Çok yakınlardı... Artık her şey ortaya çıkacaktı, çıkmak zorundaydı. Yorgundum. Ruhen, bedenen...
Deponun yakınlarında Baran ile Meriç ve Gizem'i izliyorduk. 1 hafta önce Meriç ile yaşadığımız saçma sapan diyalog ve benim tuhaf davranışlarım hepten konuşmama sebebimiz oldu. Neden bilmiyorum ama o Gizem ile birlikteyken bana hiç tanıdığım Meriç gibi gelmiyordu.
Rutubetli ve pis kokan daracık şu alanda bulunmak beni çok rahatsız etmişti. Baran da pek hoşnut olmadığımı anlayınca elindeki feneri bana doğru tuttu. " İyi misin sen?" derken zaten sorduğu soruyla ne hissettiğimi biliyordu. " Çok da iyi olduğum söylenemez açıkçası burası çok kötü kokuyor. Küçükken de sevmezdim." dediğimde ağzımdan çıkan son sözleri belki de söylememeliydim diye düşündüm.
" Küçükken?"" Küçükken de rutubetli yerleri pek sevmezdim de." deyip bir yalan attım ortaya. Al işte bir yalan daha. Daha ne kadar yalansız olamayacaktım?
" Hmm." diye mırıldandı. " Şu feneri söndürsene." dedi elimdeki Meriçlerin bile on kilometre uzaktan görebilecekleri feneri ve ışığını işaret ederek.
" Ah, tabii." Feneri söndürüp kazağımın kolunu burnuma tutarak kötü kokuyu ve kusma isteğimi gidermeye çalıştım. O sırada içerden bir ses geldi. " O neydi?" diyerek Baran'ın kolundan tutup arkasına sığındım. Bu halim ona komik gelmiş olacak ki gülümsedi.
" Anahtarı buldular." derken sesi o kadar kısık çıktı ki bir an için gaipten sesler duyduğumu düşündüm.
" Ne?" Diyebildim ancak.
" Anahtarı. Buldular." derken arkaya doğru - bana doğru - kollarını atıp geri geri yürüdü, beni de ardından sürükledi. " Birazdan" dedi tane tane " dediğim şeyleri harfi harfine yap." Emir cümlelerini sevmediğimi belirtmek için ona bakarak yüzümü buruşturdum. " Pekala, dediğim şeyleri yapar mısınız hanımefendi?" dedi sessiz ama benim duyabileceğim şekilde gülerek.
" Anlaştık." dedim fısıltıyla. Sonra bir şey oldu. Aynı anda göz kırptık. Güldü,güldüm...
İçerden gelen fısıldaşmalar konuşmamızı böldü. " Hadi Çağla. Şimdi yavaşça sağa doğru kay." dediğini yaptım. " Şimdi bekliyoruz. Şu delikten görmeye çalış ve bana ne olduğunu anlat." bakınca düzeltti. " Anlatabilir misin?"
Gizem elindeki anahtarı havaya doğru tutuyordu ve yüz ifadesindeki gülümseme midemi bulandırıyordu. Meriç ise kapıya bakıp emin olmayan bir tavırlarla bir Gizem'e bir anahtara bakıyordu. " Gizem'in elinde bir anahtar var. Sanırım kapının anahtarı. Dur bir saniye. Kapı mı varmış orda?" şaşkınlıkla Baran' a döndüm. O ise pek şaşırmış gibi durmuyordu.
" Sana orada bir kapı olduğunu ve onların anahtarı aradığını söylediğimi hatırlıyorum."dedi. Doğruydu. Unutmuşum. "Evet başka ne görüyorsun?" dedi." Pekala, şu anda Meriç kapıyı açmakla açmamak arasında ikilemde gibi duruyor. İyi ama neden? Sen, yine dememiş miydin kaç yıldır bu anı bekliyorlar diye?" Dik dik baktığımı görünce hemen cevap verdi. "Evet, dedim. Meriç'in hangi davranışlarını çözebildik ki bunu çözelim." Haklıydı. Onu anlamanın ihtimali bile yoktu benim olasılık listemde. Zordu,imkansızdı. "Keşke Meriç için bir sözlük yapsalar. Böylece onu anlamak basit olurdu." Bu sefer dik dik bakan Baran olmuştu.
" O zaman da herkes onu anlardı. İnsan sadece onu anlayan tek bir kişiyi ister. Zaten onu da özel yapan anlayabilmesidir. Zoru bir tek onun başarabilmesidir. O, o yüzden özeldir." Yine haklıydı. Ne diyebilirim ki o hep haklıydı. Ve sanırım hep haklı olarak kalacaktı.
Delikten baktığımda Gizem anahtarı kapının deliğine çoktan takmış açıyordu. Meriç ise yüzünde midesi bulanmış gibi bir ifadeyle anahtara dikmişti gözlerini. "Açıyor!" derken sessiz olmam gerektiğini unutup sesli söylemiştim. Baran eliyle ağzımı kapatıp dolabın arkasında yöneldi. Binlerce kez özür dilemek geldi içimden ama yakalanmak üzereyken bunu yapamazdım. Dolabın arkasına oturup biraz bekledik. Meriç koridora çıkmış sesin kaynağını aramaya başlamıştı bile. Yakalanmaktan o kadar korkuyordum ki Baran'a iyice sokuldum. Saçma sapan bir hatamın herşeyi bitirmesine izin vermemeliydim. Ama yakalanırsak pek çok şey kötüye gidecekti. Meriç bakındı ama bir şey görememiş olacak ki depoya geri gitti. İçimden bir oh çektim. Tepkisinden korktuğum için Baran'ın yüzüne bir kaç dakika bakmadım. Ve öylece kaldık. Yaklaşık üç dakika sonra Baran'a bakıp "özür dile-"
" Şşştt " diyerek özrümü bile diletmedi." Özür dileme olur mu? Sadece biraz daha heyecanlı olmamaya bak." dedi ve göz kırptı. Kızmadığı için sevinmiştim. Meriç olsaydı çok kötü davranırdı ama Baran öyle değildi.
Dolabın arkasından kalkıp çıktık ve eski yerimize geri yürüdük. Geldiğimizde delikten baktım. Yoklardı. Kapı kapalıydı. Sanki hiç orda olmamışlar gibi.
"Baran gitmişler." diyebildim sadece. Yanıma gelip ilk kez delikten baktı.
"Hayır."dedi. " Gitmediler. Sadece içeri girip ardından kapıyı örttüler."******
Baran önde ben arkada depoya doğru yürüdük. Planımız belliydi. Çok riskliydi ama deneyecektik.
Biraz bekleyip içeri girecektik. İçerde bizi ne bekliyor bilemezdik ama geniş bir alansa işimiz kolaylaşacaktı. Dar bir yerse kesin yakalanırdık.
Önce ben girecektim eğer dar bir alansa ve yakalanırsam Tarık Amca'nın depodan bir şeye ihtiyacı olduğunu ve onu almaya geldiğimi, depoyu tam olarak bilmediğim için de kapıyı açıp aradığım şeyin burada olduğunu düşündüğümü söyleyerek asıl ben onları avlamış olacaktım. Çünkü onlar buraya ait değillerdi. Ama ben buranın bir parçasıydım.
Geniş alan ise basitti. Baran'a işaret edecektim ve o da gelecekti. Ve burada neler döndüğünü çözecektik.Ve oyun bitecekti. Eski hayatıma dönebilecektim. Tek derdim Ateş'in olup olmadık davranışları, kıyafetlerimin uyumsuzluğu ve sınav haftaları olacaktı.Kapının önüne geldiğimde derin ve boğazımı yakan bir nefes aldım. Baran elini omzuma attı. Destekliyordu. " Hazır mısın? " dedi kulağıma eğilip. Hayır diye bağırmak geldi içimden. Nedense korkmuştum. " Evet." dedim cılız bir şekilde. Yüzüme baktı. " Yüzün hiç öyle demiyor ama." dedi kısık sesle.
" Çünkü yalan söyledim." diye itiraf ettim. Gülümsedi. "Biliyorum." dedi. "Biliyorum. O yüzden ben de seninle giriyorum."
" Hayır Baran!" diye itiraz ettim. "O kadar planı boşuna kurmadık. Korksam da gireceğim. Hem ne olabilir ki? Dar alansa asıl onlar korksun." derken daha çok kendimi kandırmış gibiydim.
" Biliyor musun?" dedi gülümseyerek. " Dünyada 7 milyon insanın içinde bulunan karmaşadan daha karmaşık bir kızsın. Ve ben karmaşayı severim. Şimdi ben kararımı değiştirmeden içeri gir ve başlayalım. Bir şey olursa göz kırp yeter." Dedi ve gülümsedi.
Bir saat içinde artık aramızda bir selamlaşma/ vedalaşma halini alan şeyi yaptık. Göz kıptık. Ve kendimi olanca hızımla içeri attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ KÜTÜPHANE #Wattys2020
Ficção AdolescenteBaşta her şey güzeldi. Çocukluğu, yapılan şakalar, okunan kitaplar... Omzunda oyunlar dışında bir yük yoktu. Zaten oyunlara da yük denemezdi ya! " Sonra ne oldu peki ? " " Yüzleştik." " Ondan sonrasını soruyorum." " Karanlık." ...