7.

177 60 96
                                    

🎼5sos - Thin white lies

Hiç intiharı düşünmüş müydünüz? Hayatınıza bile isteye son vermeyi. Tek bir acıyla hayatınızın tüm ışıklarını söndürmeyi düşünmüş müydünüz? Ben düşünmüştüm, birçok defa. Hatta bunu çoğu kez denemiştim. Diyorum size korkak bir heriftim ben. En küçük acıya bile katlanmayı bilmeyen aciz bir adam. Ama hayır, bu denemelerim küçük şeylerden değildi. Hiç, hiç değildi. Katlanamayacağım acılardan denemiştim ben ışıklarımı söndürmeyi. Ruhumun biraz olsun rahatlayacağını düşünüyordum. Biraz olsun huzura ereceğimi düşünüyordum, ancak başaramamıştım işte. Birçok şey gibi bunu da yapamamıştım. İçimde hiç duymadığım bir ses durdurmuştu her seferinde beni. Bu şekilde kaçamazsın diyordu bana her seferinde. Bu kadar aciz bir şekilde ölmeyi sen bile hak etmiyorsun diyordu. Haklıydı da, intihar etmek bir insanın ölebileceği en aciz yoldu. Bilmiyorum belki de yalan söylüyordu o ses bile bana. İçimden kopup gelmiş o ses bile yalancıydı belki. Dinliyordum ancak ben onu bir şekilde. Bir şekilde dinletiyordu bana kendini, en ufak bir otorite dahi kullanmadan.

Ancak şuan, şuan kesinlikle ölmek istiyordum. İçimdeki o ses bile kendini sükûnete bırakmış ne sik yersen ye diyordu bana.

Hiçliğe bırakılmış gibi hissediyordum.

Kafamdan aşağı bir kova kaynar su dökmüşlerdi sanki. Gözlerim fal taşı gibi açılmış, ağzım şaşkınlıkla aralanmış karşımdaki çehreye bakıyordum. Gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Aklım yine bırakıp gitmişti belki beni, bana saçma illüzyonlar gösteriyor benimle oynuyordu belki.

"Taehyung?"

Sesini işittiğimde kafamdan aşağı dökülen su iyice sıcaklığını yükseltmiş ve ben suyla buhar olup havaya karışmıştım.

Buradaydı. O, o buradaydı. Jungkook kapımın önünde yüzündeki sıkılgan ifadesiyle bana bakıyordu. Küçülmek istemiştim tam orada. Yok olmak istemiştim tüm bu dünyadan. Bir güç beni çekip çıkarsın istemiştim.

"Sen iyi misin?"

Sesi uğultulu geliyordu bana. Beynimdeki alarmların arkasına saklanmış sinsi sinsi kulaklarıma giriyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir kez daha anlamıştım ondan kaçamadığımı.

Kapıyı yüzüne kapatıp koşarak odama gitmekle, her şeyi siktir edip onun peşinden sürüklenmek arasında büyük bir savaş içerisindeydim o an.

"Hey, dedim ki seni almaya geldim."

Beynimdeki ampul yeni yeni yanmaya yüz tutarken söylediklerini algılamıştı sonunda zihnim.

"Ne? Ne için?"

Bıkkın bir nefes verip elini kapının pervazına dayadı.

"Saat dokuzda Bear Hills'e gideceğimizi söylemişti Ga-young ve senin de gelmeni istiyor."

Beynimdeki parçalar yeni yeni oturmaya başlamıştı.

"Gelmeyeceğimi söylemiştim. Üzgünüm projemi bitirmem lazım."

Kapıdaki elini sıktığını görmüştüm. Kapı pervazını tutan elinin boğumları beyazlaşmış tel tel kararmış irislerini benden çekip etrafta dolandırmıştı.

"Bak, bu bugün söylediğim şeyler hakkındaysa-"

"Hayır, hayır değil."

Etrafta başı boş gezen mavi irisleri cümlesini yarıda kesmemle bana dönmüş dudakları aralık kalmış bir biçimde bakıyordu bana.

Daha sonra yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuş o tebessüm ise kendini bir gülümsemeye bırakmıştı.

"İyi o zaman, hadi git hazırlan beş dakikaya gideriz."

duende/taekook/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin