4. DAĞ GARDİYANLARI

419K 27.6K 87K
                                    

4. DAĞ GARDİYANLARI

Anathema, Flying

Bir insanın kalbinde ölen her duygunun tabutu kelimeleri olurdu.

Bir insan bir hayatı kelimelere sığdırabilirken, bazen bir insan bir duyguya kelimeler yetiremezdi.

Zaman, çocukluğumun bana bıraktığı bir dosttu ve ben büyüdükçe, sırtında bıçağını hissetmeye başlamış, onun dostum değil düşmanım olduğunu anlamıştım.

İnsanlar tanımıştım, şehirler görmüştüm, hislerin içinden geçmiş, bir düşmanla nasıl aynı yatakta uyunur bunu zamandan öğrenmiştim. Ben büyüdükçe zaman da benimle birlikte büyür sanmıştım ama o hep yaramaz bir çocuk gibiydi, benim kelimelerimin bittiği yerde onun yalanları ve gözyaşları başlardı; beni her zaman kendisiyle kandırır ama asla vadettiklerini yapmazdı.

Babamın sesini duyuyordum, sesi bir uçurumun dibindeymiş gibi uzaktı; babamın sesini duyuyordum, sesi bana kalp atışlarımdan daha da yakındı. Sisli bir geceydi, ileride yanan sokak lambasının sadece boğulanmış turuncu ışığı görünüyordu, her yer kar gibi beyazdı ama sokak lambasının ışığı beyaz tenli bir kadının kalbi gibi alev alevdi. Yere düşen her bir adımımda arkamda zincir sesleri bırakıyordum ve bıraktığım zincir sesleri sisli geceye emanet kalıyordu.

Babamın sesini duyuyordum.

Sesi bana şehirlerce uzaktaydı. Ve yine babamın sesini duyuyordum, bir sokak ileride, bana atacağım birkaç adım kadar yakındı. Aniden sokak lambası söndü, beyaz tenli kadının kalbi durmuş gibi her yer karanlığa gömüldü ama karanlığa rağmen her yerimi saran sis, kalbime düşmüş bir kötülük tohumu gibiydi.

Bir gün kötü bir insan olmaktan korkuyordum.

Ve babamın sesini duyuyordum.

"Zeliha," diyordu babam. "Kimsenin karanlığının gardiyanı olmasına izin verme."

Sisler her tarafımı kaplıyor, bedenimi içine alıyor, beni sarıp sarmalıyordu ve babamın sesi şimdi daha da uzaktaydı.

"Zeliha, savaşından vazgeçme."

İçim bir anda ateşlerle dolmuş gibi hissetmeme neden olan sesi zihnimde, kalbimde, ruhumda, damarlarımda akan kandaydı. Cenan Hoca'nın gözleri gözlerimden içime girip çıkan bir bıçak gibi beni kan revan içinde bırakarak benden ayrıldı. Siyah topuklularının yere düşen sesleri boş sokağa yayılırken pastanenin merdivenlerini indi ve kaldırımda dimdik omuzlarla yürümeye başladı.

"Sorun ne?" diye sordu Zincir, sesi benim hissettiklerimin aksine sakindi.

"O kadını gördün mü?" Hızlıca ona doğru döndüm, bir ayağım hâlâ aracın dışındaydı. "Pastaneden çıkan."

"Hayır," dedi. "Bir arkadaşın falan mı gördü?"

"Hayır," dedim sertçe. "Daha büyük bir şey. O kadın Cenan Kaplaner'di."

Zincir'in bir an yüzündeki ifade yerini buzlara bıraktı; buzdan sarmaşıklar hızlıca yüzünün sınırlarında ilerledi. "Ne?" Onu tanıdığını sesinin tonundan bile anlamak mümkündü. Cenan Kaplaner o gün okulda ondan bahseden kızların söylediği kadar ünlü bir avukat olmalıydı.

"Dersime giriyor, beni gördü."

"Sivil bir arabadasın," dedi toparlamak istiyor gibi. "Görse ne olacak? Bir sorun yoktur."

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin