Cadde kalabalıktı. Üzerimize doğru gelen bir insan seli vardı, Yoongi'nin elini sıkıca tuttum. Kendimi, küçük çocuğunu kaybetmemek için çabalayan anne gibi hissediyordum. Gerçi onlardan bir farkım yoktu, bu kalabalıkta gözümü Yoongi'den iki saniyeliğine ayırsam onu kaybedebilirdim. Bunu riske atmak hiç yarar değildi.
Söylediği gibi gerçekten açtım. Bu yüzden insanları yara yara ilerliyordum. Adımlarım hızlıydı ve evimin içinde sürekli uyuşuk uyuşuk yürüyen tanrım, adımlarıma ayak uydurmakta hiç de zorluk çekmiyordu. Tabii bu işime gelirdi. Sonunda yüzüne aşina olduğum ajummayı gördüğüm büfenin önüne geldiğimizde durdum ancak durduğumu fark edemeyen Yoongi, ben büfenin arkasındaki ajummaya gülümserken bedenini omzuma çarptı.
Seul'e, üniversite için geldiğim ilk yıl keşfetmiştim ajummayı ve yemeklerini. Kendisi çok sıcakkanlı bir kadın olduğu gibi yaptığı yemekleri de tam benim damak tadıma uygundu. Başkente ve onun hızlı yaşamına tek başıma alışmaya çalıştığım o zorlu günlerde buraya gelir, canım o gün ne isterse ondan alırdım. Memleketim Busan'daki yediklerimi aratmazdı bana. Bu yüzden burayı ve ajummayı severdim, uzun zamandır uğrayamadığım için de bugün ilk uğradığımız yer burası olsun istemiştim. Hem midem bayram edecek hem de özlediğim ajumma ile hasret giderecektim.
Beni görünce ince ve boyalı dudakları önce şaşkınlıkla aralansa da ardından tebessümle büküldü. Gözlerinde onun da beni özlediğine dair parıltılar görebiliyordum. Sevgimiz karşılıklıydı. Her zamanki gibi büfenin önü kalabalık olsa da hemen yanında çalışan kızına seslenip büfenin arkasından çıktı, yanıma geldi. "Pirinç kekim gelmiş!" Beni hemen sıcak bir kucakla sardı, göğsüme gelen boyuna inat sıkıca karşılık verdim ona. Aniden kollarımın arasından çıkıp göğsüme vurduğunda şaşırdım. "Hayırsız seni! Kaç zaman oldu uğramıyorsun. Yoksa unuttun mu ajummanı, hı? Sevmiyor musun artık yemeklerimi?" Gözleri dolan ve bir çocuk gibi dudak sarkıtan kadına şefkatle baktım. Ben hiç farkında değildim ki geçen günlerin.
Omuzlarından tutup yeniden kendime doğru çektim onu. "Jimin hiç ajummasını unutur muymuş Yonghee-ssi? İşim başımdan aşkın yoksa seni de yemeklerini de nasıl özlüyorum bir bilsen... Her lokmamda burnumda tütüyorsunuz."
Ajummanın asılan yüzü yeniden aydınlandı ve genç kızlar gibi kıkırdadı. Sonra dirseği ile kolumu dürttü. "Yanındaki kim? Sevgilin mi yoksa?"
Yoongi'ye dönerken kızarsam da onun ne tepki verdiğini maske ve şapka yüzünden göremiyordum. "Sadece arkadaşım," diyebildim ajummaya ancak o bana gözlerini kısarak baktı.
"Yalan söyleme bana. İnsan hiç arkadaşının elini tutar mı?"
Tutardı, gayette tutardı.
"Öyle değil ajumma, arkadaşım buranın yabancısı. Kaybolmasın diye tutuyordum elini."
Ben öyle deyince ajumma bir anda heyecanlandı. Çat pat İngilizcesiyle Yoongi'yi selamladığımda gülmemi tutamamıştım. "Hayır, hayır, öyle değil, buralı ama şehre yabancı."
Ajumma yeniden kaşlarını çatarak döndü bana. Böyle bakınca çok korkunç oluyordu. "Jimin sen benimle alay mı ediyorsun? Senin yüzünden şaklabana döndüm."
"Jimin adına ben özür dilerim efendim," Yoongi ajummanın önünde saygıyla eğildiğinde şaşırdım. "Jimin sizi o kadar çok özledi ki neyi nasıl ifade edeceğini şaşırdı. İnanın tüm yol boyunca sizden ve yemeklerinizden bahsediyor bana. Öyle methetti ki yemek için sabırsızlanıyorum."
Ajumma yine keyifle kıkırdadı. Kadının biraz önceki neşesi yerine gelmişti. Ne yemek istediğimizi sorunca sadece "Tteokbokki," dedim. Ajumma büfenin diğer tarafına geçerken bu sefer gözlerini kısarak ve korkunç olduğunu umarak bakan bendim. Yoongi'ye. Ya bana yalan söylemişti ya da kısa bir sürede nerede nasıl konuşmasını öğrenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
serendipity | yoonmin ✓
Fanfictionkedi tanrısı, calico kedisi için yeryüzüne iner. 《catboy fici değildir❗》 [27 Eylül 2019 - 17 Aralık 2019]