Yorum ve vote atmayı unutmayın 🌙☀
"Gerçekten kontratı okumayacak mısınız?"
"Gerek yok."
Yüzüme anlamsız bakışlar atan ev sahibini görmezden gelerek imzalamam gereken yeri imzaladım. Üç yıldır boş olan evinin biri tarafından tutulması hoşuna gitmiş olacak ki yüzündeki kocaman gülümsemeyle elini uzattı.
"O zaman hayırlı olsun."
Büyük bir tereddütle uzattığı eli sıkarken okumamakla belki de yanlış yaptığımı biliyordum. Ama neden okumamı da istediğini de biliyordum. Adamın üç yıldır tutulmayan evi, üç yıl önceki bulunamayan bir katilin kurbanlarından birinin eviydi. Ceset evde bulunmuştu. O günden beri evde bir hayalet olduğunun dedikoduları geziyordu.
Ama bilmedikleri bir şey vardı.
Küçüklüğümden beri sorunum haline gelen hayaletleri görme yeteneğim eve gittiğimde içinde bir hayalet olmadığını da teyit etmiş ve evi tutmamam için herkesin ortaya attığı nedeni tekmeyle savurmuştu. Sıktığım eli geri çeken ev sahibimin utana sıkıla sorduğu soru beni güldürmüştü.
"Eee... Ş-Şey hayalet avcısı falan mısınız?"
Kahkahamı tutmak için verdiğim çaba kıpkırmızı bir surat olarak geri dönmüştü bana. İşaret parmağımı dudaklarıma bastırarak konuştum.
"Şşşt... Bu gizli kimliğim. Kimseye söylememelisiniz."
Zaten yüzüne oranla büyük olan gözlerini iyice büyütmüştü bana bakarak.
"Buraya evinizdeki hayaleti avlamaya geldim. Ama bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor. Umarım aramızda kalır."
"T-Tabi aramızda kalacak."
Ufak bir tebessüm kondurdum yüzüme. Artık benim olan evimden kısa bir süreliğine çıkmak üzereydim ki sesi beni durdurmuştu.
"San Bey, anahtarınızı unutunuz efendim."
°
Kamyondan indirdiğim son kutuyu da evime taşırken mahalle sakinlerinin fısıldamasını duyabiliyordum.
"Hayaletli bir eve taşınmak mı? Delirmiş olmalı."
Dudaklarım istemsizce kıvrılırken açık olan bahçe kapısından içeri girip ayağımla kapıyı kapanması için ittirdim.
Delirmiş miydim? Belki de.
Evde hayalet var mıydı? Belki de.
Ama ikisi de benim için sorun değildi. Delirmiş olduğumu söylen insanlar o kadar fazlaydı ki saymayı bırakmıştım. Bana göre herkes deliydi. Evimin kapısından da geçtiğimde elimdeki koliyi oturma odasına bırakıp kapıyı kapattım. İlk önce hangi koliden başlasam diye düşünürken eşyalarımın az olmasına şükrettim. Liseden beri ailemden uzakta yaşıyordum. Lise ve üniversitedeyken yurtta kalmış, üniversite de bitince evsiz kalmıştım. Yayınevinin birinde çevirmenlik yapıyor, kendi paramı kendim kazanıyordum. Yurttaki son zamanlarımı ev bulmakla geçirmiş, dedikodular yüzünden bir hayli düşük olan kirası olan bu evi bulmuştum.Hayaletler benim için sorun değildi. Onları gördüğümü bilmemeleri için elimden geleni yapıyordum.Sorun onları gördüğümü öğrendiklerinde ortaya çıkıyordu çünkü. Hâlâ yaşayan aileleri ile görüşmek istiyorlar, bunu yapamayacağımı söylediğimde ise başıma bela açıyorlardı.Bende onları görmezden gelmeyi öğrenmiştim. Çünkü bana sadece ayak bağı oluyorlardı. Onlarla konuşurken etraftaki bakışlar, fısıldamalar ve alaylar da beni bıktırmıştı. Sadece normal insan gibi yaşamaya çalışan normal bir gençtim işte.
°
Yorgunlukla kendimi yatağa atarken bu kadar işi bir günde bitirmenin sevinci vardı üzerimde. Eğer Seonghwa temizlik işine yardım etmeseydi yapamayacağımı biliyordum. İçimden bütün minnetlerimi sunarken, göz kapaklarım kendiliğinden kapanmaya başlamıştı bile. Kulaklarımı annemin bana küçükken söylediği ninni doldururken rüya gördüğümden oldukça emindim. Ses daha da yakından gelince titrediğimi hissettim. Kesinlikle rüya görmüyordum.
Gözlerimi yavaşça aralarken üstüme eğilmiş yüzün dikkatlice bana baktığını farkettim. Bir hayaletti. Gözlerine bakmamak için direnirken doğrularak bedenimin içinden geçmesini sağladım. Tüylerim diken diken olurken onu gördüğümü belli etmemekte kararlıydım. Bir erkekti. Sarı saçları dalgalanmış iki yana ayrılıyordu. Ten rengi ne esmer ne de buğdaydı.
Güzeldi.
Sadece güzel.
Kendini bana göstermeye çalışır gibi bir hali vardı. Önüme geçip elini sallarken ona bakmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Beni duyabiliyor musun?"
Hayır seni duyamıyorum.Sanki onun yüzünden kalkmamış gibi mutfağa ilerleyip bir bardak su aldım. İşkillenmesini istemiyordum. Daha önce eve bakmaya geldiğimde de sabah ev sahibi ile buluştuğumda da temizlik yaparken de ortalıkta yoktu. Nereden çıkmıştı bu şimdi? Odama döndüğümde ise yatağımın ucunda oturuyordu. Kalkmaya da niyeti yok gibi görünüyordu.
O orada otururken yatamazdım. Elbette ayağım sanki o orada yokmuş gibi istediği şekilde hareket edecekti ama siz uyurken, ayağınızın ucunda birinin oturması elbette rahatsız ediciydi. Hele ki o kişi hayaletse. Oturma odasındaki koltukta yatabilirdim. Televizyon izlerken uyuyakalmış görüntüsü verirdi hem. Sadece yastığımı almam yeterliydi. Gidip televizyonu açacak ve uyuyacaktım. Tabi sabaha kadar çalışan televizyon yüzünden elektrik faturası bana girecekti ama sadece bugünlük yapacaktım. Yani umarım. Yastığımı alıp oturma odasına yürüdüm. Elimdekini rastgele koltuğa fırlatırken televizyonu açmaya çalıştım.
"Tanrım! Televizyon izlemeyi özlemişim."
Duyduğum ses beni ürkütürken belli etmemeye çalıştım.Koltuğa yatarken tek istediğim uyumaktı. Ama kulağıma fısıldayan ses buna engel olmuştu.
"Beni duyabildiğini ve görebildiğini biliyorum. Bir hayalet avcısı olduğunu da. İşini yap ve beni bu iğrenç dünyadan gönder Choi San."
🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can you hear me? | woosan
Fanfiction"Beni duyabildiğini ve görebildiğini biliyorum. Bir hayalet avcısı olduğunu da. İşini yap ve beni bu iğrenç dünyadan gönder Choi San." #angstbutnotangst Tamamlandı.