2. BÖLÜM: Anladım Hocam

91 12 23
                                    

Baygın gençleri karavana kadar taşıdık, çok ağırlardı, onları karavandaki koltuklara yerleştirdik. Bir anda kahverengi saçlı çocuk ilk yardım setinin içinden bir matara ve içini göremediğim bir paket çıkartmıştı. Paketi ve mataranın ağzını açtı sonra da paketin içinden, iki parmak kalınlığında, küp şekline benzeyen turuncu bir şey çıkardı. Ardından küçük şeyleri avucuna koyup ezdi, anlayamadığım bir şekilde yumruk yaptığı elini açmadan parmaklarının arasından alevler çıkmaya başladı. Nasıl tepki vereceğimi bilemediğimden yüzümü terleten sıcaklık yüzünden biraz geri çekildim. Sonra yaktığı ve toz haline getirdiği şeyi mataranın içine boca etti. Mataranın içerisindeki sıvıyı gençlerin ağzına akıttı. Ne işe yaradıkları hakkında en ufak fikrim yoktu ama sesimi çıkarmadım.

Biz de sandalyeleri alıp karavanın yanına açıp oturduk.

Turuncu saçlı kızı fazla incelememiştim ama bir anda dikkatimi çekti; Yeşil uzun kıyafetinin altına siyah bir tayt giymişti. Giydikleri, gri renkli gözlerini ve turuncu saçlarını daha belirgin hâle getiriyordu. Yüzünde az da olsa çiller vardı ama bu onu çirkin değil tam tersine güzel kılıyordu. Ona baktığımı fark edince elini uzattı ve:

- Adım Melody Walker. *Athena'nın kızıyım sen de...

*Athena: Bilgelik, strateji ve dokumacılık Tanrıçası.

- Tina, Tina Miller... Sanırım ben de Poseidon'un kızıyım.

Bir anda yaralılara yardım edenlerden biri olan kahverengi saçlı çocuk da konuşmaya başladı:

- Bu arada benim adım da Christopher Jones. Kısaca Chris. Benim babam da *Hephaistos.

*Hephaistos: Ateş ve Demircilik (zanaat) Tanrısı.

Gözleriyle karavanı işaret ederek konuşmasına devam etti:

- Açık tenli olanın adı Jack Taylor, *Hades'in oğlu. Kumral olan da Alex Davis, **Zeus'un oğludur. Bu arada bize yardım ettiğiniz için teşekkür ederiz Bayan Sarah.

*Hades: Ölüm ve yeraltı Tanrısı.

**Zeus: Göklerin ve şimşeklerin Tanrısı. Tanrıların kralı.

Tabii ki annem bu teşekkürü boş bırakmayıp:

- Sorun değil... şey... Konuya çabuk gireceğim ama bana başınızdan geçenleri anlatabilir misiniz? Neler yaşadınız böyle bu kadar kısa zamanda?

Başlarından geçenleri ben de merak ettiğimden onları dinlemek için sabırsızlanıyordum. Büyük bir ihtimalle onların başına, benim başıma gelenden daha fazla şey gelmişti. Önce Zoe konuşmaya başladı.

- Ailelerimiz önceden bu noktada buluşmamız gerektiğini söylemişlerdi. Bir gece öncesinden geldik. Ben ve diğer arkadaşlarım bir araya geldiğimizde, sanki bütün yaratıklar bizi bekliyormuş gibiydi. Savaşmaktan hâlâ kollarım ağrıyor. Onlar da o sırada yaralandılar. Yaratıkları öldürdükten sonra hepimiz teker teker Tanrı annemiz/babamız tarafından sahiplenildik. Özel melezleriz. Kısaca kendimize "seçilmiş" diyoruz. Özel olduğumuz için yeteneklerimizi yılardır yapıyormuş gibi aklımıza kazındı. Tabii hâlâ sorunlarımız var ama idare ediyoruz. Kısaca böyle. Biz de birbirimizi pek tanımıyoruz zaten.

Ben hâlâ olayı sindirmeye çalışıyordum:

- Ne yani sahiplenilmeniz için canavar mı öldürmeniz gerekiyordu?

Kafam iyice allak bullak olmuştu. Ben de yaratık öldürmüştüm üstüne üstlük yeteneğimle. Ama sahiplenilmemiştim? Belki de aradan uzunca bir zaman geçmesi gerekiyordur? Ya da kayıp bir baba, çocuğunu zor şartlar altında olduğu için sahiplenme konusunda zorlanıyordur? Daha fazla düşünmeme kalmadan Chris konuştu:

13 Olimposlu {Askıda}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin