11. Bölüm: Bu En Şanssız Günümüz (Karma)

25 3 0
                                    

Korku, vücudumu sarmış, donmuş kalmıştım. Öldüm ben, diye geçirdim içimden. Gerçekten, bu yaratıktan kurtulmam imkansızdı. *Herakles bile onu öldürmekte zorlanırken, ben... kim bilir hangi organım onun daha çok hoşuna gider?

Herakles: Roma Mitolojisinde "Herkül" adıyla anılmaktadır. Zeus'un oğludur. Fizik ve moral gücünün sembolüdür. 

 Aslan hırlarken, ben altıma işememek için büyük uğraşlar veriyordum. Kalbim küt küt atıyordu. Tanrılar aşkına... öleceğim. 

 Yaşadığım şaşkınlık ve korku birkaç adım geri sendelememe neden olmuştu. Aslan yavaşça yaklaşıyor, her adımda korkumu arttırıyordu. Zeki bir hayvan ve çaresiz ben. Ne yapmalıydım? Normal aslanlar bile bize saldırmak istediklerinde insanlar kendini nasıl savunur bilmiyordum... tabii öyle yöntemler keşfedilmiş ise. 

Tanrılarım... her melez ölmeden önce böyle saçmalıyor muydu? 

 Aslan yavaşça yaklaşırken ben neler yapabileceğimi tartıyordum. Derisi hiçbir silahı işlemezken ben onu nasıl yok edebilirdim ki? Herakles ne yapmıştı? Boğmuştu... boğmasına fakat ben nasıl boğacaktım? Suyla? Etrafta ne bir su ne de herhangi bir sıvı vardı. Mızrağım ile? Dayanamazdım. Dayanmak bir yana mızrağı boğazına dahi yaklaştıramazdım. Kaçmak? Dört ayaklı bir canlıdan daha hızlı koşmak mı? Kulağı gülünç geliyor. Peki başka bir çare görebiliyor muydum? Hayır. Daha çabuk ölmektense sanırım insanların arasına karışmayı deneyecektim. Ama her halükarda kokumu alacak ve beni yakalayacaktı.

 Daha fazla beklemeden hızla arkamı döndüm ve karanlık binaların arasında koşmaya başladım. Aslanın hırlaması kulağıma gelmişti. Ayak sesleri patır patır yaklaşıyordu. Hızlıydı... felaket bir şekilde... Çarşaftan kapıya ulaştığımda, beni yakalaması için sadece ağzını açması yeterli olsa da kendimi son anda insan havuzunun içine attım. Beni yakalaması yine olasıydı ama ne ayak sesi kalmıştı ne de hırlama. 

 Hayır... bu kadar kolay olması imkansızdı. Saçmalayın. Asıl ben saçmalamayayım! Buradaydı. Ben sadece sesini duymuyordum. Bunca insanın içinde kim duyardı? Hızla etrafımda döndüm. Ama ne bizimkilerden haber vardı ne de umutlanabileceğim başka bir şeyden. Kaybolmuştum. 

--------Jack'in Bakış Açısıyla--------

Soyulmuştuk. Bunun tek açıklamasıydı. Resmen soyulmuştuk. Tina'nın bir an için duraklaması bizi de yakmıştı.

Cücelerin, üstümüzdeki parlak veya değerli şeylerin peşinde olduğunu sanmıştım. Belki bu yüzden bize zarar gelmeden yırtarız diye düşünmüştüm ama kayıplarımız silahlarımızdı. Melody çok mu şanslıydı yoksa bir silah olabilecek kadar büyülü durmuyor muydu bilmiyordum ama onun silahı elindeydi. Bu sefer maceramız tam tersine dönmüştü. Onlar bizim değil, biz onların peşindeydik. Aşırı derecede iyi ve hızlı koşuyorlardı. En fazla bir dakika dayanabilirdik ve gerisi gelmezdi. Yeni silah bulmanın da kolay olduğunu sanmıyordum.

Tina'nın polis sandığı kişiler Melody, Zoe ve Chris idi. Nasıl başardıklarını bilmesem bile "sis" adında büyüyü kullanarak insanların ve bizim gözümüzde polis olarak gözükmüşlerdi. Bu hangisinin şaheseri bilmiyordum ama aralarından hangisinin yaptığını öğrenir öğrenmez ona tebrik ödülü olarak iskeletten bir ordu hediye edecektim.

 O sırada Melody soluk soluğa bağırdı, konuşmak bile çok yorucuydu artık:

- Güneş! Cüceleri güneşe çıkarın!!

13 Olimposlu {Askıda}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin