Tüm istirahat bir zulümdü. İçmediğim ilaç yemediğim yemek kalmadı. Annem sanki bir yaşındaki çocuğa bakıyormuş gibi baktı bana. Neyse ki bugün okul günüde kendime gelebilirim. Sabah annemin hazırladığı mis gibi kahvaltıyı mideme indirip evden çıktım. Okulun giriş kapısına geldiğimde Tuğçe servisten yeni inmişti. Beni görür görmez yanıma geldi kısa bir selamlaşmanın ardından alçılı koluma girdi ve sınıfa doğru ilerlemeye başladık.
- Bugün nasılmış Rüya hanım?
+Ben süperim uzun süren bir karantinadan kurtulmuş gibiyim.
- O halde hemen son haberleri aktarmalıyım yoksa çatlayacağım.
+Aman aman Tuğçe bana birşey anlatma sonra abuk sabuk rüyalar görüyorum boşver.
- Ne rüyası kızım ne görmüş olabilirsin ki?
+Felsefe hocasını rüyamda gördüm. Daha doğrusu bir kabustu boşver saçma sapan bir kabus.
- Sen birde canlısını gör rüyalarından çıkmayacak eminim.Tuğçe kahkaha ata ata yürüyordu. Bir an önce günün bitmesini dileyerek derse girdik.
-----------°°-------°°_________°°--------°°------------
Zaman hızlı geçmişti, okulu oldukça özlemişim. Öğle arasında Tuğçe'yle bahçede bir güzel tost yedik. Daha fazla ev yemeği görmek istemediğim için yemekhaneye gitmedik. Zaten başım hala zonkluyor bide gürültü çekemezdim. Sabahtan beri kazayı her teneffüs 10 kez anlatmak zorunda kaldım. Tuğçe sayesinde zaten herkes biliyordu ama gelip birde benden duymak istemişler. Öyle çok popüler bir kız değilimdir. Kaldı ki lisemizde oldukça küçük. Herkes birbirini bir şekilde tanıyor. Bir anda ilgi odağı olmak beni bunaltmıştı. Bol bol temiz hava aldık. Zil çalınca yavaş yavaş sınıfa doğru geçtik. Son iki ders kalmıştı biri psikoloji diğeri felsefe. Şu Tuğçe'nin anlata anlata bitiremediği yeni hoca giriyordu ikisine de.
Sınıfa girdik. Tuğçe ile yan yana ortadan 3. sırada oturuyorduk. Herkes inanılmaz sessizdi. Bu sınıfı ilk kez bu kadar sessiz görüyordum. Belli ki yeni hoca oldukça sevilmişti. Öğretmenler zili çalar çalmaz yeni hocamız sınıfa girdi. Direkt olarak masasına gidip çantasını koydu ve bu sırada oturabilirsiniz dedi.
Masasına yerleşti ve kafasını kaldırdı. O an ne yapacağımı şaşırdım. Dünya sanki daha yavaş ilerliyordu. Rüyamda gördüğüm belli belirsiz bir surattı ama bu gözler... Aynıydı. Soğuk yeşil ve mavi karışımı gözler sınıfı süzüyordu. Bir anlığına gözlerimiz karşılaşınca aniden yere indirdim. Saçma bir tesadüften daha fazlası değildi. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hoca boğazını temizledi ve konuşmaya başladı;"Evet gençler bu ikinci dersimiz. Biliyorsunuz geçtiğimiz ders tanışma faslıyla bitmişti konuya girememiştik. Geçen hafta aranızda tanışmadığım biri var mı?"
Son haftalar olduğu için okula gelen giden oldukça azalmıştı malum son yıl sınava çalışıyordu herkes. Benle birlikte üç dört kişi daha elini kaldırdı.
" Sizlerle de hızlıca tanışalım ve derse başlayalım o halde. "
Sesi oldukça yumuşaktı. Hepimiz isimlerimizi söyledik sıra sıra ve oturduk.
"Bugün sizinle yapacağımız şey sizin stresinizi azaltmak olacak. Müfredatta işleyecek konu kalmamış zaten. Önünüzdeki sınav için kaygınızı azaltmaya çalışacağız. Bunu da şöyle yapacağız; her biriniz boş bir sayfa çıkaracak ve geçmiş kaygılarını gelecek kaygılarını, korkularını, hayallerini yani kısaca şuan da aklından ne geçiyorsa onu yazacak. Böylece zihninizi boşaltacağız ve rahatlayacaksınız. Endişelenmeyin kağıtlar toplanmayacak bitirince ister atarsınız ister saklarsınız size kalmış. Önümüzdeki ders felsefe dersi o zamana kadar zihninizi boşaltılmış istiyorum. Felsefe dersi boş ve üretken bir zihinle yapılır. Hadi şimdi başlayın ve yanınızdakini rahatsız etmeyin lütfen. "
Masasına geçti ve çantasından bir kitap açıp okumaya başladı. Bu gerçekten olabilir miydi? Rüyamda olan şeyler gerçek hayattada olmaya başlamıştı. Zihnim bana bir oyun oynuyor olabilir nasıl olsa kötü bir darbe aldım. Ben bunları düşünürken yanımda oturan Tuğçe çoktan kağıdını çıkarmış bişeyler yazmaya başlamıştı bile. Ona baktığımı farkedince gülümsedi ve "Hadi sende başla artık." dedi.
Dejavu gibi birşey yaşıyordum. Gerçekten rüyamda bunlar mı olmuştu yoksa hayal ürünümü tam olarak ayıramıyordum. Defterimi açtım bir sayfa kopardım ve düşünmeye başladım.
Ne zaman birşey düşünecek vaktim olsa babam gelir aklıma. Bu yıl zaten herhangi bir üniversite düşünmüyorum. Gelecek hakkında hiçbir planım yok. Bu kağıda yazabileceğim tek şey babam. Babamla birlikte hayal kurmayı çok severdik küçükken. Ben bir prenses olmak isterdim. Babamda şövalye olup beni kötü kraliçelerden korurdu. Hayal gücü o kadar uç noktalardaydı ki geceleri bana masal anlatırdı. Ama kendi uydurduğu masalları. Adeta bir kitaptan okur gibi seri, heyecanlı anlatırdı. Ona hayran olmamak elde değildi. Bunları düşünürken kağıdıma yalnızca tek bir cümle yazdım.
-Keşke tekrar babam bana masal anlatsa-Gözümden bir damla yaş süzüldü. Gözyaşlarımı gizlice silmeye çalışırken açık olan pencereden aniden rüzgar girdi. Birkaç kişinin kağıdı hışırdadı. Aniden kağıdım rüzgarın etkisiyle havalandı ve onu tutacak vakit bulamadım. Kalbim neredeyse yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. İşte bu normal değildi. Bu asla bir tesadüf olamazdı. Devamında olacakları düşündükçe başıma keskin bir ağrı girdi. Kağıdım yavaş yavaş süzüle süzüle öğretmen masasının önüne düştü. Kimse farkına bile varmamıştı. Hızlı adımlarla kağıdıma doğru yöneldim. Fakat öğretmen daha yakın olduğu için kağıdı bir çırpıda ele geçirdi. Ellerim başımı ağrısını kesmek istercesine sıkıyordu ve öğretmenle göz göze geldik. Kağıda gözünü bile atmadan bana geri uzattı. Gözleri hiç görmediğim bir soğukluktaydı. Bir ismi olsa ölüm derdim. Birkaç saniye içinde gerçekleşen bu olay bana bir ömür gibi gelmişti. Hızlıca sırama geçtim ve oturdum. Tekrar ona doğru baktığımda gözlerini kitabından ayırmıyordu.
Zil çalar çalmaz eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım. Tuğçe'ye başımın ağrıdığını eve girmek istediğimi söyledim. Zaten annem müdürümüzü arayıp bilgilendirmişti. Herhangi bir durum olursa eve gidebilecektim. Tuğçe beni okulun çıkış kapısına kadar geçirdi. Okulun güvenliğine durumu hızlıca anlattım ve izin kağıdımı verdim. Okuldan çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. İnce bir yağmur yağıyordu. Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Yağmurun gözyaşlarımla birlikte süzülüp aşağıya düşmesine izin verdim. Bütün bunlar ne anlama geliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTRAL KRALİÇE
General Fiction''Babam öldüğünde henüz 17 yaşımdaydım. O zamanlar bunu atlatmak çok zordu.Ama sen bana bunca acıyı boşuna yaşadığımı mı söylüyorsun? Demek sadece bir cümle ile astral seyehate çıkıp onunla tekrar karşılaşma şansım vardı. Dahası onun orada kurduğu b...