onuncu bölüm ℘

2.6K 338 165
                                    

Park Jimin bir tanrıyı öpmüştü. Park Jimin her gece bir tanrıyla uyuyordu. Park Jimin bir tanrıyla beraber yaşıyordu. Park Jimin'in ev hayatı değişmişti.

Ve Park Jimin sırf sevdiği adam orada genel müdürden sonra en kıdemli olan diye iki yıldır istemediği bir şirkette çalışıyordu. Park Jimin nihayetinde o sevdiği adamı öpmüştü- veya onun tarafından öpülmüştü ancak Park Jimin'in hayatı hiç değişmiyordu. 

Yalan söylemiyorum, gerçekten değişmiyordu. 

Haejin beni öptüğünü unutmuş gibiydi, bana yaklaşıp kulağıma ne kadar güzel olduğumu söylediğini de... Hâliyle iş yerinde her şey bıraktığım gibi ilerliyordu. Pek şikâyetçi değildim aslında, o günkü davranışlarını alkole vermek benim açımdan daha iyiydi. Bilinçli bir şekilde bana o gece o şekilde yaklaşsaydı eğer, kalbim daha çok kırılırdı. 

Park Jimin'dim ben. Şirketim beni kaybetmemek için çabalamıştı, önüme zaafım olan Haejin'i koymuştu. Park Jimin'dim ben, birileri için kıymetliydim. İşin sonunda iş olsun veya olmasın, benim var olmam isteniyordu ve ben iş hayatımdaki bu gelişmeleri, Haejin'in eskiye dönen tavırlarını umursamıyordum. Gerek yoktu, eğer içinde Yoongi yoksa, her şey o yokken hayatımda nasılsa öyle olmaya devam edebilirdi.

Bu konuda da dürüsttüm. Sabah evden çıkışımla başlayıp akşam eve dönene kadar geçen iş hayatımda, çalışmak ve en iyimi ortaya koymak dışındaki şeyleri önemsemez olmuştum. Çalıştığım yerin bir önemi yoktu, hâlâ Golden Reklam'ın bir çalışanıydım çünkü Haejin'in ileride tavırlarında bir gelişme gösterip göstermeyeceğini merak ediyordum. O akşamdan kalma içimde bir umut kırıntısı vardı, belki göze çok fazla 'umutsuz' âşık olarak görünebilirdim ama bu da umurumda değildi. Ben sadece geleceği merak ediyordum. 

Bir gün beni gerçekten öpmek isteyip istemediğini ve beni gerçekten beğenip beğenmediğini öğrenmek istiyordum. 

Geçen iki yıl boyunca neden Golden Reklam'da çalışıyorsam, o geceden sonra da o sebeple çalışmaya devam ettim. Hayatım rutin bir hâl almıştı, önceden olsa buna oldukça içerlenir hatta bu durumu engellerdim ancak şimdi eve döndüğümde evde beni bekleyen birinin olduğunu bilmek ve o kişinin Yoongi olduğunu bilmek bu rutine bile severek uymama neden oluyordu. Evimin önüne geldiğimde kendiliğinden yorgunluğumu unutuyordum. Yoongi içerideydi, üzerimdeki ceketi çıkarıp kanepede yanına sokulmak, o bir şeyler izlerken benim de onu izlemem bana keyif veriyordu. Gün boyu yaşadıklarım hiç var olmamış gibi zihnimden geçip gidiyordu. Yoongi'nin kokusu vardı, beni mutlu eden hayal alemlerine sürüklüyordu. 

Yoongi vardı, beni varlığıyla iyileştiriyordu.

Yüzümde beliren tebessümle kapıma adımladım, yine günü akşam etmiş ve evime gelmiştim. Tam elimi kaldırıp şifreyi girecekken sadece bir kez olsun kapımın Yoongi tarafından açılmasını istedim. Bir kez olsun beni karşılasa, o güzel yüzünü aralanan kapının arkasında görsem... Başımı salladım. Ne düşünüyordum ben? Tanrıydı o, benim tanrımdı; hiç kapımı açar mıydı?

Oh.

Birden duyduğum sesle başımı yan tarafa çevirdim. Dış kapımın her iki yanında da bahçe süsü olarak kullandığım büyük saksılar vardı ancak işlerinde çiçek yoktu, sadece toprakla doluydular. Bir çiçeğe bakacak kadar yaşama bağlı değildim çünkü. Saksının hemen dibinde küçük bir yavru vardı. Kuyruğunu yan tarafına almış, uzaktan beni izliyordu. Küçük, sarılı beyazlı minik bir yavru kedi.

İki küçük adımla yanına ilerleyip eğildim. Hareketlerim uysaldı çünkü onu korkutup kaçırmak istemiyordum, ancak beni sevecek olacak yerinden hiç kıpırdamadan, başını dahi hareket ettirmeden onu elime almama izin verdi. O kadar küçüktü ki bir an onu tutuşumla inciritirim diye korktum. Çok sevimliydi! Sol elimle onu kucağıma yaklaştırıp diğer elimle başını sevdim. Ah, Yoongi'nin hemen buraya gelmesi gerekiyordu.

serendipity | yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin