Evin içerisindeyim ve biraz üşüyorum.
Şu anda ne yapılır tam bilmiyorum, aslında yapacak çok işim var. Mesela ders çalışmalıyım. Ders demişken,
Evet ders. On yedi yaşında bir lise öğrencisi olmamın yanı sıra- Yirmi beş yaşında bir ruhum. Evet bir ruh. -Buna daha sonra değineceğim.- Coğrafya kitabımı alıp arka odaya geçiyorum. Ve kitabın ilk sayfasını açarken masanın diğer bir ucunda fular görüyorum. Krem rengi ve üzerinde kırmızı sarmaşık desenleri var. Elime aldığım gibi yumuşaklığına hayran kalıyorum. 'Çok güzel' diye geçiriyorum içimden. 'Hayır değil.'
Diyor Aisha. Çok da umursamadan fuları alıp aynanın karşısına geçiyorum. Saçlarım hafifçe yağlanmış. Lakin hiç de kötü görünmüyorlar. Fuları gevşekçe boğazıma bağlıyorum, boğazıma yumuşak bir şeylerin değiyor oluşu boğazımı biraz gıdıklatıyor, fakat hoş. Hoş görünüyorum.Tekrar coğrafya kitabımın başına otururken düşünüyorum, 'neden insanlar fular takar?' Entellektüel olmak için mi? Yoksa entellektüel gibi görünmek için mi? Yoksa, kendini entellektüel gibi gördüğü için mi?
Bilmiyorum. Fakat ben şu anda kesinlikle kumaşını beğendiğim için takıyorum.Bu soru kafamı kurcalıyor. Coğrafya kitabımın kapağını kapatırken masamdan kalkıyorum. Günlerden Cumartesi. 'Kütüphane açık olmalı.' Diye düşünerek paltomu alıyorum. Paltomu üzerime geçirirken, mutfakta birşeyler ile meşgul olan annnemi görüyorum. "Kütüphaneye gidiyorum, muhtemelen açıktır." Diyerek kapının ağzına yaslanıyorum. Ellerini, beline bağladığı önlüğe silerken cevap veriyor. "Tamam. Ama fazla oyalanma, biliyorsun bu akşam hep birlikteyiz ve diğerlerinin ne kadar pimpirikli olduğunu biliyorsun." Annem bunu söylerken alaycı bir sıfat ile kafa sallıyorum.-her ne kadar bu hareketimden nefret etsem de-
Paltomun kuşağını bağlarken evden çıkıyorum. Havada soğuk bir rüzgar var. Beremi almadığım için kendime kızıyorum. Siyah, sivri botlarımın zeminde çıkardığı tok sese ayak uydurarak yürüyorum. Ellerim cebimde. Otobüse bineceğim durak çok yakın. Caddeden karşıya geçtikten sonra bekliyorum ve beni şaşırtacak bir şekilde otobüs, on beş dakikadan az bir sürede bulunduğum yere ulaşıyor. Biniyorum ve iniyorum. Böyle söylememin nedeni ineceğim yerin-yani merkezin- evime çok yakın olması.Ayakkabılarımın tok sesine tekrar ayak uydurarak ilerliyorum. Bu sefer insanların arasından geçiyorum. İnsanların arasından geçmeyi sevmem. İnsanların çoğunu sevmem. Nedeni, .. aslında hepiniz biliyorsunuz. Şu, çok bilmiş insanlar ve o insanların çok bilmişlikle-bilmemişlik arasında kalan eleştirileri. Onlar.. biraz tuhaf. Evet evet, diğer insanlar. Düşünceleri ve davranışlarına yansıttıkları şeyler. Aslında, onlar mı tuhaf yoksa ben mi karar veremiyorum. Bunu bize zaman gösterecek. 'Bana' kelimesi yerine 'bizi' kullandım fark ettiniz mi?
Size açıklamanın vakti geldi.
Ben ve Aisha. Beni biliyorsunuz. Çünkü az önce benim hakkımda birkaç dizi cümle okudunuz ve benim hakkımda kafanızda az-çok bir şeyler oluştu. Peki Aisha? Aisha benim yedek ruhum diyebilirim.-Bu tâbire biraz kızacak- Aisha benim içimde var olan ikinci ruh.
Biliyorsunuz, insanların tek bir ruhu vardır ve bu ruha bağlı olarak yaşamlarını sürdürürler. Ruhlarının adı, vücutlarının adıdır.Benim ise iki ruhum var. İşte bu sanırım beni diğerlerinden farklı kılan şey. Merak etmeyin, çift kişilikli ve ya şizofren filan değilim. Tek derdim, bu yaşam denen sözcükte bir harf olabilmek. Ben bunları size anlatırken kütüphaneye varıyorum. İşte burada da 'varıyorum.' Sözcüğünü kullanıyorum çünkü vücudumu ben kontrol ediyorum. Aisha değil. Aisha bu durumu biraz kıskanıyor çünkü birinci ruh olarak doğduğum için kontrol gücü bende. Tabii arada vücudumu Aisha da kullanmıyor değil.
Bazı istisnaî durumlarda Aisha vücudumu kullanabiliyor.Araştırma bölümüne doğru ilerlerken bir dizi insan görüyorum. Masa başında ders çalışıyorlar. Masa altlarında buruşmuş not kağıtları var. Bir kişi, parmaklarını eskimiş kalemine sımsıkı dolamış. Birşeyler yazıyor gibi görünüyor. Yanından geçiyorum. Araştırma salonunun plastik kapısı bana ve Aisha'ya selam veriyor. Çünkü oldukça tanıdık. Buraya daha önce defalarca geldim. İçeri girdiğimde rafların tozlu kokusu burnuma doluyor. Hapşırasım geliyor, fakat kendimi tutuyorum. Entellektüellik ile ilgili kitapların hangi raflarda bulunacağına dair en ufak bir fikrim bile yok. Bulduğum ilk araya giriyorum ve bakınmaya başlıyorum.
Kara gözlü yarim
Hayır, geç.
Modaya nasıl ayak uydurursun
Ah hayır, geç.
10 adımda annelik
Iyy hayır, geç.
Çağlayan ırmaklar
Hay- bekle, ne?Kapağında 'Çağlayan Irmaklar' yazan ve arka planında klasik bir ırmağın yer aldığı bu kitap, yaklaşık ellili yıllarda yazılmışa benziyordu. Çünkü incecik ve hardal sarısı yaprakları bunun kanıtıydı. Kitabın ilk sayfasında İslam-i bir kitaba aykırı bir biçimde tuhaf bir ifade yer alıyordu. 'Çağlayan Irmaklar... bu tabiri İslam'ın kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim'de sıkça duymuşsunuzdur. Fakat hiç bir insan, bu ırmakları araştırmaya yeltenmemiş ve tenezzül dahi etmemiştir. Nefsinden midir bilinmez. İnsanoğlu tembeldir. İçinde, 'çağlayan ırmaklar'ın bulunduğu ayetleri hızlıca geçer ve incelemezdir. Fakat bu ırmaklar, sizlerin bilmediği bir çok yeteneğe ve özelliğe sahiptir. Bu özellikleri öğrenmek için lütfen bir zahmet kitabın sayfalarını çevirin.'
Alaycı bir tebessüm ile kitabın sayfalarını çevirdim. İçimde azgın bir huşû var. 'Bu ne densizlik?' Diye geçirdim içimden. Ya da dengesizlik. 'Bir zahmet.'
Tamam. Zahmet ediyorum. Zahmet edip kitabın sayfasını çeviriyorum.
Buradayım. Sadece şimdilik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çağlayan Irmaklar
SpiritüelBildiğiniz üzere cennet, -kutsal kitapta da bahsedildiği gibi- çoğunlukla Çağlayan Irmaklardan oluşur. Peki ya cennette bu çağlayan ırmaklardan ne elde edebiliriz? Ve ya cennette bu çağlayan ırmaklardan başka, ne dileyebiliriz? Ve ya ne işimize yara...