Yorum ve vote atmayı unutmayın 🌙☀
Elimdeki kitabı biraz aşağı indirip Wooyoung'a baktım. Koltukta oturmuş, televizyon izliyordu. Son konuşmamızın ardından yaklaşık bir saat geçmişti ve benim o son söylediği cümlede kalmıştı aklım. "Ama bunun için acele etmene gerek yok."'da ne demekti. Bunun için yardım etmiyor muydum ben ona? Bir an önce buradan gidebilmesi için. Ne değişmişti ki acele etmene gerek yok demişti? Gözlerimi Wooyoung'dan çekip tekrar kitaba baktım. Kitap çinceden çevirilidiği için cümleler çok karışıktı ve okuduğumu anlamadığım için aynı cümleyi birkaç kez daha okumam gerekiyordu. Yani tüm dikkatimi buraya vermem lazımdı. Cümleyi anlamak için bir kez daha okurken tüm dikkatimi oraya vermeye çalıştım. Anlayamadığım için sinirlenirken ne ara dibime geldiğini anlayamadığım Wooyoung cümleyi benim için açıkladı.
"Ölen kişinin hayaletinin, öldüğü yerden ayrılamamasının nedeni kendinden bir parçasını orada düşürmesi olabilirmiş."
Yüzümü buruşturup Wooyoung'a bakarken aklımdaki soruyu yönelttim.
"Kendinden bir parça derken? Kanın, derinden bir parça ya da saç telin gibi mi?"
"Bilmiyorum. Bana ait bir eşya da olabilir."
"Umarım öyledir. Çünkü saç telini aramak aylar sürebilir. Hem şimdiye kadar yok olması gerekmiyor muydu? Hani şu doğaya karışma olayı yani."
"Evet bu yüzden bence eşyalarımdan bahsediyor. Ama kötü bir haberim var."
Daha kötü ne olabilirdi ki?
"Eşyalarımın hepsini ev sahibim aileme gönderdi. Yani kaybolan eşyam ne bilmiyorum."
"O zaman aramamız lazım. Elbet burada bir yerdedir."
Eve taşındığım gün her yeri temizlemiştik Seonghwa ile. Dikkatimizi çeken yabancı bir eşya olmamıştı ikimizinde. Yani kaybolan eşyası öylece bulabileceğimiz bir yerde değildi. Ama sırf morali bozulmasın diye bunu söylememiştim.
"Odamdan... Yani odandan başlayalım mı?"
Kafasını aşağı yukarı salladı hızlıca. Koltuktan kalkıp merdivenlere doğru yöneldiğimde Wooyoung'un arkamdan geldiğini biliyordum. Adım sesleri yoktu. Nefes alışverişini duyamazdım çünkü yoktu. Ama bazen onun varlığını hissediyordum. Gerçekten arkamda olmadığını doğrulamak için arkamı döndüğümde bu kadar dibimde olmasını beklemediğimden heyecan yapıp kendi ayağıma takılmıştım. Tutunmak için Wooyoung'un koluna uzandığımda elimin içinden geçmesi ve tutunamamam sonucu merdivenlerden düşmüş ve kafamı vurmuştum. Yere öylece uzanırken Wooyoung'un hızla yanıma gelmeye çalıştığını gördüm.
"İyi misin? Gerçekten özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim."
Kafamdan akan kan saç diplerimden akıp yerle buluşurken ona korkmadığımı, sadece biraz heyecanlandığımı söylemek istemiştim. Ama kararan gözlerim buna engel olmuş süresini bilmediğim bir uykuya sürüklemişti beni.
°
Başıma çöken ağrıyla gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şeyin Wooyoung'un gözleri olmasını beklemiyordum. Ve benim gibi yerde yatıyor oluşunu. Kısık ve anlamayan gözlerle ona bakarken çatallaşmış sesini duydum.
"İyi misin?"
İyi miydim? Kafamda sızlayan bir yara, yeni başlayan migrenim ayrıca sızlayan ayak bileğim ve sırtım vardı. Enkazdan çıkmış gibiydim ama yine de yalan söyledim.
"Evet iyiyim."
Kaşlarını çattı bir süre.
"Yalan söyleme. İyi olmadığını biliyorum."
Gelen gülme isteğimi bastırarak sordum.
"O halde neden soruyorsun?"
"Kendimi avutmam lazım. Yardım edemediğim için kendime kızgınım ama maalesef ki hiç iyi bir yalancı değilsin."
Doğru. Yalan söylemede berbattım. Yalanlarımın ömrü genelde fazla sürmezdi. Ama yine de iflah olmaz bir insan olduğum için yalan söylemeye devam ediyordum. Bu sefer söylediği şeylere karşı yalan söylemeyi geçip doğruyu söyledim.
"Kendini bana yardım edemedim diye üzmene gerek yok. Aptallık yapıp düşmem senin suçun değil Wooyoung. Kendini hırpalama."
Üstün, mükemmel konuşmamdan pek de tatmin olmamış olacak ki yüzündeki ifadeyi bozmadı. Ortamı yumuşatmam gerekiyordu ve bunu beceremiyordum. Şansımı deneyerek bir kez daha konuştum.
"Wooyoung. Hadi ben düştüm de öyle yerde yatıyorum. Peki sen neden yerdesin?"
Gözlerini hızla üzerimden çekerek ayağa kalktı. Gözleri ben hariç her yerde gezerken utandığını anladım. Soluk olan tenini kırmızılıklar süslerken kıskandığımı fark ettim. O güzeldi. Kulaklarımı Wooyoung'un mırıldanması doldururken söylediği şeyi anlamaya çalıştım. Bir şeyler mırıldanmıştı ama duyamamıştım.
"Bir şey mi dedin?"
Bıkkınlıkla nefesini verdi.
"Sen uyurken seni izlemek çok güzel."
Duyduğum şeyle şaşırırken onu daha fazla utandırmamak için ona bakmamaya karar verdim. Yinede bir şeyler söylemem gerekiyordu. Yattığım yerden elimle yerden destek alıp doğrulmaya çalıştım. Yerden ona bakmak zordu. Elime değen ıslaklıkla gözlerimi oraya çevirirken gördüğüm kırmızı sıvı başımı döndürmüştü. İkinci kez bayılmadan önce ona diyebildiğim tek şey adı oldu.
"Wooyoung."
🌈
Alın size wallpaper.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can you hear me? | woosan
Fanfiction"Beni duyabildiğini ve görebildiğini biliyorum. Bir hayalet avcısı olduğunu da. İşini yap ve beni bu iğrenç dünyadan gönder Choi San." #angstbutnotangst Tamamlandı.