Elimde tuttuğum kağıdı hafifçe kırıştırdım. Bu form ile ilgili aklımdan bir türlü atamadığım şüphelerim vardı. Formu katlayıp cebime koydum. Kolumdaki saate baktım ve meydana doğru yürümeye başladım. Özellikle kimseyi görmemek için yere bakarak yürüyordum. Bazen düşünmeye çok ihtiyacım olurdu ve şu an sadece düşünmek istiyordum.
Meydana geldiğimde sadece birkaç kişi vardı. Form teslimi masası olduğunu tahmin ettiğim masanın önünde 2-3 kişi bekliyordu. Daha fazla kalabalık olmadan sıraya doğru yürüdüm. O sırada birisi önüme geçip benden önce davrandı. Oflayarak karşımda duran kişiye baktım. Uzun boylu, sarı saçlı, masmavi gözlüydü. Yüzü biraz çocukçaydı. Ve suratında aptal bir gülümseme vardı.
''Günaydın.'' dedi ve gülümsemesini biraz daha suratına yaydı. İlk başta cevap vermedim. Suratına boş boş baktım. Ellerini cebine soktu ve gözlerimin içine baktı.
'' Günaydın.'' dedim usulca. Bakışlarımı yere sabitledim. Sıra ona gelmişti ama bana döndüğünden fark etmemişti. Görevli ona baktı. Masaya başka biri yaklaştı ama kim olduğunu göremedim.
'' Sıra sende, hadi bekleme çocuk!'' dedi. Sabah sabah Jason'ı görmek tüm günümün kötü geçmesi için yeterliydi. Bakışlarını benden çeken çocuk elini ensesine götürdü ve mahçup bir ifadeyle önüne döndü:
''Sana da günaydın Jason'' dedi ve gülümseyerek formunu görevliye uzattı. Jason sesli bir şekilde homurdandı. Az önce önümdeki kişi Jason'a adıyla mı hitap etti? Acaba tanışıyorlar mı? Ya bu çocuk aptaldı ya da fazlasıyla ukala... Görevli bilgileri kontrol etmek için çocuğun saatine baktı.
'' Jonathan Stewart... Tamam, bilgilerin onaylandı, gidebilirsin. Sıradaki!''
Jonathan Stewart... diye adını tekrar ettim içimden. İçimden bir ses onunla daha sık görüşeceğimizi söylüyordu. Sıranın bana geldiğini duymamıştım. Gözlerim istemsizce Jason'a odaklanmıştı. Görevli hafifçe öksürdü:
'' Formun?'' dedi. Cebimden formu çıkarıp masaya koydum ve ne yapacağını bilerekten bileğimi görevliye doğru uzattım. Jason'un n bana baktığını hissedebiliyordum. Bileğimdeki saati kontrol etti ve başıyla onayladı. İyi günler dileyerek masadan uzaklaştım. Göz ucuyla arkama baktığımda Jason eline bir form almıştı ve içimden bir ses o formun benim olduğunu söylüyordu.
Köşeyi dödüğümde az önceki çocukla karşılaştım. Kollarını birbirine kavuşturmuştu. Onu es geçmedim. Adını öğrenmiştim ama kim olduğunu merak ediyordum. Yanına gelince durdum.
'' Sen benim adımı öğrendin ama ben seninkini hala bilmiyorum.'' dedi. İster istemez güldüm.
'' Adım Roseline. '' Merakıma yenik düştüm ve sordum:
'' Jasonla tanışıyor musunuz?''
''Evet, neden sordun?'' Ellerimi cebime soktum:
''Hiç öylesine... Yani sadece meraktan.'' dedim. Anladım der gibi kafasını salladı. Ortam biraz sessiz olmuştu. Az önce tanıştığım biriyle de ne konuşabilirdim ki! Eliyle bana yol verdi ve yan yana yürümeye başladık.
'' Eee, form hakkında ne düşünüyorsun?'' diye sordu.
'' Bilmem. Formda istemiyorum seçeneği göremedim. Yani istesem de istemesem de doldurup, istiyormuş gibi yapmam gerek...'' dedim. Ufak bir kahkaha attı. Gülünce gözleri kısılıyordu ve gamzeleri çıkıyordu. Dudaklarımda hafifçe bir gülümseme belirdi.
Yola devam ederken sohbet iyice koyulaştı. Bana kendinden bahsetmeye başladı. Kendisinden bir yaş küçük bir kız kardeşinin olduğunu söyledi. Ben de ona Charlie'den bahsettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ESC: PLANLANILAN
Science FictionNerede olduğumu bilmiyordum. Etrafta deli gibi koşuşturan insanlar vardı. Omzuma dokunan bir el hissedince korkuyla başımı kaldırdım. Kimse beni görmüyordu, ben görünmezdim. '' Tamam, tamam Roseline rahatla, ben buradayım.'' '' Edward...