Kolumda uyuduğunu bildiğim Wooyoung'dan hıçkırık sesi geldiğinde gözlerimi aralamam uzun sürmemişti. Kafamı çevirip ona baktığımda hala uyuyor olmasına rağmen bir yandan da ağlıyordu. Acaba bugün hangi anısını görüyordu? Her zaman yaptığım gibi elimi saçlarına daldırıp sevmeye başladım. Bir yandan da sakinleşmesi için konuşuyordum.
"Ağlama Wooyoung ben buradayım..."
Ağlayan insanları sakinleştirmede pek de iyi olduğum söylenemezdi ama bu cümleyi Wooyoung'a ne zaman söylesem ağlaması kesilirdi. Bugün ise hiç de azalmamış sanki beni duymuyormuş gibi daha da şiddetlenmişti.
"Lütfen yapma... Lütfen."
Fısıltıyla söylediği cümleler beynime hangi anısını gördüğü konusunda bilgi vermiş gibiydi. Sona bu kadar yaklaştığımız canımı yakarken ellerimi Wooyoung'un omuzlarına koyup sarsmaya başladım.
"Lütfen uyan."
Birkaç saniye sonra gözlerini araladığında gözünden akan yaş yastığa doğru yol aldı. Beni görmüyormuş gibi duvara sabitlenmişti bakışları. Diğer göz yaşını izleyen yeni bir damla daha eklendiğinde kollarımı Wooyoung'a sardım. Diyeceğim hiçbir şey onu rahatlatmayacaktı. Yine de kendimi bir şeyler söylemek için zorladım.
"Wooyoung, bana bak."
Kollarımı ondan çekip gözlerine baktım beni fark etmesi için. Birkaç saniye sonra kızarmış gözlerini bana çevirdi. Hiçbir tepki vermemesi beni oldukça korkutuyordu. Alnından düşen birkaç parça saç tutamını parmaklarımın arasından geçirerek arkaya doğru attırdım. Bir şeyler söylemek istermiş gibi araladığı dudakları titremeye başladığında elimi yanaklarına koydum. Daha fazla ağlamamalıydı.
"Şş... Anlatmana gerek yok Wooyoung. Sadece yanındayım ve her şey geride kaldı, bunu bilmen yeterli."
Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı ve omzumdan yavaşça ittirip yatağa uzanmamı sağladı. Hala çıplak olan bedenlerimizi umursamadan göğsüme kafasını koyduktan sonra kolları bedenimi iki yandan sardı. Yüzünü bu şekilde göremiyordum ama ağladığını göğsümü ıslatan göz yaşlarından biliyordum.
O gün sadece o şekilde uzanmıştık. Günler geçtikte Wooyoung uyandığı her sabah daha da kötüleşiyordu. Tecavüze uğradıktan sonra nasıl delirdiğini, öldürdüğü insanların ölmeden önceki son yalvarışlarını, günlüğe yazdığı anılarını ve Mingi'ye gönderdiği mektuplardan ağlayarak bahsetti her sabah. Hiçbir şey yapamıyordum. Onu sakinleştiremiyor ya da rüyaları görmesini engelleyemiyordum. Ve bir gün ertelemeye çalıştığım anısını gördü. Kendi intiharını.
◇
Birkaç polise ve psikologa daha Mingi'yi neden öldürdüğümü bahsettikten sonra beni bir duvarı ful aynadan oluşan odada yalnız bıraktılar. Bileğime takılmış kelepçeyi umursamadan tırnaklarımın arası kan dolmuş ellerime baktım. Kulaklarımı varlığını küçüklüğümden beri reddettiğim ama asla kurtulamadığım ses doldurduğunda ona çevirdim kafamı. Odanın bir köşesinde sırtını duvara yaslamış beni izliyordu.
"Seni deliler hastanesine kapatacaklar biliyorsun değil mi?"
Yüzünde oluşan sırıtma benim de gülmeme neden olmuştu. Genelde onu duymuyor ve görmüyor gibi yaptığım için ona bakarak gülmemi beklemiyordu.
"Hadi ama San. Yıllardır beni görmeni bekliyordum. Bula bula tutuklandıktan ve az sonra deliler hastanesine koyulacağın günü mü buldun? Özgür ve dışarıda olduğun zamanlar oldukça eğleneceğimize bahse girerdim."
"Seni doğduğum günden beri görüyordum."
"Biliyordum! Beni gördüğünü biliyordum! Mingi'yi öldürdükten sonra intihar edeceğinde sana yapmamanı söylediğim zaman beni duyduğunu biliyordum!"
Tepkisi beni biraz daha güldürdü. Aynanın arkasından beni izleyenler kendi kendime konuştuğum için deli olduğuma emin olmuşlardı. Ama artık hiçbir şey umrumda değildi. Wooyoung'un günlüğünde istediği şeyi yapmıştım, huzura kavuşmasını sağlamıştım. Mingi'yi öldürmüş ve kendimi ihbar etmiştim. Kaçabilirdim. Wooyoung'un o kadar insanı öldürdükten sonra yaptığı gibi kendimi asabilirdim. Yapmadım. Nedeni beni odanın bir köşesinden izleyen kişiydi elbette. Ne kadar onu görmezlikten gelsem de bana hep yardım etmişti.
"Merdivenlerden düştüğümde Seonghwa'nın kulağına fısıldayan sendin öyle değil mi?"
Yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.
"Tabi ki de bendim. Fısıldayan kişiyi Wooyoung sandığında ne kadar bozulduğumu tahmin bile edemezsin. O basit bir hayaletti ben ise daha iyisi."
Sanki kollarında çok fazla kas varmış gibi kaslarını sıktığında gözlerimi devirdim.
"Yıllardır benimlesin ama adını bile bilmiyorum."
Elleriyle saçını düzeltikten sonra asla yüzünden indirmediği gülümsemesiyle konuştu.
"Yeosang. Adım Yeosang."
🌈
Öncelikle merhaba 🙋Şimdi size bu final gibi gelebilir ama final değil. Final bir sonraki bölüm olacak. Bu yüzden sizden bir isteğim var.
Bir sonraki bölüm için bazı soruları yanıtlamayı planlıyorum. Yani neden Yeosang'ın San'ın küçüklüğünden beri yanında olduğunu ve neden ona yardım ettiği gibi. Sizden ricamda bana soru sormanız. Kitap ile alakalı her şeyi sorabilirsiniz. Neden burayı böyle yazdın bile olabilir. Lütfen aklınıza gelen her şeyi sorun benim için çok önemli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can you hear me? | woosan
Fanfic"Beni duyabildiğini ve görebildiğini biliyorum. Bir hayalet avcısı olduğunu da. İşini yap ve beni bu iğrenç dünyadan gönder Choi San." #angstbutnotangst Tamamlandı.