8.

203 50 145
                                    

🎼The neighbourhood- honest

Adeta Duende için yazılmış bu şarkıya canımı veririm💜

"Jungkook,"

Dudaklarımdan dökülen fısıltıyla tüy kadar hafif dokunuşlarla boynumu okşayan adamın naif parmakları saliselik bir şekilde durmuştu, ancak sonra devam etti boynumda bitmeyen bir yolmuşçasına olan gezisi.

Buram buram haz kokan her bir dokunuşunda ateşe atılıyordum sanki, lacivertten nasibini almış gözleriyle dudaklarımı uzun uzun inceliyor sonra hafif bir öpücük kondurup rengi gözlerime değdiği an açılan gözleriyle irislerime odaklanıyordu durmadan. Hüzünlü bakıyordu bana. Hani kaybettiğiniz bir oyuncağı her gün önünden geçip gittiğiniz bir dükkanın raflarında tıpatıp aynısını görürsünüz ya. İçinize bir burukluk düşer. Anılarınız canlanır, onunla oynadığınız oyunlar belirir birdenbire gözlerinizde. Böyle, belki bundan biraz daha acı içinde bakıyordu bana.

Boynuma indi yeniden en büyük günahların tohumlarını taşıyan o iki kan kırmızı et parçası. Bilmiyorum neden ama çok fazla solumuştu boynumdaki kokuyu. Burnunu şah damarımın üstüne getiriyor ve orada bir leylak bahçesi varmışçasına soluyordu. Derin derin. Ciğerleri tamamen şişinceye kadar bir soluk çekip geri bırakıyordu. Bu hareketiyle bile deli oluyordum ben. Sadece nefes alması bile deli ediyordu beni. Aklım bulanıyordu onun her bir nefesinde.

Geriye çekildi. Ben yattığımız bu yatağın içine her dakika daha da gömülüyormuşum gibi hissederken dudaklarımı dudakları arasına aldı yeniden. Daha sert bir biçimde. Üst dudağımı kendi dudakları içinde esir almış emerken aynı şeyi onun damağımda eşsiz bir tat bırakan alt dudağına yapıyordum. Öpüşme sadece saniyeler içinde derinleşmiş ve o üstümden hafifçe doğrulup bir elini vücudunu desteklemek için omzumun hemen yanına, diğerini ise yanağıma yerleştirmişti. Uzun parmakları özgürce yanağımda dolaşıyor, okşuyor, yüzümü yüzüne daha da yaklaştırıyordu. Ellerim gece siyahı saçlarına uzanmış, parmaklarımı bu ipeksi tellerde hoyratça dolaştırmıştım.

Dilini dudaklarımdan içeriye sokmuş ilk önce dilimin üzerindeki kendi tadını, daha sonra damağımda bıraktığı eşi benzeri olmayan şarabın tadına bakmıştı. Ne ara kapandığını dahi çözemediğim gözlerimi araladım. Göz kapaklarının yarısını örttüğü, buzdan bir okyanusu andıran gözleriyle buluşmuştu kendi günahında kaybolmuş irislerim. Gözlerinin içinde aynı anda şehveti, arzuyu, öfkeyi ve kederi görmüştüm ben. Nasıl mümkün olabilir diye düşünmüştüm? Bu masmavi bir çift ayna nasıl aynı anda tüm bunları bir arada böylesine bariz bir şekilde yansıtabilirdi?

Dudaklarımızı ayırdı. Hiç bitmesin istediğim o uzunca dakikaları hiç olmamış gibi kesmişti dudaklarını ayırarak.

Saatlerce nefes almamış gibi soluklanmış, aldığı her nefeste göğsüme yaslı çıplak göğsünün şiştiğini hissetmiştim. Hala gözlerime odaklıydı mavi küreler. Anlamıyordum bana neden bu kadar özlemle bakıyordu.

Hiç beklemediğim bir anda yanağımdaki eliyle gözlerimi usulca kapatmış ve ben karanlığa boğulurken dudaklarını kulağıma sürterek fısıldamıştı.

"Seni seviyorum Sh-"

***

Nefes nefese uyandığımda gördüğüm ilk şey odamın tavanı olmuştu. Göğsüm hızla kalkıp inerken yatakta doğruldum. Ellerim gözlerime gitmiş ve yavaşça masaj yapıp gözlerim yavaş yavaş karanlığına alıştığı bu odada gezinmişti.

Seni seviyorum demişti. Bana seni seviyorum demişti. Kalbim bu yüzden mi göğüs kafesimi aşıp geçmek istercesine atıyordu? Bu sözlerin sahibine ulaşmak için miydi çabası? Boğazımda bu yüzden mi böylesine bir düğüm vardı? Heyecandan mıydı bu düğüm? Bu yüzden mi geçmek bilmiyordu boğazımdan?

duende/taekook/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin