Medyaya bıraktığım şarkıları özel olarak çeviri videolarıyla koyacağım artık. Bölüme başlamadan önce bakmak isterseniz iyi olur.
*
Uzun yıllar önce huzur, karıştırdığım sözlüklerden hatırımda kalan bir kelimeden fazlası değildi. Oysa şimdi huzuru kucaklayabiliyordum. Kollarımda uyutabiliyordum. Dünyanın en kötü gününü ardımızda bıraktığımızda bile, huzurun kolları arasında mayışabiliyordum.
Tanrı çocuklarımı bana hediye olarak vermişti. Varlığımın tek sebebini minik avuçları içinde kızım tutuyordu. Bir toprak gibi onları korumaya çalışırken defalarca kez yara almış, bu yaralarla bir vatansever gibi gurur duymuştum. Yaşamanın bu anlamsız ve saçmalıktan ibaret zorunluluğunu bir tek onlar yanımdayken anlamlandırabiliyor, yarın için bir neden bulabiliyordum.
Ruth'un eski odasında, tek kişilik yatağında uzanıyorduk. Odadaki karanlığı sarı bir gece lambası ikiye yarıyordu. Kollarımda kıvrılan Jane'in düzene girmiş soluklarından başka bir şey duyamıyordum. Uykunun sesi kulağa huzur dolu bir şarkı gibi geliyordu. Bende mayışmıştım, kapalı gözlerimin ardından kendimi uykuya teslim etmek üzereydim ki komidinin üzerinde duran telefonumdan kulak çınlatan bir mesaj sesi yükseldi.
Jane'i yavaşça yatağın üzerine bırakıp üzerini ince bir battaniye ile örttüm. Terden ıslanan saçlarını hafifçe geri taradığımda rahatsız olarak birkaç mırıltı çıkardı. Bilerek gece lambasını kapatmadım, yanında telefonun ışığını ve sesini açmamak için odanın kapısını sessizce açarak kendimi dışarı attım.
Onu yakaladıktan sonra uzun süre, neredeyse bilincini kaybedene kadar tek yaptığı çığlık atmak olmuştu. Ağlamıyor ya da benimle kavga etmiyordu. Jake onu benden alıp arabaya götürdüğünde kolları arasına hapsetmiş, birkaç dakika sonra yorgunlukla ağabeyinin kollarında uyuya kaldığında eve gelmiştik. Ollie ve Carmen kendi evlerine gidecekleri için düğündeki kimseyi rahatsız edip haber vermemiştik, yalnızca babama özet geçen kısa bir mesaj atıp eve dönmüştüm. Düğün bittiğinde o da aramıza katılmıştı.
İğrenç bir geceydi. Canımın uzun zamandır bu denli yandığını hiç hatırlamıyordum. Söz konusu çocuklarım olduğunda tüm acılar katlanarak büyüyordu. Onlara en ufak bir üzüntü uğramasından ise, kendim mahvolmayı tercih ederdim.
Kendimi koridora bırakınca güçlü ışık gözlerimi rahatsız etti. Sırtımı kapıya verip telefonu çıkardım. Zayn aşağıda beklediğine dair bir mesaj bırakmıştı. Okuduğum vakit göğsüm gergince çarpmaya başladı ama soluklarımı kontrol edip, seslerin yükseldiği banyo kapısına bakındım. Jake kafasında bir havluyla çıkıp benimle göz göze geldi.
O da yorulmuştu. Öfkesini kontrol edememek onu yoruyordu. Kardeşinin, annesinin acı çektiğini görmek onu yoruyordu. Öfke dışında duygularını dışarı atamadığı için çoğu zaman hep içine atan, içine patlayan bir çocuktu; bu da onu çok acı çekmiş bir yetişkine dönüştürüyordu. Onu koruyamıyordum.
Yalın ayaklarıyla parkenin üzerinde izler bırakarak bana doğru yürüdü. Üzerine pijamalarını geçirmişti. Karşımda durup, banyoda kızaran gözleriyle yalvarır gibi suratıma bakınca uzanıp kollarımı boynuna doladım, ardından şakağına bir öpücük bıraktım.
"Özür dilerim," diye mırıldandı aceleyle. Tüm o krizden pişmandı ama benim aklımda hep bir başka şey dolanıyordu.
"Sana sırtımı yasladığım için özür dilerim Jake." Kafasını biraz geri çekip kaşlarını çatarak bana baktı. "Her şeyi idare edebilirim gibi geliyor ama söz konusu sen olduğunda, asla ama asla üzgün olmana dayanamıyorum. Acı çekmene dayanamıyorum. Sürekli senden güçlü olmanı isteyerek sana eziyet ediyorum, öyle değil mi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/202999894-288-k983089.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weapons and traumas 2 || zm
FanficWEAPONS AND TRAUMAS 2. KİTABIDIR! "Lives in dreams and self-told lies, She saw world through jaded eyes. What can she do? It's her life."