Yazar notu: Selam!
Kendime not; bu bölümü 4 Temmuz 2020 tarihinde, saat 21.05'te paylaştım. Sizler de okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazabilirsiniz.
Hepinize iyi okumalar.
*
BÖLÜM 13
Geri çekilip eserime baktım. Suratı, aldığı sert darbelerin etkisiyle şişmiş ve kızarmıştı, burnundan çıkan garip seslere bakılırsa nefes almakta zorluk çekiyordu. Ayrıca burnu kanıyordu, akan kan o kadar sık ve yoğundu ki bir küveti rahatlıkla doldurabilirdi.
Onun bu halde görmek, deminden beri çektiğim bütün o eziyetin karşılığını aldığımı hissetmemi sağladı. Belki de onun bu haline acımam gerekirdi. Ama acımıyordum. Bana sorarsanız, bu kansız bu durumda olmayı sonuna kadar hak ediyordu.
Aniden, nereden çıktığını bile anlamadığım iri kıyım güvenlik görevlileri yanımda belirdi ve kollarıma yapıştı.
"Manyak karı!" dedi Serdar olacak şerefsiz, sesi burnu tıkalıymış gibi çıkmıştı. Konuşurken suratı istemsizce gerildiği için canı acıyordu ve bu açık bir biçimde yüz hatlarına yansıyordu.
"Kırmızı sana yakıştı doğrusu," dedim pişkince sırıtarak.
Bu onu iyice çileden çıkardı, hışımla oturduğu yerden kalktı ve birkaç büyük adımda karşıma dikildi. Ben daha neler olduğunu anlayamadan, elini kaldırdı ve suratıma okkalı bir tokat indirdi. Tenin tene çarpma sesi odanın duvarlarında yankılanırken, tokadın şiddetiyle başım yana doğru savruldu. Yüzümün yarısından fazlasını kaplayan ve geçen her saniye katlanarak artan o yanma hissinden, yanağımda beş parmağının da izinin çıktığına emin olmuştum.
Canım acıyordu, hem de çok. Fakat bu herife benim canımı acıtabildiğini bilmenin keyfini yaşatmayacaktım. Bu yüzden en iyi bildiğim şeyi yaptım; acıyı göğüsledim.
Yanağımdaki sızıyı görmezden gelerek, suratıma sahte -ama dışarıdan görenlerin gerçek sanacağı- bir sırıtış yerleştirdim. "Elinden gelenin en iyisi bu mu?" dedim alaycı bir ses tonuyla. "Beş yaşındaki çocuk bile senden daha sert vurur."
"Götürün şu orospuyu gözümün önünden!" diye sinirle bağırdı.
Güvenlik görevlileri, efendilerinin ağzından çıkan her sözü eksiksiz bir biçimde yerine getiren hizmetkârlar gibi, başlarını mekanik hareketlerle aşağı yukarı salladılar. Hemen ardından da beni çıkışa doğru sürüklemeye başladılar.
Çok geçmeden, müşterilerin meraklı bakışları eşliğinde mekândan kapı dışarı edildim.
**
Otobüse binip eve döndüğümde yanağım sızlıyordu. Düzeltiyorum; zonkluyordu. Herif cidden sert vurmuştu. Elimin tersini yanağıma değdirdiğimde tenim cayır cayır yanıyordu. Ama canım ne kadar yanarsa yansın, o herifin domates gibi olup kanayan burnunu aklıma getiriyordum ve bu acıyı biraz da olsa hafifletiyordu.
Buz koymanın yanma hissini azaltacağını umarak koridora çıktım ve mutfağa doğru adımladım. Ben tam mutfağa girerken Sarp da elindeki tostu ısırarak dışarı çıktığında az kalsın birbirimize çarpacaktık, yarım adım belki daha az bir mesafe kala durabildik. Kapı ağzında karşı karşıyaydık. Her ne kadar bedenlerimiz çarpışmasa da gözlerimiz çarpıştı. Kahverengileri yeşillerime öyle bir çarptı ki gözbebeklerimin çarpmanın şiddetiyle içe doğru çökmesinden endişelendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TENİMDEKİ İMZA (İMZA SERİSİ #1)
RomanceO, Ateş'ti. Bense, ortalığı Ateş'e veren kızdım. Canlı canlı yanmamız kaçınılmaz, sakınılamaz ve men edilemezdi. NOT: TENİMDEKİ İMZA'YI OKUMAK İÇİN RUHUMDAKİ İMZA'YI OKUMANIZ GEREKMEZ.