Yorum ve vote atmayı unutmayın 🌙☀
Parmaklarım saçların arasında gezinirken ikimizinde aklındaki soru bunun nasıl olduğuydu. Ona dokunabilmek beni korkuturken acaba öldüm mü sorusu aklımı doldurmuştu bile. Yine de sessizlik yemini edilmiş gibi kimse konuşmuyordu. Belki de rüya görüyordum. Eğer öyle bir şeyse uyandığımda kafayı yiyeceğime emindim. Onun saçlarına dokunmak bir süredir hayal ettiğim bir şeydi çünkü. Gerçekleşmişken rüya olması... Beni kesinlikle derinden yaralardı.
Çoktan uyumuş olan Wooyoung'a çevirdiğimde bakışlarımı uykunun bana da yakın olduğunu fark ettim. Gözlerimi kapatıp uykumu karşılarken uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurlu uyuyacağımın farkında değildim.
°
Güneş ışıklarının göz kapaklarımı rahatsız etmesiyle aralamıştım gözlerimi, yeni bir güne. Üstümdeki yorgunluğun kalkmış olması beni sevindirirken gözlerimi ovuşturdum. Tam yataktan kalkacaktım ki beline deyip varlığını fark ettiğim Wooyoung'a döndürdüm gözlerimi. Aklıma dün olanlar dolarken ona dokunabiliyor olmamın arkasındaki sebebi hala bilmediğimi fark ettim. Ölmüş müydüm? Sanmıyorum. O da tekrardan yaşamaya başlayamayacağına göre...
Ne olduğunu anlamam için kitabı okumaya devam etmeliydim. Ne oluyorsa hiç normal hissettirmiyordu bana. Yine de ona dokunmak güzeldi. Hatta öyle ki elimin yüzünde dolaşması bundan hoşlandığımı açık açık gösteriyordu.
Alnındaki elimi yavaşça gözlerini doğru kaydırdım. Göz kapaklarında gezen parmağım kirpiklerine değdiğinde içimde oluşan kıpırtı midemi bulandırıyor gibi hissettiriyordu. Kirpiklerini geçip gözünün altındaki bene değdirdim elimi. Oradan burnuna ve son olarak da dudaklarına. Sanki bir kalemle çiziyormuş gibi dudaklarının etrafında dolaştırdım parmağımı dudağına dokundurmadan. Üst dudağı ve alt dudağını ayıran çizgiye geldiğimde dudağındaki ben dikkatimi çekmişti. Tüm odağım oraya toplanırken eğilip öpmek istemiştim. Bu his sanki Havva'nın yasak elmayı yemek istemesi gibiydi. Öyle ki bende yasaklara yenilmiş ve eğmiştim kendimi ona doğru. Bir yada iki santim vardı aramızda. İki seçeneğim vardı. Uyanıp uyanmamasını umursamadan onu öpmek ya da geri çekilmek. Şu zamana kadar mantıklı karar vermeyi öğrenseydim ikinci seçeneği seçerdim. Ama öğrenmemiştim ve ilk seçeneği seçip kapattım dudaklarımı onunkilere.
Dilimi dudağının üstündeki bende gezdirip tadını almaya çalıştım. Uyanmamasına şaşırdığım Wooyoung'un çoktandır uyanık olduğunu fark ettim o an. Dilini ağzımın içine sokarken mantıklı biri olmadığıma şükredesim gelmişti. İlk seçeneği seçip bu tattan mahrum kalsaydım dünyanın en aptal insanı olurdum belki de.
Onun fark etmediği ama ihtiyacım olan nefesi dudaklarımızı ayırarak karşılamıştım. Kapalı olan gözlerimi araladığımda yaşlı gözleriyle karşılaşmak beni bir hayli kırsa da neden ağladığını bilmemek daha da üzmüştü beni. Canını mı acıtmıştım yoksa bunu yapmak istemediği için mi ağlıyordu? Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeyerek eğildiğim yüzünden çektim kendimi. Sormalı mıydım yoksa anlatmasını mı beklemeliydim? Ya da direk özür mü dileseydim kendime hakim olamadığım için?
"Özür dilerim. Lütfen ağlama."
Boğuk çıkmış sesimle söylediğim cümleyle elinin tersiyle göz yaşlarını silmiş yüzüne minik bir gülümseme kondurup bana bakmıştı.
"Özür dileme. Beni öptüğün için ağlamıyorum."
Aklımdaki sorular gitgide çoğalırken en merak ettiğimi sormuştum.
"Öyleyse neden ağlıyorsun Wooyoung?"
Burnunu çekti konuşmadan önce.
"B-Bir rüya gördüm. Ölmeden önceki hayatımda yaşadığım bir şeyi. Çıkmalıyım. Ne yapıp edip çıkmalıyım bu evden. İyi olup olmadığını görmem lazım."
"Wooyoung anlamıyorum. Kimi görmen lazım?"
"Mingi'yi."
Yüzüne attığım Mingi'nin kim olduğunu sorgulayan bakışlarıma çekinerek cevap verdi.
"Hoşlandığım çocuk."
°
Oturduğum koltukta bir süredir ağrıyan kafamı ovuştururken Wooyoung'un bakışlarının üstümde olduğunu biliyordum. Sabah ki konuşmamızın üstünden saatler geçmişti ama o söylediği son şeye verecek bir cevabım olmadığından susmuş, bir şey söylememiştim. Her insan birinden hoşlanırdı. Sinirli değildim çünkü haddim değildi. Hatta öyle ki Wooyoung'u buradan çıkarmaya çalışacaktım. Mingi'yi görmesini istiyordum. İçinin rahatlamasını istiyordum. Mutlu olsun istiyordum.
Kafamı kaldırıp Wooyoung'a baktım konuşmadan önce.
"Ne yaptık bilmiyorum ama sana dokunabiliyorum Wooyoung. Yani diyorum ki ne yaptığımızı bilmediğimiz şeyle bundan başka bir şeyleri değiştirmiş olabiliriz. Neleri değiştirdiğimizi öğrenmemiz lazım. Evden çıkmayı dener misin?"
Yüzüme istemeyen bakışlar attığında onu ikna etmeye çalıştım.
"Neden istemiyorsun bilmiyorum ama denemeden bilemeyiz Wooyoung. Denemen lazım."
"Canım acıyor."
"Ne?"
"Evden çıkmaya çalışınca canım yanıyor San."
🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
can you hear me? | woosan
Fanfiction"Beni duyabildiğini ve görebildiğini biliyorum. Bir hayalet avcısı olduğunu da. İşini yap ve beni bu iğrenç dünyadan gönder Choi San." #angstbutnotangst Tamamlandı.