Not: Bu bölümden nefret ediyorum.
*
Kulağımda Jane'in ilk çığlıkları vardı.
Üç kiloluk bir bedenden nasıl böyle ses çıkabildiğinin şokunu yaşamış, yarı baygın gözlerimle onu görebilmek için çabalamıştım. Mücadeleci ruhunu doğduğu ilk gün haykırmıştı Jane. Bir bebeğin yaşama duyduğu istek, ilk ağladığında sıktığı yumruklarının içinde gizliydi. O minik yumruklarıyla vurmuştu göğsüme, bana olan sevgisini ve nefretini haykırmıştı hıçkırıklarının arasında; ben babamın kızıyım demişti.
Belki de benden hayatının sonuna kadar nefret edecekti. Şayet öyle olursa, ona neden diye sorabilir miydim? Çocuklarıma hiç vefasızlıkları için sitem edebileceğim kadar iyi bir anne olabildim mi merak ederdim. Kızmaya çekinir, bağırmaktan kaçınır, hayır derken utanırdım. Tüm neşelerini çaldığım iki çocuktu onlar; tek başıma asla onlara yetemeyeceğimi bilerek yalnızlığımla ve kibrimle hayata meydan okumuştum.
Bu gece beni hiçbir şey sakinleştirmiyordu. On sene öncesine göre çok daha mantıklı bir kadındım ama hala tüm organlarım kalbime köleydi. Anılarıma sarılmıştım. Düğün bahçesi insanlarla dolup gülücüklerle taşmaya başlayınca zihnimde Zayn'le olan sade düğünümüz canlanıyor, bana sanki yüzyıllar önce yaşanmış bir anı gibi uzak görünüyordu.
Gözlerimi etrafta ve ailemde gezdirerek rahatlamaya çalıştım. Bahçe beyaz ışıklandırmalarla aydınlatılmış, beyaz örtülü yuvarlak masalarla dekore edilmişti. Gelin ve damadın masası bahçenin en başında duruyordu ve dikkat çeken tek şey de onlardı. Ollie kıyafetlerinin içine girebilmek için biraz zayıflamış, göbeğini eritmişti ve gri takım elbisesinin içinde harika görünüyordu. Carmen ise her zaman şahane görünen, göz alıcı bir kadındı. Gelinlik onu çok daha üst bir seviyeye taşımış, bir çocuk doğurmuş olmanın ya da yaşının tüm izlerini silmişti. Jane'in dediğine göre, bir prenses gibi görünüyordu.
Jane. İsmi hafızamda canlanınca gözlerim onu aradı. Onun için bulduğum sandalyelerden birinde oturmuş, bahçenin köşesinden olan biteni izliyordu. Tüm gece gözüm üzerinde olsa da ayağa kalktığını, çocuklarla oynadığını hiç görmemiştim. Ona ne zaman baksam ya saçlarını düzeltiyor, ya elbisesinin etekleriyle oynuyor ya da süper derecede gergin görünüyordu. Birkaç sefer yanına gitmeyi denediğimde ve servis edilen yiyeceklerden götürdüğümde bana hayır bile dememiş, her seferinde başını iki yana sallamakla yetinmişti.
Babasıyla çok fazla görüşmek istediğini biliyordum ama bu geceye kadar kendi de buna hazır olup olmadığını hiç gerçekten, ciddi şekilde sorgulamamıştı. İşte bu yüzden kendimden nefret ediyordum. Neden benim çocuğum babasıyla tanışmak zorundaydı ki? Onu bir içgüdüyle biliyor olmalı, bebekliğinde onun kokusuyla uyumalı, büyüdüğünde de hayatını ona sadık ve aşık şekilde yaşamaya devam etmeliydi.
Bunun iç muhasebesini çok kez yapmıştım. Hiçbir günah çıkarma ruhuma dolanan şeytanın ayak izlerini silemezdi. Keşke bir çarmıha gerilseydim, belki vücuduma çivileri Jane çakardı.
Gözlerim bahçede Jake'i aradı. Benimle uyumlu olmak için beyaz gömleğinin üzerine siyah bir takım elbise çekmiş, saçlarını özenle yana yatırmıştı. Masaların birinde dirseğini yaslamış gülerek hoş bir kızla konuşuyordu. O kadar çok gülüyorlardı ki onun keyfini bozmak istemedim.Sadece bahçenin bir kenarında durmuş, titreyen bacaklarımla etrafı izliyordum. Sürekli saate bakmamak için inatla kolumu karnımın üzerinden çekmiyor, bakışlarımı eğmiyordum. Onu beklemek işkenceydi. Burada olacağını söylemişti ve her şeye, on seneye rağmen Zayn'e güveniyordum. Belki birazdan burada olurdu, belki gecenin sonunda gelirdi. Onu beklemek yerine kafamı dağıtmalı, kardeşimin eğlencesine ortak olmalıydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
weapons and traumas 2 || zm
FanficWEAPONS AND TRAUMAS 2. KİTABIDIR! "Lives in dreams and self-told lies, She saw world through jaded eyes. What can she do? It's her life."