Bölüm 6

348 48 4
                                    

TESETTÜRÜN TEŞEKKÜRÜ

Bize tesettürlü olun dendi ve biz yanlış anladık hep tebessümlendik. Tesettürün hakkını mı verdik ? Bizim yaptığımız iki yüzlülüktü Rabbe karşı...

Tesettür yakışanı giymek değil yakıştıranı yani Allahın sana yakıştırıp farz kıldığı şeyleri hakkıyla giymekti tesettür. Göze çekilen, gözü haramdan koruyandı tesettür. Nefse çekilen, nefsi haramdan koruyandı tesettür. Namaz kılarken hanım kardeşlerimiz örtünür cennet hanımı gibi kokar ama bir eksikliktir nuruna nur saçmada. Rabbin huzuruna çıktığı kıyafetiyle halkın huzuruna çıktığı kıyafetinin bir olmaması... Kıyafetlerimiz deki farklılık mıydı tesettür ? Hz.Aişe validemizin tesettür hassasiyeti dillere şayandı. Ve hakkı konuşmada gerçeği söylemede hiç geri durmayan bir ümmet Anne’siydi. O meşhur sözü hanımlarımıza‘’ Nur süresi’ne inanan bir kadın bu şekilde örtünemez! Eğer sizler mü’minler iseniz, bilin ki üzerinize almış olduğunuz bu giysiler inanmış hanımların giysileri değil!’’ Ne hassas bir düşünce ne hassas bir yaklaşım değil mi? Hz.Aişe validemiz’in evinde vefat edince Peygamber Efendimiz, mezarını evinin içine vefat ettiği yere defnedildi. Çünkü peygamberler vefat ettikleri yerlere gömülürlerdi. Halife olan ve aynı zamanda Aişe validemizin babası olan Ebu Bekir (r.a.)’da vefat edince Peygamberimizin yanına defnedildi. Aişe validemiz o hücreye girdiğinde başını açar güzel bir şekilde babası ve Resul’une dua ederdi.

Hz.Ömer’in bir sıkıntısı halifeye suikast düzenlenmiş ve ahiret yolculuğunun vakti gelmişti. İçi içini yiyordu, zira o güne kadar cesaret edip söyleyemediği şeyi Aişe validemize söylemek istiyordu.Bir gün oglu Hz. Abdullah’ı çağırdı ve büyük bir titizlikle;

-Mü’min’lerin annesi Aişe’ye git, dedi ‘’ Git ve bende bahsederken sakın ola ki ona,’Beni mü’min’lerin emiri gönderdi!’ deme. Ben artık müminlerin emiri değilim ve bu isteğimi ondan Hattan oğlu Ömer olarak istediğimi söyle ve ardından da ‘Önceki iki arkadaşının yanına defnedilmesi konusunda senden izin istiyor’ diye söyle!’’

Çok hassas bir çizgi nasıl titzlikle bir istek herşeyi kendinde tartan adalet timsali Ömer annemizin üstünde halife kimliğiyle baskı kurmak istemiyordu. İşte Resul’un halifesi işte o meşhur Ömer. Duyduklarıyla huzurdan ayrılan Hz.Abdullah hemen Aişe Validemiz’in yanına geldi. Aişe validemiz Ömer’in başına gelenleri duymuş ve aglıyordu. Hz.Abdullah huzura girdi önce izin istedi ve ardından;

- Ömer’in sana selamı var, dedi ‘’iki arkadaşının yanına defnedilmek istiyor!’’

Resullullah ile onun sadık yarinin yanında kim defnedilmek istemezdi ki Aişe validemizin en büyük arzusuydu ama hertürlü talep karşısında mümin kardeşlerini talep etmek gerektiğini en iyi bilenlerdendi. Döndü ve İbn-i Ömer’e ;

-Onu kendim için düşünüyordum ve kendime ayırmıştım ancak bugün Ömer’i kendi nefsime tercih ederim!

Farklı şeyler istemesine ragmet mümin kardeşinin teklifini reddetmek olmazdı ve öylede oldu Hz.Ömer teklifin kabulunu duyunca ‘’ Benim için bu makamda yatmaktan daha büyük önemli bir şey yoktur!’’ deyivermişti. Artık hancer yarasının ne önemi vardı kaç kılıç vursa acırmıydı artık Ebedi Aleme yürürken Resulü (s.a.v.) ve O’nun ilk Halifesi Ebu Bekir (r.a.) yanında yatacaktı. Artık endişesi ve telaşı dinmişti. Fakat bu seferde içine başka bir endişe geçmişti. İzin almıştı almasına ama izinin, hilafet makamının etkisi altında alınmış olabileceğini düşünüyordu. Onun için bunu birkez daha teyit etmek istiyorudu! Oğlu Hz.Abdullahı tekrar çagırttı ve;

- Ölür ölmez beni sedirimin üzerine yatırın. Sonra Aişe Validemizin kapısının yanına kadar beni götürüp orada dur ve Hattap oğlu Ömer senden izin istiyor! Diye yeniden seslen. Yine izin verirse, ancak o zaman beni alıp oraya göm. Şayet önceki kanaatinden vazgeçmişse sakın ısrar etme! Bu durumda herkez gibi beni de alır umumi kabristana gömersin! Çünkü bana izin verirken, hilafet makamının baskısı altında kalmış olabileceğinden endişe ediyorum! Demişti. Ölümün pençesinde bir adamın ne müthiş bir hassasiyetiydi bu!

Ömer artık yoktu hayata gözlerini kapamıştı. İki yare kavuşma vasiyetinin sorumluluğunca olan Hz.Abdullah babasını sedire uzatıp dogruca Aişe validemizin kapısının yanına gelerek Aişe validemize seslenerek babasının arzusunu aktardı ona. Annemiz şaşırmıştı. Bir müddet, hayranlıkla öylece kalakaldı; bu ne müthiş bir iradeydi ve giderken bile nezaket dersi veriyordu!

Hazreti Ömer, büyüklüğünü göstermiş ve kendine yakışır bir incelik ortaya koymuştu. Elbette bu, ona düşen bir incelikti; ancak sadece ona mahsus degildi! Zira söz, ağızdan bir kere çıkardı ve öylede oldu. İzni zaten vermişti ama izin isteyen muhattaplarını rahatlatmak amacıyla bir kez daha tekrarladı. Artık Hazreti Ömer, Aişe Validemiz’in kendisi için düşündüğü mekanda ebedi istirahate çekilecekti. ( Buhari, Fedailü’s-Sahabe 8 (3497); Beyhaki, Sünen 4/58(6874); İbn-i Ebi Şeybe, Musannef 3/34 (11858); 7/436 (37059) )

Artık yeni bir dönem ifade ediyordu Aişe validemiz için. Zira o güne kadar Habib-i Kibriya Hazretleri ve babası Hazreti Ebu Bekir’in yanına gelip onları ziyaret ederken bulunduğu rahatlığı artık elde edemeyecekti. Yanlarına Hazreti Ömer Gömüldüğü günden sonra

önceki ziyaretlerinden farklı olarak artık el ve yüzünüde kapatacak, vefat etmiş bile olsa Hazreti Ömer’in bulunduğu mecliste tesettüre azami dikkat edecekti.O günden sonra o hücrede yaşamayı bırakıp bu hücrenin yanında bir başka mekana taşınmak zorunda kalacaktı. ( Tahmaz, es-Seyyidetü Aişe 96 )

Tesettür de titizlik onlarda böyleydi. Şimdi Biz onlar gibi olamayız nefsani yalanlarla kendimizi kandırmaktayız. Onları, onlar yapan Allah senide sen yapacak olandır. Sen yeter ki iste, onları senin aynan olmasına izin ver. Zor değil el aç ve iste. Onlar gibi olamıcak olsaydın onları o dönemde yaratıp sana örnek teşkil ettirmezdi Allah... Kur’an’da ve her cuma hutbesinde hocalarımızın okuduğu su meal aslında bize çok büyük bir cevap! ‘’ Allah düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor - Nahl / 90‘’

Bir iffet ki erkeğe yakışan en güzel çeyiz, karısına sunacağı en güzel hediye annının akı olan o iffet ve edebi. Belki insan lafları boğar, nefsi karamsarlaştırır ve bunaltır dinden sogutur. “Sizden bir grup çıksın, iyiliği emretsin, kötülükten sakındırsın.- Ali İmran / 104” ayetini hatırlayan ve gereğini yapan yok. Karamsara düşemenin nedeni bu ayet o bir grup iyiliği emreden grup hep olucak çünkü böyle emrolundu. Bunu buyuran Allah ama millet ne der dedik... Allah ne der demeyi unuttuk. Allah affeder deyip günaha koşmak, yanmıcagına inanıp elini sobaya sokmaktan farksız degil midir ? Şimdi 5 kanal ve 5 dizi say deseler düşünmeden sayan bizler Allah’ın sıfatlarını nekadar iyi biliyoruz da affedecegine günaha koşup kendinimizi güvenceye alıyoruz ?

Allah affeder, affetmeyi sever Allah affedicidir çünkü affetmek istediği için Allah affedicidir. Allah iradesini kontrol edebilen bir Rab o affetmeyi bu dünyada seviyor çünkü seni seviyor. Resul’une ben senin hürmetine kainatı yarattım diyor. Ne büyük aşk ne büyük bir değer. Resulu’nu de yaratıyor ki seni yaratacagını bildiği için onuda yaratıyor. Birbirimize sebep kılınmış insanoğluyuz. Sırf sen ol diye seni sen yaparken sen namazsız uyurken bile sabrediyor ve bekliyor. Kulum bana gelir diyor. Şimdi kalkıp geldim Ey Rabbim! Artık ben seni bekliyorum bekleten sensin, sen ben gibi bekletmezsin deme zamanı gelmedi mi ?

Çaydaş ♈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin