Londra'nın sabahları beni ürkütüyordu. Sanki gün aydıktan saatler sonra bile güneş hiç çıkmayacak gibi hissederdim. Sanki ben bu şehirde olduğum hiçbir zaman günlerden yaz olmuyordu. Bir bakıma iyi bir şeydi bu, aynı bu sabah olduğu gibi gözlerime ışık vurmadan, adeta karanlığın içinde huzurla uyanmıştım. Yanım boştu, komodinin üzerindeki saat onu gösteriyordu ve kimse beni uyandırmamıştı.
Kimse beni uyandırmamıştı. Bu gözüme imkansız görünüyordu. Zayn gelmeden önce her on dakikada bir ateşime bakan Jake, sürekli bir şeylere mızırdandığı için yan odadan sesi gelen Jane, bir şey istiyor muyum diye uğrayıp duran babam, hepsi bir anda suskunluk yemini etmediklerine göre, yanımdan kalkıp giden Zayn'i hissetmediğime göre sanırım bugün uyanamayan ben olmuştum. Hiçbir şey duyduğumu hatırlamıyordum. Sanki kaslarım yüzyıllardır bu yatakta yatıyorum gibi ağrıyordu.
Zayn'i sabah yanımda görmeyi beklemediğim için hiç hayal kırıklığına uğramamıştım ama oda olduğundan soğuk gelmişti. Yorganı üzerimden atınca ilk iş ayağıma yün çoraplarımı geçirip kalın, yeşil hırkamı üzerime aldım. Yere kadar uzandığı için bir yorgana sarılmışım gibi hissettiriyor ve beni rahatlatıyordu. Topladığım saçlarımdan tokayı söküp kulaklarımı ısıtmasını sağlayacak şekilde saçlarımı iki yana ayırdım, parmaklarımla birkaç kez taradım ve kollarımı birbirine sarıp aşağıya indim.
Herkesi salonda bulurum diye ümit ediyordum ama alt katta hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Kahvaltının hala masada durup durmadığını kontrol etmek için mutfağa bakındım, hiçbir şey bulamayınca son çare üst kata yönelip Jake'in kapısını tıkladım. Eğer kulaklığını takmışsa beni duyması imkansızdı ama şansımı denemek istiyordum. "Jake?"
Hiç ses gelmeyince kapıyı hafifçe araladım. İçerisi boştu. Adımlarımı banyoya yönlendirip birkaç kez kapıya vurdum, orada da kimseyi bulamayınca telaş, soğuktan beslenip insan vücuduna sızan ruh gibi bedenimde yer buldu. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak babamın odasına doğru atıldım, kapıyı çalmadan içeri girdim ve kimseyi bulamadım. Elim telefonuma gitti. İlk önce babamın numarasını tuşladım ama kimse çıkmadı, bende son çare Zayn'i aradım.
Telaş yapmam gereken hiçbir şey olmadığını biliyordum. Büyük ihtimal hep beraber kahvaltıya gitmişlerdi. Hatta belki bahçede zaman geçiriyorlardı. Telefon üçüncü kez çalarken perdeyi aralayıp dışarı göz attım ama kimseyi göremediğim gibi, Zayn'in arabasını da göremedim. Korkudan ağlamak üzereydim ki telefondan güçlü bir ses yükseldi. "Evet?"
"Zayn, hey, merhaba. Ben Alexa. Çocuklar senin yanında mı diye merak ettim de. Sanırım dün onlarla vakit geçireceğini söylemiştin, öyle değil mi? Onlar yanında mı?"
Öyle güçlü nefesler alıyor ve öyle bağırarak konuşuyordum ki bir aptal gibi hissedip kendimi zorlayarak oturdum, nefeslerimi sabitlemeye çalıştım ve konuşmayı denemeden ondan gelecek yanıt için bekledim. Bir aptal gibi davranıyordum. Zayn de bunu fark etmişti. "Çocuklar benimle," diye mırıldandı umursamazca. "Biraz benimle kalacaklar."
"Pekala, ımm..." Gözlerimi kapayıp dinlendim. "Onları akşam yemeğine yetiştirebilir misin?"
"Hayır Alexa, demek istediğim, biraz benimle kalacaklar. Benim evimde. Anlıyor musun?"
"Hayır anlamıyorum." Tekrar oturduğum yerden kalktım. Sakin kalamıyordum. Sesinde beni huzursuz eden, kalbimi deli gibi attıran iğrenç bir tını vardı. Pekala, bir gece beraber uyumuştuk ve sonra birbirimizden nefret etme oyununa devam mı ediyorduk? Bunu yapmak istiyorsa neden çocukları oyunumuza alet ediyordu? "Zayn bak, dün bunları konuştuk. Yarına bir uçak bileti alacağım ve bu gece seninle kalmaları konusunda ısrar ediyorsan bile, onları sabah erkenden getirmelisin. Tekrar aynı şeyleri konuşmak zorunda mıyız cidden?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
weapons and traumas 2 || zm
Hayran KurguWEAPONS AND TRAUMAS 2. KİTABIDIR! "Lives in dreams and self-told lies, She saw world through jaded eyes. What can she do? It's her life."