1.8

425K 14K 2.2K
                                    


BÖLÜM 18


Nihayetinde Kubilay, "Ben... Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum," diyerek aramızda süregelen sessizliği bozdu.

Konuşmasını bitirmediğini, daha söyleyecek şeylerinin olduğunu sezdiğim için konuşmadan bekledim. Gerekirse sabaha kadar, çıtımı dahi çıkarmadan beklerdim. Çünkü bu konuşmayı yapmanın onun için ne kadar zor olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Onu anlıyordum.

"Alya ne olur kimseye söyleme," dedi yalvarırcasına. "Ne istersen yaparım. Yeter ki kimse bilmesin... Bunu kimse duymamalı. Bu duyulursa benim hayatım biter, anlıyor musun? Ben... Biterim." Korkusunun kokusunu alabiliyordum; bedeninden dışarı sızıyor, burun deliklerimin içine doluyordu. Dilimi dışarı çıkartsam tadını alabileceğim kadar yoğun bir kokuydu.

Elimden gelen en yumuşak sesle, "Bu konuda endişelenme," dedim. Teskin etmeye çalıştım. "Sözüm senin için ne kadar güvenilirdir bilmiyorum ama sana söz veriyorum, gördüklerimden kimseye bahsetmeyeceğim. Hepsi aramızda kalacak."

Kubilay'ın içindeki endişe yerini rahatlamaya bırakırken, dudaklarının arasından derin bir nefes verdi; tüm bedeni gevşemişti.

Kubilay yakın zamanda konuşmayacak gibi göründüğü için duruma el atmaya karar verdim: "Ne zaman anladın?" Sesimde biraz tutukluk vardı, bu Kubilay'ın nasıl tepki vereceğini kestiremememden kaynaklıydı.

"Aslında kendimi bildim bileli farkındaydım; o küçük aklımla bile çevremdeki diğer erkekler gibi olmadığımı biliyordum. Ama bunu kendime itiraf etmem zaman aldı." Elini kaldırıp yanağının biraz üzerindeki '21' dövmesine götürdü ve işaret parmağıyla üzerine iki defa vurdu. "Yirmi birinci yaş günümde, kimlik bunalımıma bir son verdim. O gün ne olduğumu kabullendim, onu benimsedim."

Bu yaşıma kadar sayamayacağım kadar çok dövme görmüş ve bir o kadar da dövme hikâyesi dinlemişimdir. Hatırlıyorum da... Bir keresinde, şimdi adını anımsayamadığım bir barda bir adamla tanışmıştım. Rock şarkıcılarını andıran, otuzlu yaşlarında bir adamdı. Vücudu resmen dövme cennetiydi. Fakat benim en çok ilgimi çeken bileğinin iç tarafındaki dövme olmuştu; birbirinin aynısı iki çiçek, biri pembe diğeri de mavi renkteydi. Bana fazlasıyla anlamsız gelmişti. Fakat daha sonra laf lafı açmıştı ve bana, karısının ikiz bebek beklerken düşük yaptığını ve bunun üzerine karısıyla birlikte bu dövmeleri yaptırdıklarını anlatmıştı. Dövmenin hikâyesini dinledikten sonra, ona bambaşka bir gözle bakmaya başlamıştım.

Kubilay'ın dövmesinde de böyle olmuştu.

"Benden ve şu çocuktan başka kim ya da kimler biliyor?" dedim biraz çekinerek.

"İkinizden başka mı? Kimse," dediğinde -istemeden de olsa- ortak olduğum bu sırrın ağırlığı altında ezileceğimi sandım bir an.

"Neden ailene söylemedin? Ya da bizim çocuklara?" diye sordum. Çok fazla soru sorduğumun farkındaydım. Fakat ne zaman kendi kendime 'Bu son sorum olacak ve sonrasında çenemi kapayacağım' desem başka sorular düşüyordu aklımın kuytularına.

"Anlamazlardı ki..." derken sesi alçalıp fısıltıdan biraz daha yüksek çıkmıştı. "Yanlış anlama, onları suçluyor falan değilim. Onların yerinde ben olsam, muhtemelen ben de anlamazdım. Garipserdim."

"Denemeden bilemezsin," dedim.

"Denemedim mi sanıyorsun?" diye parladı anlık bir öfkeyle ama bana değildi öfkesi. "Denedim! O kadar çok denedim ki... Ama yapamadım. Ne zaman o kelimeler dilimin ucuna kadar gelse... Sikeyim, yapamadım işte!" Sesli bir şekilde burnunu çekti. Gözlerine yaşlar doluşmuştu. Başını öne eğerek ıslanan gözlerini tişörtünün omzuna sildi. "Korktum... Hâlâ da korkuyorum," diye itiraf ederken hâlâ başını yerden kaldırmamıştı, ama gözünün kenarından bir damla yaşın süzüldüğüne tanık olmuştum. "İnsanlar hayatı sadece siyah ve beyaz olarak görüyorlar. Ortası yok onlar için; gri yok. Dolayısıyla benim gibilere hiç şans tanımıyorlar... Eleştiriyor, yargılıyor, dışlıyorlar... Onlardan biri olmaya zorluyorlar; 'siyah' ya da 'beyaz' olmaya. Sürüye ayak uydurmaya. Ama ben ne sürüye ayak uydurmaya hazırım, ne de sürüden kopmaya. Anlatabildim mi? Kısacası... Araftayım." Son kelimeler dudaklarından zorlukla döküldü, çünkü bir hıçkırık göğsünde, boğazında düğümlenmişti. Konuşmayı bitirdiğinde hıçkırıkların esiri olmuştu, artık gözyaşları tek tek değil topluca yanaklarına doğru akın ediyordu.

TENİMDEKİ İMZA (İMZA SERİSİ #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin