni en çok cinsiyetçi oluşu itmişti.
Onun gibi erkekleri tanırdım. Nasıl tanımayabilirdim ki? Yıllardır onlardan birine âşıktım.
Sarp da Ulaş gibi hem kızların en güzel rüyası hem de en kötü kâbusuydu. Başka hiçbir erkek kalbinizi bu erkekler gibi çarptıramaz, aynı şekilde kıramazdı da. Gözyaşlarınızı silen değil, onlara sebep olan erkeklerdendi.
Ben Sarp'ın iticiliğini düşünürken kulaklarımdaki müzik sesine Enes'in sesi eklendi, kulaklığımı tekini çıkardığımda kapının arkasından, "Alya, orada mısın?" diye seslendiğini duydum.
"Efendim? Buradayım."
"İçeri geliyorum, müsait misin?"
"Gel gel," dedim çekyatta dikleşerek.
Enes kapıyı açıp içeri girdi. "Deminden beri sesleniyorum, duymadın mı?"
Başımı hayır dercesine sallarken müzik çalarımı göstererek, "Müzik dinliyordum," diye açıkladım. "Bir şey mi oldu?"
"Sarp'la ben bizim mekâna gidiyoruz da onu haber vereyim dedim," diye yanıtladı.
"Sizin mekân?"
"Babam bir bar işletiyor. Sarp'la orada çalışıyoruz." O anda aklına gelmiş gibi, "Ben sana söylemeyi unuttum. Gece geç saatlerde geliyoruz genelde eve. Gece evde tek başına kalmak senin için sorun olur mu?" diye sordu. "Korkar mısın?"
Tek kaşımı yukarı kaldırdım ve dalga mı geçiyorsun dercesine bir bakış attım. "Beni korkutmak için bundan fazlası gerekiyor, Enes. Öyle kolay kolay korkan bir tip değilimdir."
"Ben yine de sana numaramı vereyim, bir şey olur falan bulunsun," dedi ve odanın içinde ilerleyerek telefonumu aldı. "Kendimi de çaldırdım," dedi geri verirken. "Bu arada, acıkırsan buzdolabında dünden kalma pizza olacaktı, mikrodalgaya atıp yiyebilirsin. Hadi görüşürüz."
"Görüşürüz, Enes."
Bir süre daha çekyatta uzanıp müzik dinlemeye devam ettikten sonra, midem sabahtan beri bir şey yemediğimi hatırlatırcasına guruldamaya başladığında mutfağın yolunu tuttum. Buzdolabından dünden kalma pizzayı çıkardım ve mikrodalgada ısıttım. Kendime bir bardak kola doldurup, bir tabak dolusu pizza dilimiyle birlikte mutfaktan çıktım ve salona geçtim. L koltuğa yerleşip tabağımı da kucağıma alarak televizyonu açtım ve kumandadan kanalları zaplayıp, ilgimi çeken bir tanesinde durdum.
Pizza dilimlerini mideme indirip üzerine bir de kolamı dikerek uyku bastırıncaya kadar televizyon izledikten sonra tabağımı ve bardağımı mutfağa bırakıp odama gittim. Dolaptan, yatarken giymek için bir tişört ile tayt çıkardım ve üzerime geçirdim. Kıyafet işini halletmiştim, sırada banyodaki işlerim vardı. Valizimden diş fırçamla macunumu aldım ve banyonun yolunu tuttum.
Onları da halledip odama döndüm ve çekyata yatıp uykuya teslim oldum.
**
"Uzak dur benden!" dedim gür bir sesle, yemek masasını aramıza koyarak. O masanın bir tarafında duruyordu, bense öbür tarafında. "Anne!" diye seslendim.
"Annen sana yardım edemez."
"Uzak dur!" diye tekrarladım.
"Uzak durmak istemiyorum. Durmayacağım," diye vurguladı. "Ben seni istiyorum ve bugün, burada, istediğimi alacağım," diyerek sağ tarafına doğru hareketlenerek ondan uzaklaştım. Masanın etrafında turluyorduk.
"Ama ben seni istemiyorum!
"İstiyorsun!" diye karşı çıktı. "Daha hislerini anlayamayacak kadar küçüksün ama büyüyeceksin. Ben büyüteceğim seni. Şimdi nazlanmayı bırak da gel buraya."
"Anne! Anne yardım et bana! Biri yardım etsin!" diye bağırdığımda, "Yetti bu kadar nazlandığın," diyerek masayı tuttuğu gibi mutfağın bir köşesine savurdu ve aramızdan çekti. Hiç vakit kaybetmeden aramızdaki mesafeyi kapatıp beni tezgâha yasladı, aynı anda eliyle ağzımı kapattı. "Yakaladım seni, küçük sürtük."
Birden kan ter içinde uykumdan uyandığımda ellerimi yumruk yapmış, tırnaklarımı avuç içime geçiriyordum. Kirpiklerim gibi yanaklarım da ıslaktı. Çenemi artık nasıl sıktıysam kemiklerim ağrımış, dişlerim sızlıyordu.
Kâbus, diye geçirdim içimden. Sadece bir kâbus...
Bu iyi halimdi.
Bundan çok daha kötü hallerde uyandığım olmuştu. Ağlama krizlerine girdiğim... Bunun derecesi kâbusta ne kadar ilerlediğime bağlı oluyordu; ne kadar ilerlersem ne kadar çok şey görürsem, uyandığımda o kadar kötü bir halde oluyordum.
Bazen iki günde bir, bazen hafta bir, bazen ayda bir, bazense iki ila üç ayda bir görüyordum. Zaman aralıkları değişse de değişmeyen bir şey vardı; o da gördüğüm kâbustu.
Hep aynı lanet olası kâbusu görüyordum. Aynı lanet olası günü, geceyi...
Her ne kadar o geceyi hafızamdan temelli olarak silmek istesem de, ne zaman silinir gibi olsa tekrar görüyor ve hatırlıyordum. Unutmak şöyle dursun, daha da kazınıyordu hafızama.
Saat kaçtı? Terden alnıma yapışan saç tellerini elimle geriye ittikten sonra yastığımın altında duran telefonuma uzanıp elime aldım. Saat altı buçuğa geliyordu, alarmımdan yarım saat önce uyanmıştım.
Telefonumu bırakıp çekyattan kalktım. Pencerenin önünde sabah sigaramı içtikten sonra dolaptan giyeceğim kıyafetleri çıkarıp, valizimden duş jelimi, şampuanımı ve havlumu kaptığım gibi banyonun yolunu tuttum.
Kapıyı kilitledikten sonra kıyafetlerimi çıkarıp kendimi duşakabinin içine attım.
Musluğu açtım ve suyun ısısını ayarladıktan sonra altına girip bedenimi baştan aşağı ıslattım. Sonrasında şampuanımı elime alıp avuç içime boca edip onunla saçlarımı köpürttüm ve suyla duruladım. Aynı işlemleri vücut jelimle, bedenim içinde gerçekleştirdikten sonra musluğu kapatıp duşakabinden çıktım.
Havlumla bedenimi ve saçlarımı özensiz bir şekilde kuruladım. Sonra kot pantolonumu ve bol kazağımı giyip havlumu kapının arkasındaki askılığa astım ve kapının kilidini açarak banyodan çıktım.
Önce odama gittim, tişörtümle taytımı dolaba koyduktan sonra da mutfağa. Buzdolabını açtım ve malzemelere göz gezdirdikten sonra patatesli omlet yapmaya karar verdim. Malzemeleri tezgâhın üzerine çıkardıktan sonra işe koyuldum.
Patatesleri dilimlerken, "Kahvaltı mı hazırlıyorsun?" dedi bir erkek sesi arkamdan.
*
Not 2: Tenimdeki İmza dışında hangi kitaplarımı okudunuz, okuyorsunuz?
Ahali 1-2?
Ruhumdaki İmza?
Bende Son Durum: Servis Bekliyorum, Gözlerim Kapalı?
Not 3: Wattpad hesabımı ya da Instagram hesabımı @dem.irem takip ediyor musunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TENİMDEKİ İMZA (İMZA SERİSİ #1)
RomanceO, Ateş'ti. Bense, ortalığı Ateş'e veren kızdım. Canlı canlı yanmamız kaçınılmaz, sakınılamaz ve men edilemezdi. NOT: TENİMDEKİ İMZA'YI OKUMAK İÇİN RUHUMDAKİ İMZA'YI OKUMANIZ GEREKMEZ.