chaeyoung elindeki haritayı gözünün önünden indirirken kafasını direksiyonun başında olan ve kendisi kadar kafası karışmış jaehyun'a çevirdi. "bir iyi, iki kötü haberim var."
jaehyun dudaklarını kemirirken olabildiğince sakin bir sesle konuşmaya çalışmıştı. "önce kötü haberleri söyle."
(başarılı olamamıştı.)
"kayboluk ve telefon çekmiyor, bu diğerlerine nerde olduğumuzu haber veremeyeceğiz anlamına geliyor. nerde olduğumuzu bilmiyoruz zaten de... ama iyi haber, biraz ileride bir benzin istasyonu var. kötü de olsa bir sinyal bulabiliriz diye düşünüyorum."
jaehyun sadece başını sallamakla yetindiği araba, bütün yol boyunca olduğu hale geri dönmüştü: sessiz. ve, bu sessizlik huzur verici olanlardan değildi; fazlasıyla rahatsız edici olanlardan biriydi. ikisi de gerektikçe ağzını açıyor, daha sonra jaehyun arabayı sürmeye devam ederken chaeyoung da telefonuna gömülüyordu. bu durum onu gerçekten sinir ediyordu, bu tatile jaehyun ile olan ilişkisini düzeltmek için kabul etmişti ancak şu ana kadar ondan herhangi bir hamle göremiyordu. tamam, kendisi de pek bir şey yapıyor sayılmazdı ama jaehyun özellikle bu tatil için amacının bir şeyleri düzeltmek olduğunu ve chaeyoung gelmezse gelmeyeceğini özellikle belirtmişti. şimdi birileri ağzını dikmiş gibi sus pus durması ona çok dokunuyordu.
gerçi, chaeyoung en başında aralarını açan şeyin ne olduğunu bile anlamamıştı. kullandıkları bahane hep meşgul olmaları olmuştu ancak şimdi bir kez düşününce, chaeyoung'un onunla konuşabileceği bir çok fırsatı olduğu halde bunları değerlendirmemeyi seçmişti. ablası ve ikiz kardeşiyle işleri paylaştığını da biliyordu, yani jaehyun da aynı durumdaydı.
belki de ortada düzeltilecek bir ilişki yoktur, diye düşündü kendi kendine.
ama bu çok saçmaydı, o kadar olaydan sonra ilişkileri gerçekten böylesine bir neden yüzünden mi bitecekti?
jaehyun'la konuşmalıydı, nasıl yapacağını bilmese de.
"chae?" jaehyun'un sesi ile kendine gelmişti. "benzin istasyonuna geldik."
chaeyoung başını sallayarak arabadan indi ve telefonunu çıkardı. şarjı fazlasıyla azdı ancak tahmini doğru çıkmıştı; kötü olsa da bir sinyal vardı. kızlara durumu özetleyen bir mesaj yazdı, telefonunun kapanmasını istemediği için o kadar hızlı yazmıştı ki mesajın bir sürü yazım hatası ile dolu olduğunu biliyordu. neyse ki, cevap hızlı gelmişti. o ikisi hariç herkes kalacakları yere varmıştı, ve konum atmalarını istiyorlardı ancak chaeyoung'un telefonu tam konumlarını atacakken kapanmıştı. jaehyun'un telefonunu almak için istasyonun içinde bulunan küçük markete girecekti ki, jaehyun'la kapıda burun buruna geldiler.
"hey," dedi jaehyun ve geri bir adım attı, chaeyoung'dan uzaklaşmak amacıyla. "kasiyerle konuştum, görünüşe göre yolumuzu fazlasıyla uzatmışız ama yine de nasıl gideceğimizi öğrendim."
"ben de diğerlerini durumumuzdan haberdar ettim," dedikten sonra biraz durakladı. jaehyun ağzını açmış konuşmak üzereyken devam etti. "onlar çoktan varmış."
benden uzaklaştı.
"yolumuz sadece bir kaç saatlikti, nasıl kaybolduk cidden aklım almıyor," jaehyun başını sallayarak konuştu. gözleri chaeyoung hariç her yere gidiyordu, ona bakmaktan özellikle kaçınıyor gibiydi. chaeyoung başını iki yana salladıktan sonra arabaya geri binmek için arkasını döndü ama jaehyun tekrar konuşmaya başladığında durdu. "buradan yarım saat ileride bir motel varmış, geceyi orada geçirelim."
bunu kullanıp jaehyun'la konuşabilirdi, sessizce başını sallayıp hızlı adımlarla arabaya bindi ve jaehyun'un iç çekişini duymamazlıktan gelmeyi seçti. o yarım saatlik yol da diğerlerinden farklı değildi, ama chaeyoung'un kafası hala düşüncelerle doluydu. konuşmaya kararlıydı evet, ama sonucunun ne olmasını istediğinden pek emin değildi. hem, böyle bir durumdayken ayrılmaları çok saçma olacaktı; tatildeydiler ve bu sadece ortamın modunu düşürecekti.
evet, tabii, kendini böyle avutmaya devam et, dedi iç sesi.
jaehyun'u seviyordu, bununla ilgili tek bir şüphesi yoktu. asıl endişelendiği konu, jaehyun'un onu hala sevip sevmediğiydi. yaşadıkları olaylar sırasında jaehyun kendini chaeyoung'a bir ihtiyaç anında atmış olabilirdi, şimdi ise biraz zaman geçmişti ve artık ona ihtiyacı olmadığını anlamış olabilirdi. jaehyun yakışıklıydı, ve (ona annesinin yaptırdıklarını saymazsak) iyi biriydi. istediği kişiyi kolayca elde edebilirdi, ve chaeyoung'la muhtemelen sadece şimdilik arkadaş ortamları bozulmasın diye beraberdi. chaeyoung'un o okuldaki tek arkadaşları bile jaehyun yüzündendi. eğer ayrılırlarsa kızların kendisini tamamen satmayacaklarını biliyordu ama yine de kalbine bir ağrı oturmuştu.
neredeyse bütün hayatı bu çocukla şekillenmişti.
bu düşüncelerine öylesine dalmıştı ki, gözlerinin dolduğunu ancak jaehyun sonunda dikkatini çekip ne olduğunu sorduğunda fark edebilmişti. kafasını sallayıp bir şey olmadığı söyledi ve gerçekten inandığı için ya da üstelemek istemediği için jaehyun sadece kafasını sallamakla yetindi. ikisi de arabadan indi ve chaeyoung bagajdan sırt çantasını aldı. içinde ikisinin diş fırçaları gibi önemli şeyler vardı.
içeri girmek için jaehyun'u bekliyordu ama jaehyun sadece orada durmuş gökyüzüne bakıyordu. gergin duruyordu.
"chae, konuşmamız gerekiyor."
ehe, merhabalar. bir iyi (?), bir de kötü (?) haberim var.
bu hikayeyi muhtemelen iki bölüm sonra bitireceğim. AMA, yeni bir jaerosé kitabı hazırda, onu da all night'ı bitirdikten sonra yayınlarım.
ellerinizi yıkayın ve evinizde kalın. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all night • jaehyun x rosè
Fanfictionaralarındaki gereksiz nefret, onları birbirine bağlamıştı. [#jaerose 1.]