Chris hâlâ güvenli bir yer arıyordu, Zoe uyanmıştı ve bir şey bulma arayışımıza o da katılmıştı. Melody uyumamı söylemişti ama tuhaf şeyler görmektense karavanı aramayı tercih etmiştim... Herkes belli olmayan yerlere bakıyordu ama Melody bunca aramadan sonra bıkmış gibi görünerek konuşmaya başladı:
- Ya kolay yerlere saklamışlarsa? Sonuçta başı dertte olan bir Tanrı işi zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı tercih ederdi herhalde?
Melody'nin fikrine katılmıştık. Tanrıların sürekli olarak şifreli konuştuklarını biliyordum ama onların başı dertteydi. Bize şifreli bir şeyler değil tam tersine açık şeyler vermelilerdi. Eğer böyle yapmamışlar ise gerçekten bizden fazla şey beklememeliydiler. Titanlar ile savaşacak olma gerçeği zaten yeterince zordu. Mantıklı olan bu kadar da gizli tutmamaktı çözümü.
Biz bir şey bulmaya çalışırken, Chris küçük bir kasaba bulmuştu bile. Tüm evler ahşaptan yapılmaydı. Sadece bazı dükkanlar kerpiç veya taştan inşa edilmişti. Buradan gözüken herkes, sıradan insanlardı. Gerçi artık kimlere sıradan, kimlere "sıradan olmayan" demeliydim, bilmiyordum, ve sanrım asla bu ikisini ayırt edemeyecektim.
Chris,
- Mola vakti! Daha sonra devam edersiniz çünkü ben kurt gibi acıktım. Burada biraz yemek bulsak iyi ederiz. Veya buzdolabında bir şeyler varsa hemen hazırlasak?
Alex hemen atıldı ve:
- Mükemmel olur!! Hem aramaktan yoruldum artık. Ben daha gencim ve sırtım ağrıyor!? Hadi düzgün bir yere park et şu bebeği!
Chris arabayı bir nehrin birkaç metre uzağına park ederken Zoe buzdolabına yaklaştı ve eğilerek içine baktı. Sonra da konuştu:
- Buzdolabında meyve ve sebze falan var. Ne yemeyi planlıyoruz?
Jack'in gözünün ızgara aletlerine kaydığını görebiliyordum ve çok geçmeden konuştu:
- Barbekü.
Chris bir kahkaha attıktan sonra konuştu:
- Senin gibi soğuk birinin böyle şeyler yapmayı sevdiğini bilmezdim.
Jack, Chris'e sert bakışlar attıktan sonra konuştu:
- Herkesin zevkleri farklıdır.
Chris o bakışlara aldırmadan sırıtmaya devam etti. Melody bu barbekü işine pek razı olmasa da kabul etti. Zoe'yi de yanına alıp köyü biraz dolaşmaya başladılar. Chris oturulacak masa ve sandalyeleri hazırlıyordu, Jack ise kullanılacak kömürleri ve aletleri hazırlıyordu.
Bana göre de etlerle falan uğraşmamalıydık. Hem paramız var mıydı? İçimizden birinde olsa bile daha ilk günden harcayacak mıydık? Ah... Tanrılar aşkına..! Bunu dile getirsem bile, razı olan çokluğun fikrini değiştiremeyeceğimi biliyordum. Hem ben kimdim ki? Aramızda lider yoktu ve olmasından yana da değildim. Tek bir kişinin isteği ile bu gruba nasıl bir etki yapabilirdim? İşte sorun da burada. Yapamazdım.
Jack'in solgun sesi beni düşüncelerimden sıyrılmamı sağladı:
- Pişirebileceğimiz bir etimiz yok.
Aniden Alex ellerini cebine attı ve 50 dolar çıkardı. Elindeki paraya sevinçle bakarak konuştu:
- Annene şükretmeliyiz, Tina. Parayı o verdi.
Anneme gerçekten hayrandım. Parayı kullanmak gibi bir isteğim olmasa da anneme bunun için şükrediyordum. Ne ara o parayı vermişti bilmiyorum ama bu bize idare edebilirdi. Bizi bırakıp eve gittiğinde bu konuyu pek umursamadığını sanmıştım ama belli ki bizi biraz da olsa düşünüyordu. Eğer bu görevden sağ çıkarsam anneme nasıl teşekkür edeceğimi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 Olimposlu {Askıda}
FantasyFarklı hayatları olan birbirinden bağımsız 6 genç... Bir gün ansızın alışageldik hayatlarından kopup titanlar tarafından kaçırılan, aynı zamanda tanrı olan anne ve babalarını kurtarmak adına 6 melez bir araya gelir... Bazı Titanlar intikam peşinde k...