sekizinci bölüm ℘

2.5K 366 354
                                    

Yoongi hayatıma girdiğinden bu yana akşamları dışarı çıkmıyordum. İşe gittiğim günler dönüşte hemen eve giriyordum ve ertesi gün işe gidene kadar çıkmıyordum. Çoğu zaman ev için yapacağım alışverişleri iş çıkışı halletmeye çalışıyordum veya internetten sipariş veriyordum; hafta sonları ise tamamen evdeydim. 

Çünkü onu yalnız bırakmak istemiyordum.

Birkaç gün önce Taehyung çıkışta bir şeyler yapmayı teklif ettiğinde reddetmiştim. Ondan önce de evine çağırdığında gitmemiştim ve canım arkadaşım bana kırgındı. Onu üzmek istemiyordum ve onunla vakit geçirmeyi deli gibi özlemiştim ama bir yandan Yoongi vardı, onu bırakamazdım. 

Zaten ben işteyken evde yalnız başına kalıyordu. Gerçi ben yokken neler yapıyordu, vakti nasıl geçiriyordu hiç bilmiyordum fakat yalnız kaldığının bilincinde olduğum için iyi hissetmiyordum.

Bu akşam ise Yoongi yalnızdı. Sadece birkaç saatti ama düşünmeden ve endişelenmeden duramıyordum. Oysa karşımda âşık olduğum adam vardı. Neden onu düşünüyordum? Ne yapıyordu? Beni bekliyor muydu? Ben gelmeden yatağımıza girer miydi?

Onu yalnız bıraktığım için darılmış mıydı? 

Kendime sürekli, yalnızca birkaç saat sonra evime gideceğimi ve onunla huzurlu bir uykunun kollarına sığınacağımı söyleyip duruyordum. Oysa karşımda Haejin vardı, onunla aynı masada yemek yerken nasıl Yoongi'yle uyumayı düşünebiliyordum?

Haejin karşımda gayet rahat bir şekilde lokmalarını çiğniyordu. Bizi getirdiği restoran Avrupaî tarzda bir yerdi ve yalnızca ikimizdik oysa ben birkaç iş arkadaşım ya da kıdemlim bize eşlik eder sanıyordum. Yalnız olmamız belki benim açımdan iyiydi ama onun için neden böyle yaptığına dair bir açıklamam yoktu. Zaten yemek boyunca da sunumu neredeyse hiç ağzına almamıştı. Ondan sürekli kaçıyor gibi bir hâli vardı. Yalnızca kendinden ve sevdiği şeylerden bahsedip duruyordu. Garson siparişlerimizi almaya geldiğinde bile damak tadım pek Batı yemeklerine alışkın olmadığımdan kendisi için söylediğinden bana da söylemişti ama fikrimi sormamıştı.

Ve beyaz şarap... Nefret ederdim. Tercihim her zaman için kırmızı şaraptan yanaydı ama yine fikrim sorulmamıştı. Anlayabiliyordum, benden üstündü, bu yüzden pek sorma gereği duymuyordu ve onun tercihlerine saygı duyduğumu düşünüyordu. 

Beyaz şarap isteyene kadar öyleydi. Sonra gözümden düşmeye başladı. 

Ancak bir insanı sırf şarap zevkine göre yargılayamazdım. Hâlâ ondan hoşlanıyordum ve yemek boyunca aklımın bir köşesi Yoongi'yi yalnız bırakmamdan dolayı düşüncelerimle kemirilse de karşımda nasıl böyle harika göründüğünü düşünüyordum. 

"Bu sektörde henüz yenisin," dedi. Bir yandan tabağındaki etini pek de zarif olmayacak bir şekilde kesiyordu. Belki de et istediği gibi pişmemişti. Yemeği bırakıp onu dinledim, saygısız görünmek istemezdim. "Ancak çok önemli işlere imza attın. Kabul ediyorum, hepsi dikkate değer şeylerdi." 

Başımı hafifçe öne eğip teşekkür ettim. Et, ağzında işkenceye uğruyormuş gibi çiğneniyordu. Sırtını geriye yaslayıp yukarıdan bana baktı. "Golden Reklam'ın her zaman senin gibi bir çalışana ihtiyacı var Park Jimin." Yüzüne bakmaya devam ettim. Hayat tecrübesi olarak benden on yıl öndeydi yalnızca, ancak derdini tasasını şu iki gözlerinden taşan bakışla anlayabiliyordum sanırım.  

"Golden Reklam'ın bir çalışanı olmak ve sizden bunları duymak benim için bir onur, efendim."

"Öyle," Sonunda yutmayı becerebildiği lokmasının üzerine iki yudum beyaz şarabından içti. Benim ise nedense hiç iştahım yoktu. Bu, gerginliğimden mi kaynaklanıyordu yoksa restoranın havasından dolayı mıydı emin değilim. Mis gibi Kore yemekleri duruyorken böyle bir yerde olmak küçük çocuklar gibi mızmızlanma isteğimi kabartıyordu. 

serendipity | yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin